Uygurlar, dünya tarih sahnesine ilk olarak çıkan Türk boylarındandır. Çin tarih belgelerinde en eski devirlerden bu yana yer almaktadırlar. Bugün, Doğu Türkistan sorunu dünyada değişik biçimlerde algılanmaktadır. Sorunla ilgili görüşleri ise iki ana grupta toplamak mümkündür. Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) başını çektiği birinci gruba göre sorunun kaynağı, Uygur halkının kendisidir. Tarih boyunca Doğu Türkistan adıyla anılan bir coğrafi bölge veya devlet olmaması yalanına dayanır, Çin sömürgeciliğine göre Pantürkizm ve Panislâmizm hayali peşinde koşan bir grup insan, bölgeyi ÇHC'den ayırmak istemektedir. Karşı görüştekiler ise sorunun, ÇHC'nin yürüttüğü şiddet politikası ve insan hakları ihlallerinden kaynaklandığını iddia etmektedirler.
"Eğer memlekette aydınlar varsa onlara halk ağzıyla hitap etmek, bir nev'i hakaret olur ve hiçbir aydın bu basitliği hoş göremez. Memlekette aydın bir zümre yoksa o zaman kime hitap edeceksiniz? Türkiye'deki entelektüel seviyenin nerelerde olduğunu biz de pekâlâ biliyoruz ama biz bu seviyenin hep aynı kalmasının felâket olacağını da biliyoruz. Bütün mesele, onları bu seviye içinde hiç düşünme zahmeti vermeden tatmin etmekse; her şeyin formülünü peşinen veren bir doktrin hazırlayabiliriz; bu bizim için daha kolay bir iş olur. Onlara karşı aynı seviyede veya seviyesizlikte bir başka sistem koymak zor değil; yeter ki insan kendi dışındaki gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapayacak kadar kör, sağır ve vurdumduymaz olsun.Söylediklerimizi anlayan aydınlar varsa bir hizmet yapmış olacağız; eğer böyle bir zümre yoksa yahut yetiştirme imkânı da bulunmuyorsa, Türkiye'ye şimdiden elveda diyelim ve kurtuluş ümidi ile kendimizi aldatmayalım."
Erol GÜNGÖR – Sosyal Meseleler ve Aydınlar
GİRİŞ:
Sanayi İnkılabı öncesinde dünyanın aslında tek bir dünya olmadığı kabulünden bahsedebiliriz. Doğu ve batı medeniyetleri ayrı birer dünyayı tasvir ediyor hatta medeniyetler kendi içlerinde bile dünyacıklara bölünebiliyorlardı. Sanayi İnkılabı ile birlikte bu çoğulcu tavır günümüze kadar tekilleşme süreci yaşamıştır ve elbette bu tekleşmenin başlangıç noktası batı olarak kabul edilebilir. Bu noktada çağdaşlaşma ele alındığında kavramın yeni olarak nitelendirilebilecek ölçüde yakın tarihte ortaya atılmış olması sebebi ile zaman (geçmiş-gelecek kargaşası) açısından bir takım kafa karışıklıklarına neden olmaksızın değerlendirme yapmak önemlidir. İşte Durmuş Hocaoğlu bu özene vurgu yaparak "çağdaşlık, esas itibariyle bir "potansiyel" kavramı ışığı altında bir anlam kazanmaktadır. Çağdaşlaşmak ise alt potansiyelde bulunanın üst potansiyelde bulunanın potansiyeline yükselmesi demektir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir husus, çağdaşlaşmak ile kastedilen şeyin düşük potansiyelde bulunanın yüksek potansiyelde bulunan ile potansiyel eşitlemesi, dengelenmesi demek fakat aynîleşmesi, özdeş hâle gelmesi demek değildir." Demektedir [1]. Bu minvalle yazımızın içeriğini, çağdaşlaşmadan entelektüalizme ve nihayet oradan aydınlanmaya giden süreçte Durmuş Hocaoğlu'nun bulunduğu yer ve bu konular üzerine neler düşündüğünün incelemesi oluşturacaktır.
Şahsî çıkar yerine ahlâkı, güven ve saygıyı tercih etmek, uzun vadede toplumları kalkındırıyor. Ancak bu bağlantıyı tek insanın öngörebilmesi mümkün değil.
Uzun vadede cemiyet kazanacak diye kısa vadede kişisel çıkarı ertelemek kendiliğinden gelişecek bir davranış mı?
Bir zamanların popüler kitabı "Duygusal Zekâ"da Daniel Goleman, kişisel hazzın ertelenmesini anlatır. Dört yaşında çocuklar birer birer deney odasına alınmakta, her birinin önüne bir şekerleme (marshmallow) bırakılmakta ve psikolog, "Ben dönene kadar bunu yemezsen sana daha bir avuç veriririm" deyip odayı terketmekte. Bazı çocuklar psikolog çıkar çıkmaz şekerlemeyi mideye indiriyor. Bir kısmı ise büyük eziyet çekse de ilerde gelecek bir avuç şeker için sabrediyor. Sabra yardımcı olacak davranışları gözlenmiş: Şekere değil de tavana, duvarlara bakmak. Kalkıp stres atmak için tepinmek. Deneye katılan çocuklar 14 yıl sonra bulunup incelenmiş. Hazzı erteleyenlerin tahsilde hayatında, hemen yiyenlere kıyasla fark attığı görülmüş.
günlerden yabancı
mevsimlerden yan komşunun kızı deli Aysel
bıraksan saçını toprağa
tak takıştır öyle gider
çocuğuz çok
yok gelir zaman ve oyun
vurulur saatin eli erken
şehrin hisarbuseliği son makama vurur derken
yıkılır köprülerin gölgesi bozkırda silah
uzaktan uzağa bağıran nidâ
-yaşasın haydi halkların şairliği...
Bahçeli gibiydi gidişin
öylesine soğuk, öylesine donuk
Salı konuşmalarını andırıyordu son sözlerin
öylesine dünden uzak, öylesine tutarsız…
!Büyük Türkistan'ın kötü niyetli,acımasız ve yayılmacı Komşuları tarafından işgal edilerek istila edilmesi ve daha sonraki aşamada sömürgeleştirilmesi hemen hemen aynı tarihlerde meydana gelmiştir. Çarlık Rusyası Türkistan Hanlıklarından Hive Hanlığını 1880'lı yıllarda Göktepe meydan savaşından sonra bugünmü Türkmlenistan topraklarına tamamen egemen olmuştur.Diğer yandan Çin – Mançu İmparatorluğunun General Zu Zung Tang komutasındaki 400 bin kişilik işgal ordusu Osmanlığı Devletine bağlı Doğu Türkistan(Kaşgarya) İslam devletinin vaarlığına son vererek 1877de bu topraklar son kez işgal etmiştir. Doğu türkistan tarihinde 2. Mancu- Çin istilası olarak anılan bu işgal hareketi İngilizilerin Çinlilere verdiği kredi ve Rusların bu kredi ile Çin'e sattığı Silah, yiyecek ve lojistik destek sayesinde ancak, gerçekleşebilmiştir.
Bazen yazı yazmaya gerek duymaz insan bir fotoğraf karşısında.
Kimi zamanbir fotoğraf karesine kitaplar dolusu dizeler yazarken kimi zaman gerçeği, kimi zaman hayallerinizi, kimi zaman hikayeleri bir kareye sığdırmaya çalışırsınız.
Bu yazıyı yazma kararını verdiren 3.5 yaşındaki bir bebeğe ''parasızlık yüzünden kadına gidemeyen''bir ruh hastası, bir vicdansız, bir katil olsa da, bir fotoğraf karesini sizlerle okumak istedim sadece…
Uzun zamandır bir biyografi üzerinde çalışıyorum. Kısmet olur da çıkarabilirsem eğer pedofili'den kurtulan bir kız çocuğunun yaşamını da yakından incelemiş olacağız. Resmi ilk gördüğümde daha birkaç gün önce kitabın bir bölümüne alıntıladığım şu konuşma aklıma geldi.
'' -Polyannacılık nedir tam olarak o zaman?
Bir kitap okuyup, hakkında yazacaksanız kuraldır; ilk olarak yazar hakkında bilgi verirsiniz. "Servet Somuncuoğlu Kimdir?" sorusunu cevaplamak yerine "Servet Hoca'mız bizim için kimdir?" sorusuna cevap vermeyi yeğlerim. Servet Hoca Türkiye'nin az yetişen, nadir bulunan cevherlerinden biridir. Akademik alana -türlü sebeplerden- çok fazla tesir edememişse de kafasına Türkoloji fikrini &nbs...
Zaten kimseyle anlaşamazdı. Hayır, hayır aksi ve huysuz değildi.
Aslında istese çok iyi anlaşabilirdi insanlarla. Sadece anlaşmak istemiyordu. İnsan sevmemek gibi tuhaf bir huyu vardı...
Evet! yanlış duymadınız, insanları bir canlı türü olarak komple sevmiyordu. Sırf bu yüzden -çocuklar hariç- insanların ölmesine de üzülmezdi.
O sabahta her sabah ki gibi erkenden uyandı. Kalktı, yüzünü yıkadı, elbiselerini giydi, evden çıktı. İnsanlar ona yeryüzünde sırtarıyormuş, fazlalıkmış gibi gelirdi. Yoldan geçen insanların yüzüne yine tiksinerek baktı. Durağa adımını attığı anda otobüs geldi. İyi, dedi. En azından beklemedik.