mavzer gürültüsü
kurşun ıslığı
sönen ocaktan kopan feryat
dağ başında it uluması
renksiz bizsiz düzen
devşirme paşaların avucunda
kömür karası gözler
zulmü aydınlatıyor tenimizi yakan ateş
gökkubbeden yere iniyor
zamana başkaldıran uğultular
ayaz vakti saçlarımıza yağan
kırağı değil kül
Uzaklara gidesim var,
Öyle çok uzaklara...
Gönlümde sadece en çok sevdiklerim,
ve bir tek onların derdi sırtımda,
Uzaklara gidesim var,
Öyle çok uzaklara...
bak yolcu saatler önce
susan yol bu hüzün türküsü
çay üşüdü...
boş sayfalar arasında kalan
öykünün ağıdını yakmak
kal boş sayfalar arasında
an...
sabret, bitecek
öylece sürecek yaşamak
Zirvesine çıktım Spil'in;
Oturdum yeşilden kiliminde.
Karşımda Selçuk DURACIK, Halil ESENDAĞ
Ufuklar eteklerinde…
Bir anlık düş gibi gelip geçtiler
öyküleri kaldı dilimizde
rest çekip haram ellerin sunduğu huzura
ömürlerine helalinden kefen biçtiler
gül yüzleri Anadolu toprağında
istiklale gebeydi
Namım mazide kaldı kusur bilindi adım
Kuzu kurda emanet yaylaya yayayım mı?
Elin aklına uydu beni dinlemez kadım
Yokluk mapus yarenim davamdan cayayım mı?