Anlatayım dur dinle sende konuş yanlışsam
Gözümden kan akıtsam silme Mehmedim değmez
Çünkü bende suçluyum bu düzene kanmışsam
Sakın şerrimde hayır bulma Mehmedim değmez
sözün bilmem kaç metre altındayım Güzelcem
su verecektim karanfile su
şimdi burada ölmüş çiçekler kokusu
Anam, elleri toprak kokan,
Dokunduğu yer cennet olan anam.
Bana da sen dokundun ya en son
Bu yüzden cennetir şimdi yerim
Şehitliktir mevkim.
Biliyorum, yokum yanında
Dayanamıyorsun toprak altında olmama.
Ama ben senin yanındayım ana
Görüyorum ağladığını
Yapma gül kokulum, Ağlama.
Gün çekilir, başlar bir alem hayalden,
Geçer bir mevsim geceden,
Yanık memleket türküleri dökülür,
Bir ağıt faslı başlar Yusufiyeden...
Hasretin çağrısında masum gönüller,
O gül yüzlü çeriler, Yusuf Yüzlüler...
Yanmaya aşık mürşit sırtında odun taşır
Taptuk un ateşine eğri odun sürülmez
Pirine tutkun gönül onsuz gurbeti yaşar
Demde hakkı anana vuslat vakti sorulmaz
tenha gecelere baş kaldırıp
yıldızlara kafa tutan güzel
çehrenin şavkı yoksul odama vuruyor
bir türkü tuttur bozkır koksun
güneş afyonlansın sesinde unutsun doğmayı
don vursun sokaklara
buğulu pencereme çizeyim resmini
Sualim var sana haddim bilerek
Senden ötelere vardın mı Şahım
Gönülden kibiri kiri silerek
Tuzsuz sofraya diz kırdın mı Şahım
Asım'ın Nesli, Akif'in zihninde mayalandığından beri sıkça kullandığımız bir ifade. Herhalde en güzel halini, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun bir dizi şiirinde almış. Bu şiirler internette hep yarım yamalak, hatalı halleriyle yer alıyorlardı, buraya koymak istedim.