günlerden yabancı
mevsimlerden yan komşunun kızı deli Aysel
bıraksan saçını toprağa
tak takıştır öyle gider
çocuğuz çok
yok gelir zaman ve oyun
vurulur saatin eli erken
şehrin hisarbuseliği son makama vurur derken
yıkılır köprülerin gölgesi bozkırda silah
uzaktan uzağa bağıran nidâ
-yaşasın haydi halkların şairliği...
Bahçeli gibiydi gidişin
öylesine soğuk, öylesine donuk
Salı konuşmalarını andırıyordu son sözlerin
öylesine dünden uzak, öylesine tutarsız…
Yırt zaman ağını dar gel düzene
Tekrar doğ anandan aslan Köroğlu
Saltanat yan verdi yoksul ezene
Halkının sırtına yaslan Köroğlu
bastıkça erir tane buz olur damla
yedi yamalı pantolon asılı boyna
incecik bir gömlek dokunsan elin yanar
Zaman hayli eski zaman.
Tığ gibi delikanlı daha Çavuş.
Titriyor bastığı yerler, yürürken arkasından.
Dağlar dost, ekmek dağlarda o sıra...
Bir türkü tuttururmuş Çavuşum
kuşluk vakti, dağ yollarında...
Kerbela çölünde çıkan can benim
Öldükçe bağlandı sana dört yönüm
Say ki adım Hasan say Hüseyin'im
Gözümden kan aktı vallah ve billah
Yoluna yoldaşım elhamdülillah
Son nefese doğru, kalktı yürüdü
Bakışları yolda bir dost aradı
Gözleri aniden göğü taradı
Duaları gördü Pehlivanoğlu
Fırat çağladı bugün
suya doydu toprak...
'Yılmaz' demiş anası
savaşır Yılmaz
bilir ki savaşırsa
bin yıllık çınar yıkılmaz