Burası köy yeri, burada kışlar
Kar ile boranla geçer Yusuf'um.
Kar erir, ardından ilkbahar başlar
Bitkiler yeşerir, açar Yusuf'um.
Gün gelir bezerim bende canımdan
Giderim kendimden bir daha gelmem
Türlü hayallerim geçer yanımdan
Yüzlerine bakıp bir kezcik gülmem
Yükselir yükselir sıralı, sürgün
İp gibi gerilir bu dağlar Kezban.
Beş değil, on değil, sadece bir gün
Ölse de dirilir bu dağlar Kezban.
Şehirde epey zamandır televizyon izlemiyor, hele hele yandaş TV kanallarına hiç bakmıyordum. Ben de birçok okur gibi; yandaş TV kanallarının sabahtan akşama değin aynı haberleri verişi, bilhassa hükümetin çalışmaları ve sayın biricik Cumhurbaşkanımızın dünya lideri oluşunun hiyerarşik başarısını onurlu muhalif yazarların, birkaç saygın gazetenin aktardığı bilgiler sayesinde öğrenenlerden...
Artık orası müstesna bir köşe değil. Kurulu düzeni hiç olmadı desem haklıyımdır. Mavinin gökyüzüyle kavgasını orada gördüm, ne çiçek açtı bağlarda ne tarlalarda mahsul yetişti. Ne yer ne içer köylü diye soran olmadı mı, yoksa muhtar kış uykusuna mı yattı!? Belli ki kış uykusuna kışın yatılır diyenleri yanılttı köylü! Köylüye göre kış uykusuna yazın da yatılırmış. Ne olacak köylünün hâli?...
Şehrin merkezine kilometrelerce uzakta bir dağ köyüydü orası. Dağlıktı, yeşilliği bereketli, ormanı gür, bulutluluk oranı yüksekti. Seneler sonra -belki bu, bir ilkti- belediye halka verdiği sözü tutmuş; önce yolları betona, sonra da asfalta kavuşturmuştu.Yıllarca çürük kokular yayan çamurun üzerinde dönen araçların tekerlekleri şoförlerin isyanını eksiksiz betimliyordu. Kar yağdığında o...