TARİH 11 TEMMUZ 1995,İNSANLIĞI VURDU UTANMAZ ELLER. 13 yaşındaydım tarih utanç içerisinde yüzünü kapatmıştı, olanları görmek istemiyordu. Bosna Hersek'ten bahsediyordu haber bültenleri, cansız çocuk bedenlerinden, başörtüsü parçalanmış gelinlerden, katliamlardan, ölümlerden… Henüz 13 yaşındaydım Bosna Hersek "Biz" demekti, Bosna hersek Türk'dü. Bıyığı tütün sarısı bir amca "Os...
EVE FARZ OLAN CAMİYE HARAMDIR !
2013'de başlayan bugüne kadar devam eden hem Arap baharı hem de Esad rejimi sonucu ülkemizde resmi 3 milyon, gayri resmi 6 milyon Suriye vatandaşı uluslararası statüye göre mülteci olarak Türkiye'de geçici ikamet etmekteler. Öncelikle başı darda olan hangi millet varsa Türkiye'ye gelmesi ecdadın bize bırakmış olduğu mükemmel bir hediyedir. Ev sahibi olarak bugüne kadar kaç para harcadıysak (Temel ihtiyaç olarak) feda olsun ama beyler bayanlar Eve farz olan Camiye haramdır!
(Suriyeli deyiminde Suriye Türklerini ayrı tutuyorum çünkü onlar Ata'dan vazifeliler orada)
Şimdi gelin bir karşılaştırma yapalım;
Bir Suriyeli genç Türkiye'de istediği üniversitenin istediği bölümünü sınavsız bir şekilde girip (Kazanmak değil çünkü bir şeyi kazanmak için fedakârlık gerekir.) bir yıl Türkçe dil eğitimi aldıktan sonra eğitim hayatına başlıyorlar daha sonra AB fonu üzerinden yurtdışı akraba Türkler topluluğu ile beraber 1.200 TL burs alıyor.(Türkiye'de asgari ücret 1.300 TL Ve açlık sınırı 1.500 TL)
Şimdi gelelim Anadolu çocuğuna...
Hükümeti eleştirdiğim zaman bir çok tepki alıyorum. Evvela bu eleştirilerin seviyesine bakıyorum. Sonra tutarlılığına. Akabinde ciddiye almam gereken çok az sayıda eleştiri kaldığını görüyorum. Ve bunlar ‚Hiç mi iyi bir şey yapmadı hükümet? Onca yol, onca havaalanı hiç mi hizmet değil?' ifadesi ile özetlenebiliyor. Bahsedilen onca yol, onca havaalanına İstanb...
"Altı, yedi ağustos Tekir Bozkurt dolacak,
bu seneki Erciyes muhteşem olacak !.."
Uzun zaman oldu bu kadar heyecanlanmayalı!
Ozan Arif'in; "Altı, yedi ağustos Tekir Bozkurt dolacak, bu seneki Erciyes muhteşem olacak !.."
Sözünü ilk duyduğum da, tabiri caiz ise içimin yağları eridi...
Yüzbinlerce Ülkücü'nün tercihi her ne olursa olsun kucaklaşıp, gece ateşiyle fikir muhabbetinde demlenen Ülkü çayını yudumlayacağı müthiş buluşmayı yapacağı Erciyes yaylası bizim Ergenekon'umuz olacak...
İnanmış gönüller, imân etmiş yürekler orada atacak...
Herkesin gözleri ışıl ışıl umut dolacak.
Kimi tarihçilere göre 623 yıl kimilerine göre ise 620 yıl hükmünü süldüren Osmanlı Devleti kuruluşunun akabinde fethi politikaları sahiplenerek üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk haline gelmişti. 16. yüzyılın sonlarına kadar olan dönemde fethiler devam etmiş ancak ordu, maliye ve nizamda oluşan aksaklık ve bozulmalar nedeniyle 17. başlarında durmuştu. Bu döneme kadar fethettikleri topraklarla zafer ve savaş kazanan Osmanlı ordusu artık savunma savaşlarıyla destan yazmakta, bozulmuş olan orduyu nizama sokup kahramanlaşan komutanlarıyla anılmaktaydı. Kanije savunması ve Tiryaki Hasan Paşa, Plevne savunması ve Gazi Osman Paşa hatta Anafartalar savunması ve Mustafa Kemal gibi örnekler Osmanlı tarihinde ehemmiyetli müdafaa savaşlarıydı. Bu savaşların destanlaşmasını sağlayan savaşların kazanılması değil, şartlar ışığında verilen mücadelenin kutsallığıdır. Bu yazının ilk bölümünde Tiryaki Hasan Paşa ve Kanije savunmasını ele alacağız.
Taraflar
Roma Germen Avusturya Macaristan
İmparatorluğu Arşidüklüğü Malta, Hırvatlar
-----------------------------------------------------------------
Osmanlı İmparatorluğu
Sevgili Genç Kardeşim, bu satırları okur musun, okursan da önemser misin bilmem. Açıkcası ne okuyacağını, ne de (şimdilik) önemseyeceğini sanmıyorum. Ben özellikle sana hitab etmek istiyorum. Etrafında ‚Reis' diye adlandırdıklarına, veya o ‚Reislerin' her lafına sorgusuz sualsiz itaat eden ve böyle bir davranışı da gurur duyulacak bir halt zannedenlere değil. En bü...
Kongre sürecindeki belirsizlikleri, "Hain miyiz? Değil miyiz?", "Trende miyiz? değil miyiz?" tartışmaları ve bunlara son olarak eklenen alternatif bayramlaşma polemiklerini değerlendirirken aslında yazmamız gerekenin Ülkücü fikriyatımızın yozlaşan değerleri olduğunu fark ettim. Sosyal ağlar üzerinden toplumun bir çok noktasına temas edebilmemiz kanaat ve tespitlerimizi çok daha hızlı yapabilmemizi sağlıyor.
Katliamdan bir kaç gün önce Edebiyat öğretmeni/yazar Lütfiye Aydın ve çekimleri yapacak ekibin yönetmeni Fatih abiyle Lütfiye annenin odasında ''ben de geleceğim banane'' yaygarası kopardığım da bir çocuğun eline şeker verir gibi ''hı, hı tamam, sen de geleceksin'' dediklerinden sonra çıktım odadan.. Lütfiye anne ben odadan çıktıktan sonra ''götürmeyin bu çocuğu'' demiş, çok sonra öğrendim.
Aradan 23 yıl geçti.
Ya 23 yaşımdayım ya da yaralarımın üzerinden 23 yıl geçti.
Yara işte, her yıl aynı yer yeniden acıyor...
Ankara Gata hastahanesinin yanık merkezinde cam kaplı koridordan gördüğüm iki insan Lütfiye Aydın ve eşi avukat Can Aydın..
Bilmem siyasi görüşlerini,
Nereli olduğunu da hiç merak etmedim,
Etnik kökenden de anlamazdım ki o yıllarda,
Bana göre iyi insan, kötü insan vardı hep..
Konuşamadım da zaten, yanımda olan Betül abla'ya ''ona iyi bakın'' dediğini öğrendim oradan ayrıldıktan sonra.
Hataları var mı, evet var.
Mensubu olduğumuz partiye muhalefet etmemizin başlıca 2 önemli nedeni vardı;
- 14 yıllık bölücü, fitneci, hain bir iktidara, elinde sıkı gerekçeleri olmasına rağmen muhalefet yap[a]maması,
- Kendinden olanlara karşı yapmış olduğu haksız uygulamalardı...
Muhalefet son bir haftaya kadar ciddi bir rüzgar almıştı aslında arkasına fakat bu süreç devam ederken konunun içine fiziksel olarak dahil olmayan bir kısım insanlar muhaliflere de çemberi genişletme konusunda sürekli çağrılar yaptı. Onlar daha Tüzük kurultayında bile ''önce ben'' diyerek taraftarlık yapmaya başlayınca kafalarda soru işaretleri oluşmaya başladı. Aylardır sosyal medya hesabımda sadece bunu dile getirdim.. Muhalefet de 2'ye ayrılır...