Avrasyacılık Safsatası / Değişmez Moskof Uşakları II

IMG_20170904_234649

"Ulusalcıların, Ülkücülüğe saldırmasının birçok sebebi olsa da en mühimi, Ülkücülüğün; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve Atatürkçülüğün en güçlü savunucuları olmasıdır."

Küreselleşmeme sürecinin uluslara, yarardan çok zarar getirmesi nedeniyle, uluslar yeniden hayat sahalarını muhafaza etmeye yönelmişlerdir. Orta Doğu'daki etnik bölünmeler, Rusya'nın yayılmacı politikaları, Avrupa Birliği geleceğinin bir meçhule sürüklenmesi, İngiltere'nin AB'den ayrılma kararı, Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesi yeniden milliyetçiliğin somut örnekleridir. Ulusların bu tutumlarıyla birlikte dünya yeniden iki kutuba ayrılmak zorunda kaldı. Bunlardan ilki demokrasi, birey hürriyeti ve laikliği savunan NATO, AB ve İsrail'in oluşturduğu Atlantik Bloğu, diğeri ise otoriter sistemlerin hüküm sürdüğü, antidemokratik ülkelerden oluşan Rusya Federasyonu, İran İslam Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin bulunduğu Avrasyacılık Cephesi


Türkiye, diplomatik olarak Atlantik Bloğunun müttefikiyken, siyasal iktidarın son zamanlardaki şahsi çıkarları gereği İsrail, Hollanda, ABD ve Almanya ile restleşmesi ve ülke içindeki iktidarını korumak için otoriterleşmesi sonucu pratikte Avrasya Cephesine yakınlaştırmıştır. İktidar partisinin şahsi politikaları ve otoriterleşmesi karşısında mevcut muhalif partilerin varlık gösterememesi nedeniyle, Türkiye de yeni bir arayış doğmuş ve bu arayış Milliyetçi Hareket Partisindeki muhaliflerin yeni bir parti kurma kararıyla somutlaşmaya başlamıştır. Türkiye de yaşanan bu olağandışı gelişme, çıkarlarına tehdit oluşturan iktidar partisinin, yeni partiyi hedef almasına neden olmuştur. İktidar partisi dışında yeni partiyi hedef alan bir başka kitle de Ulusalcılardır.

Yeni kurulacak partinin; komşuları ile diplomasisi olmayan, NATO ve AB ile restleşen ve gitgide otoriterleşen Türkiye yerine, Atatürkçülük düşünce sistemini merkeze alan, komşu devletlerle yeni bir defter açmak isteyen ve NATO ve AB ile arayı düzeltecek olması, Türkiye'nin kurtuluşunun yalnızca Rusya yanlısı politikalar gütmekte olduğuna inanan Ulusalcıların, yeni partiye saldırmasına neden oldu. Şimdi iktidar partisi, MHP ve Ulusalcılar, aynı ağızdan, kurulacak olan yeni partiye karşı karalama kampanyası gütmektedirler.

Ulusalcıların, Avrasyacılık düşüncelerini eleştirmek için kişisel bloğuma 'Avrasyacılık Safsatası / Değişmez Moskof Uşakları' diye bir yazı yazmıştım. Fakat Ulusalcıların, yeni partiye yönelik söylemlerinin gitgide arsızlaşması ve yeni parti dahilindeki eleştirilerini, Ülkücülüğe ve Alparslan Türkeş'e taşımaları bu konuyla alakalı yeni bir yazı yazma ihtiyacını doğurdu.

Ulusalcılara göre NATO, AB ve İsrail Asya'yı yeniden düzenlemek istiyor ve Rusya, Çin, İran bunu engellemeye çalışıyor. Türkiye de NATO'dan çıkmalı, AB ile ilişkilerini dondurarak, Rusya ve Çin'in yanında yer almalıdır. Oluşacak bu birliğe de Avrasyacılık denmektedir. Böylelikle Asya ülkeleri kendi aralarında sağladıkları birliktelik ile kalkınacak ve Atlantik Emperyalizmini yeneceklerdir.

Evet, NATO'ya ve AB'ye mensup her ülke, ülke politikaları gereği iç ve dış strateji belirlemektedirler. Bu stratejiler bazı ülkelerinin politikalarıyla uyumsuzluk gösterebilir. Fakat bunu sistemli bir komplo teorisi gibi ele almak ve inanmak gülünçtür. Öbür yandan Atlantik Bloğuna karşı sundukları Avrasyacılık düşüncesi de tam anlamıyla safsatadan ibarettir. Ne Rusya'nın ABD'den, ne Çin'in İngiltere'den, ne de İran'ın İsrail'den farkı vardır. Bununla birlikte bugün Rusya, yirmi milyon Türk'ü esir, sekiz Türk devletini işgal ve Türki Cumhuriyetleri tehdit etmektedir. Aynı şekilde Komünist Parti Diktatörlüğünün egemen olduğu Çin'de, Moğollar, Uygur Türkleri ve Tibetliler esaret altındadır. Uluslararası kaynaklar Çin'de Müslüman Türk adlarının dahi yasaklandığı gerçeğini bize bildirmektedir. Son olarak İran, on milyonlarca Azerbaycan Türkünün taleplerini görmezden gelmekte ve onları mezhepçi politikalarla asimile etmeye çalışmaktadır.

İşte Ulusalcıların, Atlantik Bloğuna karşı Türkiye'yi dahil etmek istedikleri Avrasya Cephesi budur. Ulusalcılar, Türkiye de özgürlük, halkların kardeşliği, barış, demokrasi, laiklik ve kadın haklarının savunucu olduğunu iddia ederken, öte yanda Kuzey Kore gibi dış dünyaya kapalı, cani bir diktatör tarafından yönetilen ülke ile ikili temas kuruyor, yüz milyonlarca insanı tek parti ile yönetmeye çalışan Çini öve öve bitiremiyor ve kadın hakları ihlalinde başları çeken, orta çağ rejimini yaşatan İran İslam Cumhuriyeti'nin Dini Liderine methiyeler düzüyor. Ve bu kişiler, yeni partiyi, Ülkücüleri ve Alparslan Türkeş'i Amerikancılık, kompradorculuk, emperyalist uzaklığı ve gericilik ile suçluyor.

Tabii Avrasyacılık Cephesine karşı bu ve benzeri düşünceleri sıraladığımızda 'ülkelerin iç işlerine saygı duymalıyız' gibi diplomatik bir cevap veriyorlar. Eğer ülkelerin iç işlerine saygı duyulacaksa öncelikle bunu Gürcistan ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ihlal eden Rusya yapsın, Irak'ı, Suriye'yi, Yemeni ve Lübnan'ı şekillendirmeye çalışan İran yapsın, Tayvanı uluslararası alanda yok saymaya çalıştıran Çin yapsın!

Bir de şu soru sorulmalıdır: Avrasyacılık bize ne katacaktır?

- Rusya, 'sözde Ermeni Soykırımı yoktur' mu diyecektir? 1944 yılında Kırım Tatar Türklerine karşı işlediği soykırımı kabul mu edecektir?

- İran, Karabağ'ın azadlığı için Ermenistan'a ültimaton mu verecektir?

- Çin, Doğu Türkistan'ın kültürünü muhafaza etmesine imkan mi tanıyacaktır?

Tabii ki hiçbiri. Çünkü Avrasyacılık düşüncesi, Rus Çarı I. Petro'nun Panslavizm politikası ile Bolşevik Daebesinin mimarı Vladimir Lenin'in dünya ihtilâli politikasının, günümüz dünyasına uyarlanmış emperyalist yorumudur. 1953 yılında kardeş Macaristan'ı işgal eden, 1968 yılında Çekoslovakya'yı yakan, 1979 yılında Afganistana saldıran ve yüzyıllardır Türkistan Türklerine türlü katliamı maruz gören Rusların, boğazları, Anadolu'yu, Akdeniz'i, halkların kardeşliği palavrasıyla ele geçirme planıdır.

Ulusalcılık fikrinin savunucularından olan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bizzat kaleme aldığı yazılarında gençliğinden kalma tekerlemeleri tekrar ederek Milliyetçi-Ülkücü fikre saldırmıştır. Perinçek den sonra ulusalcı birçok yazar, Ülkücülüğe; Amerikancı, emperyalizmin maşası, Atatürkçülük karşıtı diyerek yazılar yazmıştır. Bu iftiralar bugün de basın açıklamaları, politik değerlendirmeler ve köşe yazıları ile sürmektedir. 1960'lardan itibaren aynı sözleri söylemekten, aynı iftiraları atmaktan bıkmadılar mı? Bunu merak etmekle beraber şu soruyu sormayı da konun daha iyi anlaşılması için gerekli görüyorum: Ulusalcılar, Ülkücülüğe niçin saldırıyorlar?

Ulusalcıların, Ülkücülüğe saldırmasının birçok sebebi olsa da en mühimi, Ülkücülüğün; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve Atatürkçülüğün en güçlü savunucuları olmasıdır. Haliyle Ülkücülüğün bu tutumu, Türkiye'yi Avrasyacılık adı altında Moskova'ya bağlamaya çalışan satılmış uşaklar için tehlike arz etmektedir. Ulusalcılar, yetmişli yıllarda yaşayarak bildikleri gibi Ülkücülük, Türk gençleri tarafından benimsendikçe Türkiye'nin bağımsızlığını korunacak ve Türkiye, Rusya'ya bağlanmayacaktır. Hele bu düşünce, bugün olduğu gibi toplumla bütünleşme imkanı bulur ve iktidara yürürse, olacakları düşünmek Ulusalcılar için kabus olsa gerekir.

İşte örtülü bu hakikat, yeni bir parti oluşumu ile iktidarı eleştirmek yerine iktidarı almaya çıkan Ülkücülere karşı Moskova'dan emir alanlar, birden Ülkücülüğe karşı taarruza geçirmiştir.

Doğu Perinçek, yeni partinin genel başkanı olacak Meral Akşener'i, gladyonun kraliçesi olarak karalamaya çalışmış ve Mayıs 2017 tarihinde yazdığı Abdülhamid hayranı Ülkücülük ve Abdülhamid zindanlarında büyüyen Milliyetçilik yazılarında Ülkücülüğe ve Mustafa Kemal Atatürk den sonraki Türk Milliyetçiliğinin en büyük siması olan Alparslan Türkeş'e saldırmıştır. Perinçek, yazılarında 'Milliyetçilik varken Ülkücülük nereden çıktı?' diye sormaktadır. Öncelikle yeryüzünde bazı milletler, kendilerinde bir cehver görerek, kendilerini ülkücü millet olarak görmektedir. Kendilerinin büyük işler başaracağına ve insanlığı onların yönetmesi gerektiğine inanmaktadır.
Türklerde ülkücü milletlerden biridir. Ülkücülük, Türk Milleti ne zaman var olduysa o zaman çıkmıştır. Ülkücülük, Türklerin milli hedefi olan Kızılelma mitinin fikirleştirilmiş halidir. Ülkücülük, Cezmi'nin İran ülkesine gitmesiyle, Ziya Gökalp'in bir kurdu takip etmesiyle çıkmıştır. Ülkücülük, Mustafa Kemal Paşa'nın Kocatepe de, Enver Paşa'nın Çegan tepesindeki mücadelesinden çıkmıştır.

Türk Milleti; dini, siyasi, örfi, milli, ailevi, tarihi ve kültürel değerlerini yok etmeyi amaç edinen Komünist Rusya'nın, 1945 yılında Türkiye üzerinde hak iddia etmesinden itibaren yönünü bilinçli bir biçimde Avrupa'ya ve Amerika'ya dönmüştür. Kuzey Kore üzerinden Güney Kore'yi işgal etmeye çalışan, Macaristan'daki ve Çekoslovakya'daki halk ayaklanmalarını tanklar ile bastıran Sovyetler Birliği, Türkiye'yi de işgal için, içten içe Türklüğe düşman olanları, ayrılıkçı Kürtleri, eğitimsiz işçi sınıflarını yalan propagandalarla kandırarak, sosyalist bir darbe yapmaya niyetlenmiştir.

Bu sinsi Moskof tehdidini gören Alparslan Türkeş, dönemin milliyetçi isimlerini biraraya getirerek, son bağımsız Türk Devletinin, komünistler tarafından işgalini önlemek için Türk gençlerini bilinçlendirip, Türkiye'yi muhafaza etmiştir. O dönemler de 'bağımsız Türkiye' diye bağıranlar, aynı zamanda duvarlara Marx'ın, Lenin'in, Stalin'in ve Mao'nun resmini asmaktaydılar. Bu nasıl emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesidir tuhaf doğrusu? Onlar bugün de olduğu bazı milli sloganların ardına sığınarak, Türkiye'yi Rusya'ya bağlamaya çalışan satılmış uşaklardır. Siz, anayasaya aykırı olarak terör örgütleri kurun, silahlanın, üniversiteleri işgal edin, dağlara çıkın, Türkiye de Marxist-Leninist darbe yapmaya çalışın, tüm bunları engellemeye çalışanları, Amerikancı, Atlantikçi, Komprador olarak sıfatlandırın! O dönemin sosyalistleri ile bu dönemin bölücü terör örgütü PKK militanlarının hiçbir farkı yoktur.

Biz, Milliyetçi-Ülkücü Türk gençliği olarak, 1970'lerdeki gibi bugünde 'Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin! Her şey Türk'e göre, Türk tarafından, Türk için!' diyoruz. Peki siz aynını söyleyebiliyor musunuz? Bu millet ve tarih, kimin ajan, kimin satılmış uşak olduğunu bilmektedir!

Türkçülüğün savunucularından Hüseyin Nihal Atsız'ın dediği gibi 'Vicdanını Paris'e, Moskova'ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına!'

Bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölünmez bir şekilde yaşatıp, diğer Türki Devletler ile bütünleşmek istememiz, elbette ruhunu Moskova'ya satanlar tarafından 'vatana ihanet' olarak değerlendirilecektir!

Tıpkı vaktiyle Türk Kurtuluş Savaşı'nı veren Milliyetçi Subaylar, bazı kesimler tarafından 'Vatan haini' ilan edildiği gibi...


Telif Hakkı

© Ali Kelle @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Dede Burası Neresi?
SAYIN CUMHURBAŞKANINA TAVSİYEM O Kİ...

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin