Gibbon'un eseri "Roma İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküşü" Batı uygarlığının ilk imparatorluğunun tarihini hikaye eder. Bugünün analitik tarih perspektifinden zaman zaman sapan bir yazım tarzı olsa da Gibbon'un metninde Roma'nın neden Roma olabildiğini, ve sonra da neden çöktüğünü görürüz. Gibbon o derece etkili olmuştur ki, başka yazarlarca başka imparatorlukların tarihi de bu ilk "yük...
Ferenc Liszt havalimanına sorunsuz inmemizin akabinde ilk işimiz "information" dan(Danışma) şehir merkezine nasıl gidileceğinin bilgisini edinmek oldu. Pek de nazik olmayan görevli kızdan hangi vasıtaları nasıl kullanacağımızı öğrendikten sonra toplu ulaşım araçlarını tercih ettik .Evvela havalimanından metroya ulaşabilmek için 15-20 dakikalık bir otobüs yolculuğu yapmak gerekiyor. Bu arada 24 saat geçerli olan biletlerden edinebilir ve bu süre boyunca tüm toplu taşıma vasıtalarından faydalanabilirsiniz. Otobüsten inip metroya ( Köbanya Kispet istasyonu) vardığınızda kısa süreli bir şaşkınlık yaşayabilirsiniz. Zira metro buram buram Sovyet mühendisliği kokuyor. Gideceğiniz yere göre ya ilk istasyondan ( Havalimanından vardığınız istasyonu kast ediyorum ) mavi hattı takip edebilir yahut da Deak Ter istasyonunda sarı ve kırmızı hatlara aktarma yapabilirsiniz.
Siz de göreceksiniz ki Budapeşte'nin ulaşım ağı gayet iyi. Peşte tarafında yer alan Hösök Tere'deki otelimize varmak için sarı hat üzerindeki Hösök Tere istasyonunda indiğimizde ve çıkıştaki merdivenleri tırmandığımızda Yüksekçe bir Cebrail heykeli ve ardı sıra paralel halde uzanan Macar kahramanları ile karşılaşmak hoş bir deneyimdi. Otele yerleştikten sonra ilk işimiz tabi ki kahramanlar meydanı ve civarını keşif oldu. Kral İstvan'ın –sonradan Aziz İstvan olarak da anılacaktır- rüyasında Macar tahtını Cebrail'in elinden almasına binaen dikildiğini düşündüğüm ve dahi tüm mutlak monarşilerin biricik meşruiyet kaynağı olan Tanrı ve Tanrı adına yürütülen yeryüzündeki siyasal hakimiyet anlayışını metaforik olarak kullanan, yüksekçe, elinde haç tutan Cebrail heykeli dikkatinizi celp eder.
Cebrail'in bulunduğu sütunun alt tarafında 7 Macar Beyi'nin heykelleri bulunur ki bunlar başını Arpad'ın çektiği bugünkü Macaristan topraklarına gelen ilk Macar topluluklarının beyleridir. Arkada ise Hıristiyanlık sonrası kralların heykelleri yer alır. Meydanın sağında ve solunda ise ihtişamlı iki bina karşılıklı olarak durmaktadır. Biri güzel sanatlar müzesidir .Diğeri de çağdaş sanat eserlerine ev sahipliği yapan sergi sarayıdır. Kahramanlar Meydanını geçtiğinizde sağ tarafınızda Vajdahunyad kalesini göreceksiniz. Transilvanya çağrışımları uyandıran kale bilhassa gece görülmeye değer. Yine kale içindeki kilise ve tarım müzesi olarak kullanılan binalar ziyaret edilmelidir. Yine aynı yerde bir ortaçağ tarih yazıcısının sureti belli olmayan bir heykeli vardır ki eminim orada birkaç poz fotoğraf çekineceksinizdir. Meydanın solunda ise kent parkı uzanıyor. Oldukça yeşil ve aynı zamanda güvenli olan bu parkta kısa bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Diyarbakır, Van, Elazığı, Bitlis... Beyler aklınızı başınıza alın. Bu terör olayı değil görün bunu. Bunun adı kalkışma. Devlete karşı savaş. Adı ne olursa olsun bu artık savaş hali. Çözüm derken ülke çözülüyor. Meydanlara inenler demokrasi nutku atanlar neredesiniz? Selalar verilmiyor Türkiye'nin her yanında. Ne çabuk unuttunuz "söz konusu vatansa gerisi teferruat...
"Siyaset uzun solukludur. Fevri karar ve çıkışlardan kaçınmak gerekir."
"Büyük ve köşeli laflar edip dönülemez noktaya gelmektense, sabredip soğukkanlı değerlendirmeler yapmak lazım."
"Duygusal kararlarla keskin çıkışlar yapmak yerine, istişare edip sağduyulu yaklaşmak en doğrusudur."
"Her dem yeniden doğarız, kim bizden usanası diyerek sürekli ayağa kalk. Hayal kırıklığına uğradığında, kaybettiğinde değil, pes ettiğinde yenilirsin."
…
Evet, bu ve benzerlerini çokça söyledim ve şimdi de diyorum ki;
Cümlelerimin üzerini çiziyorum.
Tıpkı hayatımın 35 senesinin üzerini çizdiğim gibi.
…
Ben sizden değilim.
Sizinle aynı fikri, düşünceyi, ideolojiyi, dünya görüşünü, ahlak anlayışını, hayat tarzını paylaşıyor olamam.
Siz ülkücüyseniz ben değilim. Siz MHP'liyseniz ben değilim.
İstediğiniz bu biliyorum. Utanılacak halinizle övündüğünüzü görüyorum. Öyleyse mutlu olun. Alın istediğinizi yapıyorum.
İlan ediyorum; sizinle ortak hiçbir noktamız kalmamıştır.
Şu anki duygu halimle çok şeyler yazabilirim ama uzatmayacağım. Sadece tanımayanlara, araştırmaya üşenenlere onlar için önemsiz de olsa o üzerini çizdiğim o 35 senenin kısa bir özetini yapacağım.
…
Ne korkunç bir şeydir, sevenin sevdikleri ile vuslatının ölüme bağlı olması!... "İkisini bir koyun mezara, benim yavrum korkar, korkar benim kuzum..." İşte böyle feryat etmiş annem. Doğru söylemiş! Evet korkar, hatta feryat eden annesi ve şehit babası da korkar.Seven için en korkunç şey değil midir ayrılık?Korku içerisinde dualar salınır gökyüzüne; "Rabbim beni sevdiklerime kavuştu...
BEN ALMAYAYIM;SAĞOLUN!.. Size bir şey söyliyeyim mi, AKP'yi ve hükümeti eleştiren herkes "the Cemaat" mensubu değil!.. Bunu kafanıza iyice sokun bir kere…Biliyorum, kısıtlı imkanlarınızla(!) iki seçenekli tercih kullanmanız bile büyük bir başarıyken, bu gerçeği kavramanız bir hayli zor. Ama zor da olsa gerçek bu işte! Anlamamanızın, anlamak istememenizin, işinize, çıkarınıza, menfaatini...
Amerika neden emperyal ve büyük bir devlettir? Sebeplerden biri savaşı hep kendi ülkesi dışında çıkarması ve onu sürdürmeye çalışmasıdır. Evet, 11 Eylül gibi hadiseler de olmuştur ama şaibesi de halâ kalkmış değildir. Amerika, 11 Eylül'le birlikte dışarıdaki güçlü varlığına yeni bir gerekçe üretmiştir. * * * Gerek Ergenekon ve Balyoz davaları, gerek iktidarı ikaz amaçlı uluslararas...
Facebook'da başkaları tarafından kendisi adına hesap açılarak paylaşımları ile memurluktan atılacağı, göz altına alınacağı gibi korkuya kapılan okumuş cahillerimiz var bizim.
Durum çok ciddi, yapmadığım paylaşımlar yüzünden ceza alma ihtimalim var. Tek profilimin bu olduğunu beyan eder, doğabilecek her türlü problemden Facebook sorumludur.
Evet arkadaşlar, bu ve buna benzer onlarca farklı troll açıklama türedi. Bizim insanımız da her seferinde detayını düşünmeden bir sazan edasıyla hemen bunu paylaştı. Bunu paylaşan insanların okumuş, tahsil görmüş insanlar olması da işin en ilginç yanı.
Duyuru içerisinde geçen bilmem ne bilmem ne sosyal ağlar bildirgesi tarzında bir tüzükten bahsediliyor. Bu tüzüğün, yasanın, bildirinin olup olmadığına dair kısa bir Google araştırması dahi yapmıyorlar. Oysa ki erinmeyip bu paylaşım içerisindeki bahsi geçen bildirge ismini işaretleyip sağ tıklasalar ve Google ile ara deseler anında bunun sahte bir haber olduğunu görecekler. Büyük haber siteleri bu konuyla ilgili sürekli haber yapıyor, çünkü insanımız sürekli her yeni olayda sazan gibi bu tarz paylaşımlara devam ediyor.
Nerden çıkıyor bu durum çok ciddi, yapmadığım bir paylaşımdan dolayı beni meslekten atabilirler mevzusu. Hatta tam bu cümleyi kurduğumuzda şöyle bir şey ifade etmek istiyorum. Memur olmayan kişilerin bile memurluk ile ilgili bu sahte paylaşımı yaptığını gördüm. Kardeşim sen zaten özel sektörde asgari maaşla çalışan adamsın, memurluktan seni yapmadığın bir paylaşım için nasıl atacaklar.
HOYRATLAR
Yaralandım yatmadım, yaram tımar etmedim
Kerkük Türküsü
Çok niyetler tutmuştum hiç birine yetmedim
Nice zaman olmuştu, kendi bile farkında değildi. Güneş ne zaman başını uzatıp baksa, O da geçer penceresinin kenarına sevdiğinin yoldan geçişini beklerdi. Gün, onun simsiyah saçlarını okşar, gönlüne umut salar, biraz onla biraz bunla oyalar, öte taraftan sessizce çekip giderdi. Çok geçip gitti böyle güneş, kömür karası saçları ak yazmasıyla bir renk olmuştu. Ne yapsındı! Elbet bir gün gelir diye kendisini avutmaktan başka ne çaresi vardı ki! Elbette yarın sabah olduğunda, yine güneşle beraber, geçecekti penceresinin kenarına. Sevdanın bıkıp usanması olur muymuş, hangi yıl bir sevdayı eskitmek kudretine sahipmiş. Hiç olacak iş mi?
Emel Fuat annesini öylece camdan dışarı, boşluğa bakar gördükçe derin bir üzüntüye kapılıyordu. Kendisi de kimselere belli etmeden gelen giden var mı diye baksa da artık umutları tükenmek üzereydi. Oysa işte şuracıkta, pencerenin kenarındaki sedirde uyuyup kalmış annesi, gecenin zifiri karanlığı da basmış olsa, ay ışığı düşen ak yazmasıyla hâlâ çok umutlu görünüyordu. Küçücük yüreğini bir sızı kapladı, henüz on iki yaşındaydı. Beklemenin ne demek olduğunu biliyordu, kavuşmanın ne demek olduğunu ise hayâl bile edemiyordu.