Kürsü Gerçek Sahiplerini Arıyor

Bir-balk-ekleyi_20230712-101325_1
Seçim süresi boyunca insanların yanıldığı bir konu vardı. O da seçimin kaderini gençlerin belirleyeceği düşüncesiydi. Bu düşünce, özellikle muhalif kesimde kendini fazlasıyla hissettiriyordu. Aslında geniş çerçeveden bakınca haklılardı. Ama odaklandıkları yer, yalnızca ilk defa oy kullanacak gençlerdi. İşler de burada karışmaya başladı. Esasen bu yaş grubu, YSK'nın açıkladığı verilere göre 4 milyon 904 bin 672 kişiydi. Buna yurt dışında ilk kez oy kullanacak gençleri de eklediğimizde oran bakımından hâlâ toplam seçmenin yalnızca %8'i ediyor. Öte yandan seçmenin %13,87'si 65 yaş üzerinde, %27,62'si 55 yaş üzerinde. %34,37'si 35 yaş altı iken esas kritik grubun %51,76 ile 35-64 aralığındakiler olduğu görülüyor. Ortalama dört yılda bir seçim yapılan bir ülke olsak, oranlar aşağı yukarı aynı seviyede seyredecektir. Tabiî sığınmacı istilası ve yurt dışına beyin göçü bu hızla devam ederse, durum muhasebesine önce kendimizden başlamamız gerekebilir.

Türkiye'de, özellikle de 35 yaş altında, değişim isteği hayli kuvvetli. Bu açık bir gerçek. Zaten yapılan araştırmalarda, 15-21 yaş aralığının %75,4'ünün; 22-41 yaş aralığının %71,25'inin mevcut yönetimin dışında görüş beyan etmesi de bunun bir göstergesi. Dahası, Türkiye'nin bir kurtuluş ihtimali varsa, o da tam olarak bu iki yaş grubunun elinde. Bu da doğru. Fakat özellikle 15-21 aralığındaki neslin, değişimin ana aktörü olması için hayli zamana ihtiyaç var. Hatta Türkiye'deki ağır yaşam şartlarını düşündüğümüzde bu yaş aralığını 30'a kadar yükseltmek mümkün. Öyleyse geçtiğimiz seçim, aslında bu grup için önemliydi. Çünkü onların belirleyici olma seçimi değildi. O büyük kurtuluş zamanı gelip mücadele sahnesine çıktıklarında, karşılaşacakları manzara bugünkünden daha kötü olmasın seçimiydi. Bahsi geçen %51,76 ile %13,87'lik kesim, gençlerin elinden kurtarıcı olma hevesini ve rolünü de aldı ne yazık ki…

Kazananın "koyma" hakkı

Sonuç itibariyle seçimler bitti ve halkımızın yarıdan biraz fazlası, yanlarına sığınmacıları da alarak mevcut durumun devamını arzu ettiklerini söylediler. Eh, bizde de demokrasi dediğimiz şey "azınlığın" da hakkını koruyarak çoğunluğa uyma metodu değildir zaten. Bizde demokrasi, salt çoğunluk da olsa (ki yeni sistemde tam olarak böyle: %50 + 1) kazananın "koyma" hakkını sonuna kadar kullandığı bir yöntem. Nasıl mı?

Mesela Genel Kurmay Başkanı'nı kumpasla hapse koyarlar. FETÖ'yü adam yerine koyarlar. Halkı asgari ücretle köle edip büyük büyük paraları 3-5 hatırlının cebine koyarlar. Çözüm sürecini önce fırına sonra da buzdolabına koyarlar. Medyaya el koyarlar. Devlet kurumlarına vasıfsız hatta sahte diplomalı adamlar koyarlar. Limanlara yabancıları koyarlar. Sahte bir din yaratıp onu da siyasetin merkezine koyarlar. Paket paket yardımlarla paket paket açılım koyarlar. Torba torba kömürlerle torba torba yasalar koyarlar. Çalıntı sorularla üniversitelere, harp akademilerine teröristleri, gericileri, yobazları, yandaşları koyarlar. Suriyelileri sınavsız kamu dairelerine, üniversitelere ve ülkenin her yerine koyarken, Türk çocuklarını ya sokaklara koyarlar ya da yurt dışına kovarlar. Bakan, vekil çocuklarına askerlik yaptırmazlar ama gariban çocuklarını tabuta koyarlar. Beğenmediklerini zürriyetsiz, depremzedeyi çürük, yardım edeni sürtük, kendilerinden olmayan herkesi terörist yerine koyarlar. Kadınların fıtratına koyarlar. Yetmez; adaletin terazisine od koyarlar, ekonomiye acı reçete koyarlar, eğitimin düzenine çomak koyarlar, sokaktaki hayvanın başına taş, ormandaki ağacın çırasına ateş koyarlar, tarihin, sanatın, estetiğin verdiği huzura şer koyarlar.

Bu memlekette her şeye koyarlar da bir tek ellerini vicdanlarına koymazlar!

Kürsü konuşacak

Ama merak etmeyin! Biz vicdanı rahat bir şekilde başımızı yastıktan başka hiçbir şeye koymuyoruz. Haykırarak gelen bu deccal düzene, o düzene zarar gelmesin diye munis eleştirilerle yetinen abuk muhalefete, iki kötüden birini seçmek zorunda kalan çaresiz konformistlere, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, çaresizliğe, ayrıma, nepotizme, her türlü şiddete, haksızlığa, talana ve bin türlü yalana sessiz kalanlara rağmen biz konuşmayı seçiyoruz. Ninniler söyleyip iftiralar atılan 'KÜRSÜ'leri, gerçek sahiplerine vermeyi seçiyoruz!

"Sıra bizde!" diyerek yol açıyoruz. Sabrın boyun eğmek değil, mücadele etmek olduğu bilincinden hareketle… "Ey vatan! Gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz!" özgüveniyle… Ve "Atam izindeyiz!" demenin tatil yapmak olmadığını içselleştiren bir disiplinle…

Bu sebeplerle, çeşitli konularda uzmanlaşma gayretinde, farklı farklı yerlerde hayat mücadelesi veren, çeşitli kurum ve kuruluşlarda görev almış bir grup orta-genç olarak bizler, Kürsü adını verdiğimiz bir platform kurduk. Bu platform, kendisiyle ilgili çok büyük hayaller kurmuyor. Yani dernekleşelim, siyasi parti kuralım gibi hedefleri yok. Hatta özellikle farklı siyasi partilerden, farklı kuruluşlardan insanlar aramızda yer alsın diyor. Hepimizin istikameti aynı olsun ama hepimiz tek bir perspektiften bakmayalım diyor. Düşünce gelişecekse eleştiri şarttır diyor. Eskilerin deyimiyle "tenkit rahmettir." diyor.

İlkelerimizi kaybetmektense insan kaybetmeyi göze alabiliriz

Sizi ne tanımlar derseniz; bilin ki biz öyle kimsenin okumayacağı kadar sayfa sayısına sahip mutabakatlar imzalamıyoruz. 8 temel ilkemiz var. Bunlar belli alt şartlara bağlı ilkeler:

1) Demokratik karar mekanizması uygulanır ve fikirler sonuna kadar çarpıştırılır. En nihayetinde ortaklaşa alınan karar tam sadakatle herkes tarafından savunulur.

2) Sansür ve statüko reddedilir. Temel milliyetçilik ilkelerine (tarihin bütünlüğü ve devamlılığı, Atatürk, Cumhuriyet değerleri vb.), toplum değerlerine ve Türkçeye saldırılar kabul edilemez. Ancak tüm farklı yaklaşımların kritiğinin bilim ölçütleri içinde yapılmasında sınırsız özgürlük vardır.

3) İnanç hürriyeti sonuna kadar savunulur. Bununla beraber bir inanç yahut grubun propagandası yapılamaz. Benzer şekilde inançsızlık propagandası da reddedilir.

4) Sosyal cinsiyet eşitsizliği ve cinsel yönelimlere tartışmasız saygı duyulur. Kişinin cinsel yönelimi, o kişiyi ötekileştirme kriteri olarak değerlendirilemez. Bununla birlikte terör vb. yapılarla iltisak için bu tercihleri maske edinenlerle tam mücadele benimsenir.

5) Şiddet tüm yönleriyle ret edilir. Entelektüel boyutta tüm kavram ve tanımlarını kritiği özgürce yapılır

6) Bireylerin yaşam tarzı özgürlüğü sonuna kadar savunulur. Fakat bu özgürlükler toplum hayatını ve başka kişilerin yaşam hakkını engelleyip tehlikeye sokacak şekilde propaganda edilemez, bu ihtimale sebebiyet verecek eylemlerde bulunulamaz.

7) Çevre ve doğanın koruması, geliştirilmesi temel esastır.

8) Hayvan haklarının korunması esastır. İnsan yaşamının tehdit edildiği boyutlarda önlemler alınması da savunulur. Bununla beraber hiçbir önlem bir canlının yaşam hakkını gasp edemez.

Bu ilkelere karşı çıkmayan herkesle yol yürüyebileceğimize inanıyoruz.

Çağrı

Genç kardeşlerimiz!

Sizlerin dertlerini, söylemek istediklerinizi, beklentilerinizi, hayata karşı duruşunuzu biliyoruz. Çünkü biz de aynı dertleri, aynı beklentileri paylaşıyoruz.

Biz bir yola çıktık. Yolun zorluklarını, şartlarını ve kurallarını da şeffaf bir şekilde ortaya koyduk. Sözlerimiz aynı olmayabilir. Düşüncelerimiz zaman zaman çarpışabilir. Her konuda başarılı da olmayabiliriz. Bazen kavga da ederiz. Öyle kolu kırıp yen içinde bırakmak zorunda da değiliz. Ama anlaşacağımızı umduğumuz bir şey var: Özgün, özgür ve ilmî olacağız.

Şimdi hepinizin bize yetişmesini istiyoruz, bekliyoruz. Ata'nın açtığı yolda, gösterdiği hedefe, durmadan yürümek için ant içerek yetişin!

Yetişin; çünkü Kürsü gerçek sahiplerini bekliyor.


×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

MİZAC (ARZU İLE VEFÂ’NIN HİKAYESİ)
SÜRÜCÜ KRİZİ Mİ?

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin