SEVDAMIZI İSTİYORUZ

Bütün teşkilatları dağıtılmış, bir yandan kahpe pusulardan sağ çıkmayı başarmış kadroları "our boys" tarafından zindanlara tıkılarak yok edilmeye çalışılırken, diğer yandan yalan yanlış estirilen kumandalı medya terörü ile toplum nazarında lanetlenerek vebalı duruma düşürülmek istenen bir harekete kendi iradesiyle gönül veren; henüz on altı, on yedi, on sekiz yaşlarımızda gençlerdik.

Yaşadığı şehrin, köyün, mahallenin çoğunluğuna göre şekil almayan, hatta gerektiğinde o çoğunluğa bile kafa tutan, Türklüğünün bilincine bilerek varmış olan harbi delikanlılar…

Hareketin; yokluğu, yoksulluğu, kimsesizliği paylaştığı, anlı şanlı birçok büyük dava adamının(!) "her şey bitti" dediği. Güya MHP'nin miadını doldurduğunu ilan edip yağlı kapılarda pay kapma sevdasına düştüğü yıllardı.

Okul harçlıklarımızla ayakta tutmaya çalıştığımız Ocak'larda, melemen yapmak için domates ve yumurtayı aynı anda nadiren bir araya getirebildiğimiz yıllar…

Seçimlerde kimse kazanacağına inanmadığı ve partiden saymadığı için listeye yazacak aday bulamadığımız yıllar…

Vardığımız kapıların biraz korku, biraz da öfke ile yüzümüze kapandığı yıllar…

Lideri hapisten henüz çıkmış ve yapılacak olan seçimler için şehir şehir, köy köy dolaşırken yanında doğru dürüst kimseyi bulamadığı halde asla yılgınlığa düşmemiş ve bir otel toplantısında sağdan saysak otuz kişi, soldan saysak kırk kişi ancak olan bizlere bakarak "şu muhteşem kalabalık…" diye başlayıp "hepiniz adaysınız" dediğinde bir birimize bakıp "ne kalabalığı kardeşim sadece bir avuç varız ve çoğumuzda askerlik bile yapmamış ergen çocuklar olduğu için adaylığımız mümkün değil" diye fısıldaştığımız yıllar…

Birilerinin iddia ettiği gibi, gerçekten bunadı mı? Bir avuç ergeni muhteşem bir kalabalık sanacak kadar sıyırdı mı? Diye düşünüp içimizin titrediği yıllar…

İşte o yıllarda çağımızın Dede Korkut'u, hemşerim olmasıyla ayrıca gurur duyduğum Ozan Arif'in sazı ve sözüyle coştuk, bilendik, tutunduk…

Bir zamanlar büyük büyük konuşan herkesin sus-pus olduğu o yıllarda, Ozan Arif'in el altından gelen ve elden ele dolaştırıp çoğaltarak çevremize yaydığımız kasetleriyle ilk şeklimizi aldık…

Biz, biz olduk…

Türkçü, Türkeşci olduk…

Benim gibi ilk gençlik yılları seksen-doksan arasına denk gelen ülkücülerin yüzde doksan dokuzunun ruhunda Ozan Arif'in şiirleri, destanları vardır. Sonsuza kadar da var olacak...

Dönmek, döneklik etmek, sütünü deviren inek olmak yok.

Bu ahdi tutanlara selam olsun…

İlk gençlik yıllarımızda bizim öz irademizle farkına vardığımız milliyetçi duygularımızı Ocak ateşinde pişirip şekillendiren o şiirler, o destanlar, Ozan Arif'imizin vefatından sonra kıymetli kardeşim Okan Kilit'in önerisi ve Ozan Arif'in oğlu kıymetli kardeşim Mehmet Alp Şirin'in onayı ile adeta mücevher işler gibi ince bir işçilikle iki ciltlik müthiş bir eser olarak kitaplaştırıldı.

Okumayı seven, şiiri sanatı seven, ülkesini ve ülküsünü seven herkesin kütüphanesinde olması gereken bu eseri okuduğunuzda sadece Ozan Arif'in değil, Milliyetçi Hareket'in değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin de yakın tarihte neler yaşadığına şahit olacaksınız…

Seksenli-doksanlı yılların Ocak ateşinde pişmiş, on yedilik-on sekizlik delikanlıları olan bizler, günümüzde elli- elli beş yaşlarına gelmiş olsak da hâlâ on sekizimizdeki gibiyiz ve kimseden korkumuz yok.

Sevdamızı geri istiyoruz.

Alacağız da…

Bu vesile ile Ozan Arif'imize tekrar rahmet diliyor, Okan Kilit ve Mehmet Alp'in şahsında bu güzel setin hazırlanmasında görev alan bütün tahtapod ailesine ve destek olan herkese saygılar sunuyorum…


17 Mayıs 2025


Yahya HOÇUR

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

TRABZON İLE RİZE(DOSTLUK ŞİİRİ)
 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin