KAHROLSUN GURBETÇİLER!

gurbetci

Seçimlerden beri bir hayli zaman geçmesine ve seçim sonuçları alenen ortada olmasına rağmen 'gurbetçi' olarak adlandırılan ve kendimi de dahil gördüğüm Türk vatandaşlarına karşı olan tavır dinmiyor ve dinmediği gibi de her fırsatta tazeleniyor.

Özellikle Cumhur ittifakına muhalif kesimden genel olarak yükselen 'Her gurbetçi ülkeye girerken biner Avro para ödesin' isteği yanı sıra, bu kitlenin içinde aynı siyasi görüş ve fikri paylaştıkları gurbetçilere 'Sen Avrupa'dasın, konuşma hakkın yok' gibi bir tavır sergilemesine bizzat şahit oldum.

Evet doğru;
Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan birçok vatandaşımızın iktidardan yana bir tercih kullandığını önceki seçimlerde olduğu gibi, son genel seçimde tekrar gördük.

Evet doğru;
Elbette Avrupa'da veya yurtdışında yaşayan insanlar, çıkan seçim sonuçlarından ancak dolaylı etkilenirken, Türkiye'de yaşayan insanımız işin tabiatın gereği sonuçlardan doğrudan ve kişisel ve toplumsal hayatlarında çok daha ağır etkileniyorlar.

Evet doğru;
Maalesef yurtdışında, özellikle Batı Avrupa'da yaşayan birçok insanımızın olayları doğru okumaktan aciz ve çoğu zaman hal ve tavırlarıyla vatanımızda yaşayan insanımızın durumuna özellikle ahlak ve terbiye gereği gereken hassasiyeti göstermekten acizler. Yani o bir çok zaman dile getirilen hatta artık karikatürize edilebilecek hale gereken şımarıklık ve ukalalıkların sadece giyim, kıyafet ve sahip oldukları maddiyat üzerinden değil, kullandıkları dil ve takındıkları tavırla önyargıdan ibaret olmadığını sadece Türkiye'de yaşayan insanlarımız değil, bu konularda daha duyarlı olan yurt dışında yaşayan bizler de idrak ediyoruz.

Kimse kusura bakmasın. Kim burada (Avrupa'da) yaşayıp, buralardan dert yanarken ve Türkiye'deki durumu ballandırırken 'Geleceğiz aslında ama kurulu düzenimiz var' gibi bir safsatanın arkasına sığınıyorsa ya süzme salaktır, ya da yalancının önde gideni.

Hepimizin kurulu düzeni var. Ama madem Almanya'da o kadar mutsuzum ve Türkiye o kadar mükemmel, o zaman başlarım düzenime, yıkarım düzenimi gelirim vatanıma yeni düzen kurarım. Bu kadar basit. Bu tavırda olanlar şunu sorsun kendilerine:

Eğer bir yerde maaşlı çalışıyorlarsa neden istifa edip Türkiye'de aynı seviyede bir işe girmeyi göze almıyorlar?

Eğer iş verenlerse neden burayı kapatıp veya (iş yerleri yeterli büyüklükte ise) belki buraya bir müdür atayıp aynı düzeni Türkiye'de kurmayı göze alamıyorlar?

Eğer sosyal yardımdan yaşıyorlarsa, neden Türkiye'de sosyal yardımdan yaşamayı göze alamıyorlar? (Bu şekilde yaşayanların bir çoğu da kaçak işle Türkiye'de mal mülk sahibi olmuştur yani gelirse belki kira bile ödemeyecek)

Eğer bahaneleri çocuklarının burada okumaları ise, neden çocuklarının Türkiye'de okumalarını istemiyorlar? Lisanı bahane olarak kabul etmiyorum, bu dünya da çocuklardan kolay lisan öğrenebilen kimse yoktur.

Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan insanlarımız biz gurbetçilere kin kusmakta haklılar. Her ne kadar her gurbetçi böyle olmasa da, yapılacak bir şey yok, kurunun yanında yaş da yanıyor. Onun için sadece seçme ve seçilme hakkımızın iptali veya her ülkeye girişte biner Avro ödememiz yetmez, alın elimizden vatandaşlığımızı, rahat edin.

Rahat edin etmesine de, rahat etmeden önce şu yazdıklarımı da elinizi vicdanınıza koyarak bir düşünün, sonra muradınıza erin.

Yurtdışında yaşayan Türklere seçme ve seçilme kanunu 2012'de çıktı ve ilk defa 2014'te yürürlüğe girdi diye hatırlıyorum. Yani o zamana kadar yurtdışında yaşayan bizler de Türk vatandaşı olmamıza rağmen seçime falan gidemiyorduk. Tek imkan seçim esnasında gümrüğe gelirsek, oradan oy kullanma imkanı olabiliyordu.

1960'lardan beri yurt dışında milyonlarca Türk yaşarken bu kanun neden bu kadar geç çıkarıldı diye hiç sorguladınız mı? Hadi diyelim ilk yıllarında teknik imkanlar açısından yapılamıyordu ama bugün uygulanan sistemin, yani konsolosluklara gidip oy kullanmanın, son 40 senedir uygulanması mümkün olmasına rağmen bu neden 20212 / 2014'te başladı?

Çünkü burada yaşayan terör yanlısı Kürtler ile milliyetçi kesimin oylarının seçimleri etkilemesi engellendi. Bu o dönemlerin iktidarları için mantıklı bir uygulama olmuş olabilir ama devlet açısından, milletin bütünlüğü açısından izah edilecek bir şey değildir. Çünkü bazı şeylerin 'biraz'ı olmaz. Bir insan ya ölüdür, ya değildir, bir dişi ya gebedir, ya değildir. Bir insan bir ülkenin ya vatandaşıdır, ya değildir. Eğer vatandaşı ise, tüm sorumluluklarını taşıdığı gibi tüm haklarından da faydalanma hakkına sahip olmalıdır ve hürriyetçi demokratik hukuk devletinde seçme ve seçilmek en temel haktır.

Ama o dönemki hükümetler söz konusu risklerle daha akıllıca baş ederek bu insanları haklarından gasp etmemektense, en kolay yolu tercih ettiler. Bu insanımız sadece bu hususta Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil edenler tarafından yalnız, başı boş, kaderine terk edilmedi. Teferruata girmek istemiyorum, çünkü bu konuları ne ajitasyona ne de devlet düşmanlığına kapılmadan tartışmak bu satırların kapsamını fazlaca aşar.

Ben Almanya'ya uyum sağlamış bir Türk'üm.
Türk vatandaşıyım. Ve çocuklarım da Türk kimlik ve vatandaşlıklarıyla yaşasınlar istiyorum.

2002'de AKP iktidara gelirken ben AKP'yi seçmedim. Çünkü seçme ve seçilme hakkım yoktu.

2014'de ben ilk defa oy kullanana kadar AKP 12 yıllık iktidarda olan, Roma'da yazılmamış bir Avrupa anayasasını açık çek imzalar gibi imzalarken, yani benim ve çocuklarımın milli egemenliğini Avrupa / Batı'nın egemenliğinin hukuk ve kurallarının yükümüne sokarken bu benim kararım değildi. Bu gücü AKP Türkiye'de yaşayan seçmeninden ve Türkiye'de bunu engellemekten aciz olan muhalefet sayesinde yaptı.

Buna rağmen burada bir çoğumuz buna karşı geldik, elimizden geldiği kadar buna karşı tavır aldık, insanlarımıza anlatmaya çalıştık. 'Bana ne, ben burada yaşıyorum' demedik.

O yıllar ekonominin mucize çocuğu Babacan 57. Hükümet'in IMF anlaşmasına harfiyen uyduğu için el üstünde tutulmasını ben oyumla meşrulaştırmadım. Unakıtan'ın devletin tüm birikimini babalar gibi satmasını ben meşrulaştırmadım. Burada AKP'li olsun olmasın kimse meşrulaştırmadı, çünkü hiç birimiz oy kullanamıyorduk.

Rahmetli Rauf Denktaş'ın „Miting yapılacaksa Kıbrıs'ta yapılsın" sözleri ile Türkiye'den adeta kovulması da gurbetçilerin oy kullanmaya başlamalarından 10 yıl önce oldu.

Her ne kadar Açılım ihanetinin başlangıcı olarak 2012 yılı tarih olarak gösterilse de bu 'yumuşamaların', Açılım ihanetinin zemininin hazırlanmasının çok daha önce başladığını biliyoruz, yani gurbetçiler 2014'de oy kullanmadan bayağı bir önceye dayanan mazisi var. Bunun da sorumlusu biz değiliz.

Aynısı fetö için geçerli…

Dönemin AKP Genelbaşkan Yardımcısı üseyin Çelik, Gülen Cemaati'nin devleti ele geçirdiği ve devlete sızdığı iddiaları ile ilgili olarak "Bunlar kargaları güldürür." dedikten iki sene sonra gurbetçiler oy kullanabildi.

Şerefli Türk subayları ve paşaları üzerinden şanlı Türk Ordusu'na kurulan kumpasta gurbetçilerin sorumluluğu yok, o davaların savcılarını gurbetçiler iktidara getirmedi!

Bugün Alman okullarında "Türkler Ermenilere soykırımı yaptı" yalanına bizim çocuklarınız itiraz ettiklerinde suçlu konumuna düşüyorlar. Alman meclisi bu kararı vermesine bir gün kala (sanki daha önceden bilinmiyormuş gibi) iktidar hepimizi Berlin'de sokağa dökmesini bildi ve siz Türkiye'de yaşayan muhalif milliyetçiler bile aynı safta yer aldınız. Ama olayı bu hale getiren olayın 2008-2009'da İsviçre'nin arabuluculuğu ile Ermenistan'la imzalanan protokoller olmadığını, Alman meclisinin kararının başta Almanlara ve AB'ye karşı takınılan, Türkiye Devleti'ne yakışmayan üslup ve racon kesmeler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne o protokollerin imzalanmasını ne de o kesilen raconu 2014'e kadar buradan kimse oyları ile meşrulaştırmadı.

Bunlar ilk aklıma gelen örnekler.

Kimse bana „O zamanlar seçselerdi farklı mı olurdu?" demesin. Evet büyük bir olasılıkla bugünden farklı bir tablo çıkmazdı ama bu yukarda saydıklarımın hiçbirinde gurbetçilerin sandıkta tercihleri ile mesuliyet taşımadıkları gerçeğini değiştirmez.

Kimse bugün geldiğimiz durumda bu saydıklarımın etkisi olduğunu inkar edemez, onun için sevgili „Türkiye'de" yaşayan vatandaşlarım 2014'e kadar olan bitenin hesabını bir bizi katmadan yapın, sonra bizi dahil edin.

Gelelim bugüne;

Siz nesiniz ki biz burada farklı olalım sevgili vatandaşlarım?

Hiç ajitasyon falan yapmak istemiyorum ve bunu üzülerek söylüyorum, gelin buraya buradaki vatandaşlarımızın durumunu görün.

Maddi açıdan demiyorum, yanlış anlamayın. Maddi açıdan sizden daha iyi durumda olmamızın sebebi ne sizden daha zeki olduğumuzdur, ne daha çalışkan ne başka bir şey. Yok öyle bir şey. Sizden kişisel olarak hiçbir üstünlüğümüz yok. Maddi refahımızın daha yüksek olmasının birinci sebebi içinde bulunduğumuz toplum ve ekonominin daha adaletli, daha verimli, daha iyi yönetilmesidir. Ancak bulunduğumuz toplumun ortalamasına göre daha iyi bir seviyede olanlarımız bunu kişisel başarılarına borçludur. Bunun sebebi ise, burada yabancı olmamamıza, yani kendi milletlerine göre oyunu iki veya üç sıfır başlamamıza rağmen, „gavurun(!)" liyakat ve başarıyı önemsemesi ve bu farkı kapatmamıza fırsat tanıması. Ve maalesef son yirmi küsür yıldır, Türkiye'yi yönetenler, kendi vatandaşına el alemin burada bize tanıdığı fırsatı, kendi milletine, kendi vatandaşına tanımaması.

Ve evet, 2014'ten beri bu anlayışın başta kalmasında bizim de payımız var. Var ama yukarıda dediğim gibi, siz nesiniz de biz farklı olalım?

Seçim sonuçlarını bir alın elinize tekrar, iyice bir analizini yapın.

Siz, bırakın Avrupa'da olan bizleri, kendi komşunuzu, yakınınızda veya beraber yaşadığınız akrabalarınızı ikna edebiliniz mi de bizi günah keçisi seçebiliyorsunuz?

Siz daha hala canları enkaz altından kalan, perişan durumda olan insanlarımızı ikna edebildiniz mi?

Keşke bu lanet olası deprem olmasaydı, keşke insanım ölmeseydi, keşke siyasi bir mecrada bu konuyu tartışma mecburiyetinde kalmasaydık. Ama sen sevgili kardeşim, o insanımıza imar affını, afetten sonra yaşanan gecikmeleri, Kızılay Çadırlarının satılmalarını, insanlara yardım etmek için yırtınan tanınmış kişilerin iktidarın küçük ortağı tarafından hedefe konulmalarını izah edebildin, o insanımızı ikna edebildin mi de benim en temel vatandaşlık hakkıma laf söylemeye hak buluyorsun kendinde?

Sen Türk Lirası'nın mum gibi erimesini, Türkiye gibi bir memlekette insanların gıda ihtiyaçlarını gidermelerinde zorluk çekmesini, pazardan artık dilimle karpuz satılmasını Türkiye'de yaşayan insanlara izah edebildin mi de beni hedef gösteriyorsun?

Sen her gün sokakta Suriyeli ile, Afgan'ı ile, Rus'u ile, bilmem nesi ile muhatap olan insanımızı ikna edebildin mi, bunların Türkiye oluşlarını savunanları değil de seni dinlemelerini sağladın mı da Türkiye'deki durumla kıyaslandığında yok denecek kadar az oldukları toplumda, bir olay çıkardıklarında polisin tüm yetkisi ile müdahale ettiği toplumda yaşayan bizleri suçluyorsun? Her gün bunları yaşayanların yeterli göstermedikleri duyarlılığı geldiğimiz üç ile altı hafta içinde göstermedik diye bize çatıyorsun?

Ve her şeye rağmen, inanmayacaksın ama her şeye rağmen bu duyarlılığı sandığından çok daha fazlamız gösteriyor.

„Avrupa'da yaşayan Türkler çoğunlukla iktidar yanlısı" deniyor.

Bu yanlış!

Avrupa'da sandığa giden Türklerin çoğu iktidar yanlısı. Burada önemli bir fark var.

Eğitimli, doğruları görebilen, devlet ile hükümet arasında ayrımı yapmasını bilen yani iktidar eleştirisini Türkiye'ye karşı bir saldırı olarak anlamayacak kapasitede olan o kadar çok vatandaşımız var ki burada…

"Ama onlar o zaman neden seçime gitmiyorlar?" değil mi?
Gitmiyorlar kardeşim, çünkü artık umutları kalmamış.
Ne iktidardan, ne muhalefetten umutları kalmamış.

Hani sen daha yeni yeni muhalefet siyasilerini sorgulamaya başladın ya…

Buradaki bu kitle bunu çoktan yapıyor, çünkü başta da dediğim gibi, yalnız bırakılmaya alışkınız. Aslında orada seni de temsil eden yok ama birileri yedikleri haltları meşrulaştırmak için seçimden seçime seninle ilgileniyormuş gibi yapıyorlar ya,… Bize onu yapan yok işte… Onun için neyin ne olduğunu bilen ve hiç de küçümsenmeyecek bir sayıda vatandaşların var burada, bunu unutma.

Bunlardan bazıları şaşıp da bu konular hakkında fikrini beyan ediyorsa, ve önemli meselelerde seninle hemfikir ise, sırf bazı küçük konularda uyuşmadığınız için bunu „Sen zaten Avrupa'da yaşıyorsun" diye dışlayarak veya bulunduğunuz ortamdan kovarak egonu tatmin etmeden önce bir düşün.

Kusura bakma ama daha Türkiye'de olan bitenin yeni yeni farkına varan, burada yaşayan Türkler üzerinde oynanan oyunlar hakkında bilgisi olmayan kimsenin, benim vatandaşlık hakkımı tartışmak haddine değil!

Sen orada muhalifsen, muhalefetin bu çarkta bir dişli değil, gerçekten değişim isteyenlerin iradesini temsil etmesini sağlarsan, biz de burada üzerimize düşeni yaparız.

Ve bir daha kendi vatandaşını dışlamayı dile getirmeden Cumhuriyet kurulmadan önce o dönemde yurt dışında yaşayan Türklerin oynadıkları etkin rolü öğren sonra ahkam kes.

Çünkü şu an hiçbir Türk'ün başka bir Türk'ü dışlayabilmesi gibi bir lüksü yok.



×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

YILAN KONUŞACAK
HATAY SINIRDAKİ AY GAVAT VE TOP

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin