SORULAR

Sorular

Sosyal medyada tartışmalar esnasında karşılaştığım bir soru;
''MHP olmasa AKP'nin yanında kim olurdu?''

Bugün, fetö'den sonra, devlet kadrolarına MHP'lilerin alındığı söyleniyor.
Ve bu devletimizin lehine bir durum olarak değerlendiriliyor.

Oysa bunu da sorgulamamız gerekmez mi?
1997'den beri yaşanan onca olaydan sonra, MHP hala kafamızda ve yüreğimizde olan fikrin garantörü mü?
Dolayısıyla gerçekten devlet kadrolarına giren kayda değer bir MHP'li kesim var mı, şayet varsa bu kesim benim aklımda ve gönlümdeki Türk Milliyetçiliğini mi temsil ediyor?
Bu kitle milliyetçilikten ziyade biat kültürünün eseri değil mi?
Öyleyse bana neden AKP'lilerden daha yakın olsunlar,
neden devletime yönelik taşıdığım endişelerden ötürü içimi biraz da olsun ferahlatabilecek bir güvence unsuru olarak görmeliyim onları?
Eğer o kitleyi bir güvenlik unsuru olarak görüyorsam, AKP'nin kadrolarını aynı şekilde algılamam gerekmez mi?

Onun için bence öncelikli soru, ''MHP olmasa AKP'nin yanında kim olurdu?'' sorusu değil.

Bu sorudan önce farklı soruların sorulması gerek;
''MHP olmasa AKP bulunduğu yerde bulunabilir miydi?'' gibi

2001 kriz sonrası İMF'nin ekonomik yaptırımlarının tüm ceremesini 57. hükümet çektikten sonra, ekonomi tam tekrar düzelmeye başladığında (yani finans dilinde recovery noktasında) MHP başkanı neden erken seçim kararını açıkladı?
O gün MHP'nin baraj altında kalacağını bilmeyen var mıydı?
Hepimiz biliyorduk.
Kim ne için ekonomik krizin tüm ceremesini 57. hükümete çektirip, düzelen ekonominin tüm meyvelerini altın tepside AKP'ye sundu?

Olan oldu,
AKP tek başına iktidara geldi.
Sonra MHP'de tekrar Meclise girmeyi başardı.
Muhalefetteydi, muhalefet olmasına da… Gerçekten Muhalefet miydi?

İşte burada sorulması gereken bir başka soru ''MHP olmasaydı AKP bunca zaman iktidarda kalabilir miydi?''

2007'de tekrar Meclis'e giren MHP daha elinin tozuyla Meclis'te 367 Milletvekilinin bulunma şartını sağlayarak Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığının yolunu açmadı mı?
''Eğer konu Anayasa Mahkemesi'nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır.'' sözü kime ait hatırlıyor musunuz?

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP ilk defa mecliste çoğunluğunu kaybetmişti, yani 2002'den sonra yine bir ilk olarak kendi başına hükümet olamayacak çoğunluğa sahip değildi.
Daha resmi sonuçlar açıklanmadan MHP genel başkanının ''…hiçbir hükümet formülü içinde olmayacağını'' söyleyerek kendisine ana muhalefet görevinin verilmesini istemesine ne demeli?

2015'in ilk seçiminde AKP'nin 258 MHP'nin 80 koltuğu vardı. Beraber 338 koltukla bir koalisyon hükümeti kurabilirlerdi. Ama Devlet Bahçeli koalisyon ortağı olmaktansa farklı formüller önerdi.
''Birinci koalisyon modeli, baştan bu yana birliktelikleri devam eden AKP-HDP arasında olması lazımdır. 2. bir koalisyon modeli. AKP-CHP ve HDP'' gibi tekliflerde bulundu.

Sonuç?
Sonucu hepimiz gördük.
2015'in ikinci seçiminde kendi koltuk sayısını 80'den 40'a düşüren bir MHP,
koltuk sayısını 40'tan 80'e çıkarın bir HDP ve
317 koltukla tekrar mutlak çoğunluğu elde eden bir AKP.

Bu verdiğim örnekler somut siyasi aritmetik üzerine.
Bir de daha yumuşak konularda sergilenen tavırlar var.

Örneğin Gezi Olayları…
Gezi Olayları muhalefetin 40 yıl düşünse tertipleyemeyeceği bir protestoydu.
Doğaçlamaydı.
Muhalefet kendi sivil toplum kuruluşlarıyla bu protestoya destek verse, bu samimi protestonun içine sonradan bölücü unsurlar karışabilir miydi?
Karışsalar bile Gezi onlara mal edilebilir miydi?
Ama o zamanlar ''Başını bir ülkücünün çekmediği hiçbir olaya bulaşmayın!'' deniyordu.

Bu hususta bir başka örnek…
Hani AKP'nin kandırıldığı dönemler vardı.
Birileriyle aynı yolda beraber yürüdükleri, aynı yağmurda beraber ıslandıkları dönemler.
Ve o birileri 'Ergenekon', 'Balyoz' isimleri altında şerefli Türk subaylarına kahpe bir tuzak kurmuştu.
Sahi Bahçeli'nin bu olaylara tepkisi ne idi?

Bahçeli ''Soruşturmanın bir siyasal intikam olarak görülmemesi gerektiği''ni düşünüyor ve
''Siyasi iktidarın demokrasiye karşı bütün yasadışı oluşumları ortaya çıkarması ve hukuk içinde çözerek sonuçlandırması doğal ve doğru bir yaklaşım ve olması gereken bir anlayışın takdir edilecek tezahürüdür. Bu açıdan, adına Ergenekon denilen davanın, varsa demokrasimiz üzerindeki gölgesini ortadan kaldıracak, sorumlularını bulup ortaya çıkartacak adil yargılanma süreci önemli ve ciddiye alınması gereken bir gelişmedir.'' diyordu.

Son bir örnek daha;
Bu ülkede 'Açılım' diye bir felaket yaşandı…
Allah var; açılım hakkında Bahçeli ''Bu siyasi (Kürt) açılım süreci, PKK'nın değişmeyen bölücü amaçlarına siyasi yol ve yöntemlerle ulaşmasının kabul edilmesi anlamına gelen, bunlara siyasi ve hukuki meşruiyet zemini kazandıran bir teslimiyet sürecidir'' diyordu demesine de… Konuşmak hariç ne yapıyordu?

Hangi miting, hangi eylem yapıldı Açılım'a karşı?

Daha net sorayım;
Rahmetli Başbuğ Türkeş yaşasaydı MHP bu süreci bir kaç kürsü beyanıyla geçiştirir miydi?
Daha doğrusu belki de ''Alparslan Türkeş yaşasaydı, bu ülkede bu felaket yaşanır mıydı?'' diye sormamız gerekiyor.

Yani evet;
2002'den beri esti, gürledi, urgan attı, omoyla, tursille, persille yıkıyacaktı…
Ağza alınmayacak hakaretler karşılıklı uçuştu…

Bunları duyduk duymasına, kimse inkar edemez ama biz duyduklarımızla kendimizi avuturken yukarda verdiğim örneklerdeki gibi olanları da görmedik daha doğrusu belki de görmek istemedik.

Ve sonra olan oldu ve Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri 15 Temmuz akşamı geldi.

Başta Tanrı, sonra Ordumuz ve Polis teşkilatlarımızdaki kahramanlarımız ve halkımız sayesinde bu felaket bertaraf edilebildi ve Yenikapı'da buluşuldu…

İşte ondan sonra ilk defa özü sözü uyumlu bir tavır sergiledi.
Artık sözde muhalefet, özde destek yoktu.
Artık koşulsuz şartsız tam destek vardı.

Evet, ''MHP olmasa AKP'nin yanında kim olurdu'' sorusundan önce sorulması gereken ilk iki soruyu ve görüşümce cevaplarıyla özetledim ama hala sorulması gereken başka sorular da var;

Örneğin 15 Temmuz 2016'dan evvel MHP 19 Haziran 2016'da bir olağan üstü kurultay gerçekleştirdi.

Bu kurultayda tüzüğün tek bir maddesi değiştirilerek genel başkanın değişimi sağlanacaktı.

Ama o kurultayda bir şeyler oldu.
Birden bire sadece tek madde değişmedi.
Birkaç madde değiştirildi.
Ve daha sonra Gemerek Mahkemesi bu gerekçeyle bu olağan üstü kurultayının kararlarını iptal etti.

Dolayısıyla sorulması gereken sorulardan biri de, o bir madde yerine birkaç maddeyi değiştirenler şu an nerede?

Gerçekten maksatları genel başkanı değiştirmek miydi, yoksa zaten ayrılmayı kafaya koymuşlar mıydı?

Buradan doğal olarak şu soruya varıyoruz;
İyi Parti'yi kuran irade MHP'den ayrılan milliyetçiler olmasına rağmen bu kitle parti yönetiminde ve kurmaylarında ne kadar kabul gördü ve temsil edildi?
Bu görüşten olmayanların partiye dahil edilmesine bir itirazım yok ama Türk Milliyetçilerinin umutları üzerine inşa edilen bir kurumda Türk Milliyetçilerini ne kadar hak ettikleri karşılığı buldular, dışardan gelenler nasıl karşılandı?
Nerede Aşık Veysel'in torunu?

Bu soru hakkında da uzun uzun görüş bildirmek mümkün ama yazdıkça uzuyor.

Ve son bir soru daha var aklıma gelen;
MHP genel başkanı 'Muhalifmiş'' gibi görünmekten vaz geçtikten sonra acaba bu rolü üstlenen başka bir siyasi oluşum var mı ve varsa kim?

Sıraladığım soruların kimsenin hoşuna gitmeyeceğini biliyorum.
Çünkü bu sorulara kendine de pay çıkarmadan cevap vermenin ezici çoğunluğumuz için imkansız olduğunu düşünüyorum.

Belki onun için hala kendi yaptığımız hatalarla yüzleşmektense yan ve karşı mahalleye bu kadar saldırmakla meşgulüz. Ama hatalarımızdan ders çıkarmazsak aynı hataları tekrarlamaya mecburuz.

Bu sadece bizim için geçerli değil.

Solumuzda bulunan mahalle için de geçerli.
Hatta onlar bizden beter durumdalar, çünkü bizim 1984'te Avrupa'da, 1992'de, 1997 sonrası defalarca yaptığımız, yapmaya mecbur bırakıldığımız öz hesaplaşmanın yanından geçmemekte ısrar ediyorlar.

Ama sol bu hesabı vermeli.
Bana değil ve benim için değil.
Kendi kısır döngülerinden çıkıp ilerleyebilmeleri için.
Türkiye için, Türk milleti için.
Çünkü bunu dürüstçe ve samimi tüm acımasız çıplaklığıyla yapmayan sol olduğu müddetçe toplumsal huzur bulmamız imkansız.

Bu soruları cevapladıktan sonra;
hala 'MHP olmasa AKP'nin yanında kim olurdu?' sorusuna gerek var mı yok mu, siz karar verin.



×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Yerel Yönetimler Bu Sistemin Ruhuna Ters
GELSİN YENİ YIL, BİLDİĞİ GİBİ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin