SİLİK

konalisagulumseme

Bazı insanlar vardır;
Hapşırırlar ama kimse 'Çok yaşa' demez mesela. Veya bir yerde sırada beklerler ama gelen önlerine geçer.

Bu tür davranışlar bu insanlara karşı kötülük veya kabalık amacıyla sergilenmez.
Bu tür olaylara maruz kalma sebeplerinin tek nedeni 'görünmez' olmalarıdır.

Yanlış anlaşılmasın, sahip oldukları bir süper güçten falan bahsetmiyorum.Yani varlardır, birisi sizi kolunuzdan çekip onları işaret ederek dikkatinizi onlara çekse fark edebilirsiniz.
Ama kimse bu şekilde odaklanmanızı sağlamadığı sürece ne sizin, ne de başka birisi için yok hükmündedirler.

'Görünmezler' ile kastettiğim de bu işte.
Bir nevi 'silik' de denilebilir bunlara.

İşte evvel zaman içinde kalbur saman dışında, biz dedemizin beşiğini tıngır-mıngır sallar iken böyle bir silik varmış.

Bir insan neden bu hale gelir, bu şekilde gelişmesi için çocukluğunda neler yaşamaya maruz kalır bilinmez.

Bunun için birçok sebebi olabilir;
ne zaman bir şey demek, kendi başına bir şey yapmak istese konuşmasına, çocukça davranışlarına tahammül edemeyen ayyaş bir babadan sürekli sebepsiz dayak yemek,
ona gebe kaldığından beri onu istemeyen bir annenin soğuk, dışlayıcı tavrı,
küçük kardeşine acı çektirmekten zevk alan sadist bir abi…

Bu veya belki başka türlü birçok nedeni olabilir.
Gerçi psikolog değilim ama bildiğim kadarıyla uzmanlar bu tarz kişiliksiz gelişmeyi genel olarak çocuklukta yaşanan sevgi ve şefkat eksikliğine bağlarlar.

Neyse;
hikayemizdeki silikte de sebebi tam olarak bilinmiyormuş.
Belki hasret kaldığı ilgi ve sıcaklığı arkadaş çevresinde bulsaymış, durum farklı olabilirmiş.

Ama muhtemelen yaşıtları ile toplumsal iletişim kurmayı beceremeyen, sessiz sedasız bir köşeden diğer çocukların mutlu, neşeli oynamalarını kıskanan ama onlara katılmayı cesaret edemeyen ve belki de bir mucize olsa da onlar beni fark etse diye içi içini yiyen bu siliği, o yaşıtları fark edip, onun aralarına uyum sağlaması için gereken olgunluğu göstermemişler.
Gerçek hayatta da çocukların böyle olgunluk göstermelerini beklemenin gerçekçi olamayacağını herkes kabul edecektir.

Hikayemizdeki siliği, başlangıçta bahsettiğim, yetişkin yaşta da görünmezliğe bürünerek kimseye zarar vermeden yaşayanlardan ayırt eden ise, muhtemelen kendiliğinden faaliyete geçmediği sürece, diğer çocukların dikkatini asla çekemeyeceğini anlamış olmasıdır.

Anlamıştır anlamasına da, dediğim gibi iletişim kurmayı bilmediği için, diğer çocuklara açık, neşe ve güvenle yaklaşmaktansa, onları sinir ederek, onlara hakaret ederek, oyunlarını bozarak dikkat çekmeyi denemiş.

Bu toplumsal davranışta siliğin edindiği ilk tecrübe olmuş;

Başka insanlar tarafından dikkate alınmak için iyi huylu ve cana yakın olmaya gerek olmadığını, insanların sinir uçlarına dokunarak da varlığını fark ettirebileceğini anlamış.

Bunu anlayan ve evlat olmasına rağmen sevilmeyecek tip olan bu silik, bir daha hayatı boyunca başkalarına empati göstermeyi hiç denemeyip, hep başkalarına sataşarak hayatına devam etmiş.

Ama diğer çocuklar da elbet bu duruma tepkisiz kalmamışlar.
Çocuk bu;
orantı nedir bilmez, hatta zaman zaman çok acımasız olabilir.
Gerçek hayatta da öyle değil mi?

Kendilerini sürekli rahatsız ve sinir eden bu siliğe ders vermek için onu biraz hırpaladıklarında, silik çocukların neden öyle davrandıklarını sorgulayıp kendi davranışını değiştirmektense, 'onlar beni hep dışlıyorlar' tadında mağdur edebiyatı yapmış.

Ve özellikle okulda veya mahallede otorite sahipleri büyüklerin konunun aslını bilmeden diğer çocuklara 'utanmıyor musunuz arkadaşınıza böyle davranmaya' tarzında çıkıştığını görerek, mağduru oynamanın nasıl prim yaptığını anlamış.

Bu ise siliğin edindiği ikinci tecrübe olmuştur.

Ama bu mağduriyet primi ise belli bir yaşa kadar sökmüş.
Çünkü bir gün biri buna 'Ya, neden herkes seninle uğraşıyor?' gibi bir soru yöneltmiş.
Yaşı ilerledikçe salya sümük zırlamanın mağduru oynamak için yetersiz kaldığını anlamak ise, siliğin edindiği üçüncü tecrübe olmuş.
Eğer mağduru oynamaya devam etmek istiyorsa, mağduriyeti için bir bahaneye ihtiyacı varmış.

Yaşadığı toplumda çoğunluğun huzurunu bozmak için en geçerli bahaneleri araştıran silik, çok kısa zamanda insanların dini ve milli hassasiyetlerinin farkına varmış.
Vatandaşlığın ırk üzerinden tanımlanmamasına rağmen, o bahane olarak 'Türk' olmadığını, onun için ırkçılığa karşı olduğunu öne sürmüş ve başkalarını kendi mağduriyetine inandırmak, kendi tarafına çekmek için ise, hiç alakası olmamasına rağmen, dini muhafazakar role bürünmüş.

Artık her fırsatta oynadığı ‚ırkçı' kartına kendisi inanmış mı, inanmamış mı bilinmez ama bulunduğu ortamda yok olmamak, kendini kabul ettirmek için sergilediği sahte dini hassasiyet ile kendine çevre edinip, onu benimsemeyenleri ‚ırkçı' diye yaftalayarak, kendi edindiği küçük çevreyi de onlara karşı kışkırtma konusunda her geçen gün ustalaşmış.

Sonra bir gün bunun ne kadar ustalaştığını fark eden birileri buna destek vermişler.
Toplumun huzurunu bozmak, toplumun kimliğini, yapısını bozmak için bu siliği ve kendisi gibi başka ağır psikolojik travmalı bir kaç silici daha sahaya sürmüş, kendi hedeflerine alet etmişler.

Ve silik o salya sümük zırladığı günlerden beri içinde barındırdığı olanca kini toplumsal iletişimin sunduğu tüm imkanları da kullanarak herkesin üzerine kusmuş. Sadece psikopat egosunun tatmini ile de kalmayıp, bundan gayet rahat geçinebileceği bir hayat sürdürmenin şımarıklığı içinde hiç yarını düşünmeden, hikayenin sonu ne olur diye sorgulamadan kendisine çekemeyeceği herkesi nefreti ile boğabilmenin verdiği inanılmaz hazın doyumunun nirvanasına ulaşmış.
Ama herkesi nefreti ile boğmasına rağmen bir türlü boğmamış.
Çünkü hiç bir zaman asıl nefret ettiğinin kendisi olduğunu kabul etmemiş.

Hikaye nasıl mı bitmiş?
İşte bu bilinmez…

Kimi der ki siliği kullananlar bir gün artık ona ihtiyaç duymamışlar ve ortalığı daha fazla bulandırmasın diye işlerine yaradıkları sürece örtbas ettikleri suçlarının birisinden yargılamışlar.
O da kendinden evvel uslu çocuk gibi görünen ama yaptığı ihanet yüzünden nihayetinde yurt dışına kaçanlar gibi ülkeyi terk etmiş.
Başkalarına göre ise çok tez canlı davranarak başına gelebilecekleri anlamamış ve hapse girmiş.

Yine başkaları ise bu kin nefret ve ihanetten nefes alamayacak kadar daralan, boğulan toplumun canına tak edip tüm silikleri ve silikleri kullananlara karşı başkaldırdığını ve adaletle hak ettikleri cezayı verdiklerini söyler…

Hikaye bu…
Ve sadece bir hikaye olduğu için, bu yazdıklarımda gerçek kişiler ve siliklerle olan benzerliğin (varsa eğer) ancak tesadüf olduğunu söyleyerek sonunu düşünmeyi okura bırakıyorum.

___
Not: Bilim insanları Mona Lisa'da görünen gizemli gülümsemeyi da Vinci'nin ‚Sfumato' diye adlandırılan, yani tercümesi ‚silik' olan teknik sayesinde gerçekleştirdiğini söylerler.



×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

BİZ OSMANLI MIYIZ?
İTTİFAKA NEDEN HAYIR

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin