AKIL VE MANTIK AŞKINA

AKIL VE MANTIK AŞKINA

Bırak yeltenme, dokunma gerçeğe! Üzerini örtmeye kalkıp boşu boşuna zahmet çekme. Gerçi üzerini örtsen de değişmeyecek, kapalı alanda da gerçek olarak kalacaktır. Kalmaması durumunda zaten yalana dönüşecektir. Aksi durumda yalanın üzerini örtme girişimi de onu gerçeğe dönüştürmeyecektir. Gerçeğin olmaması yalanın varlığına işaretse( -ki öyledir) yalana verilecek en büyük tepki belki inanmamak olacaktır. En nihayetinde inanmak istediğin şey, gerçeğin bizzat kendisi değil midir? Gerçeğin olmadığı yerde abartı, tutarsızlık, akıldışılık ve mantıksızlık yok mudur? Kişiselleştirip ne kadar düzeltmeye kalksan da elinde kalmayacak mı? Duyu organlarınla algılayıp somutlaştırmıyor yahut hissettiğin ölçüde soyutlaştırmıyor musun? Duydukların, kokladıkların, gördüklerin, dokundukların, tattıklarınla anlamlandırıp var etmeye çalışmıyor musun onu? Ele avuca gelmediğinde, hayalde kaldığında dahi mantığın ve ayırt etme gücünde yer vermiyor musun ona?

Mesela:

" Hepsinin flütü varmış haa! Neden benim oğlumun flütü yok uleeen nedeeen! Söylesenize üleen kaç para flüt? Kaç para ulaaan! " deyip meyhanede 70'lik rakıyı gömen, "Nasıl İsyan Etmem" filminin başrol karakteri Hasan'ın yaşattığı tutarsızlık ve mantıksızlığa baktığımızda insana dair sorgu mekanizmalarının yıllara göre büyük değişimi gözlerden kaçmamaktadır. Nice zorlama yorumla iyi tarafından bakılmaya çalışılsa da taşlar asla gediğine oturmamıştır. Hasan'ın meyhane sahibini kanka düzeyinde tanıdığını söyleyenler gibi doğal olarak veresiye yazdırabileceğini söyleyenler de oldu. "Ne yani yazdıramaz mı?" deyip mutlak itiraz edenler de oldu.

Pekiyi; ama veresiye de bir borç türü değil mi? Sonuçta o da alacaklıya ödenecek. Bir flüt alacak parası olmayan, nafakasını flüte yatırmaktan korkan Hasan, veresiye alıp içtiği rakının parasını ödemeyecek mi? Neticede veresiye demek; geri ödeme yapabilmek, bugün sende olmayan paranın yarın sende olabilme ihtimali demektir. Gel de anlat Hasan karakterine! Onca hazin, duygusal sahnenin, söylenen duygu yüklü şarkıların ardından gel de faka bas, mantığı felç et, söylem yerindeyse bir çuval inciri berbat et...

Akla ve mantığa uymadığı için soruyorum: Yıllar önce bu sorgular yapılmadı mı, hiç kimse bunu Hasan karakterine söylemedi mi? Salt duygusal, acı yönlerin akımına kapılıp suspus olmayı mı yeğledi seyirci, daha doğrusu insanlar? Mantığın, tutarlılığın bittiği yerde havada kalan, karşılığı olmayan, mantıktan ve tutarlılıktan beslenmeyen duygunun ne hükmü olabilir ki? Olsa da zamanla hükümsüz hâle gelmez mi?

Bütün bunlar bizlere yenilenen, keşfe konu olan her şeyin bir değişim ve yaratım sürecinin içine girebildiğinin sinyalini vermiyor mu? Bir bilgi, bir ürün dönüşüp değişerek ya da yeniden doğarak kaynak mahiyetiyle bir önceyi işaret etmeye yönelse de "Ama nereye, ne zamana ve ne kadar?" sorusunu sordurtmuyor mu dimağlara?

Bugün öğrendiklerimiz yarın öğreneceklerimizin teminatı temelinde birer destek noktası oluşturabilmektedir. Destek kırılınca dirence doğru köklü bir yükseliş devam edip gidişatın yönünü tayin edebilmektedir. Görüp duyduklarımız, deneyimleyip bilgi haznemize eklediklerimiz ki zamanla her ne kadar sönümlense de tecrübe denilen doğrunun esnekliği ile şekillenebilmektedir. Böylece orada vücut bulup vücuda uygun karakterin oluşumunu besleyebilmektedir. Yani doğruluk, mantığa uygunluk ve isabet ki gerçeğe yakınlık veya gerçeğin kendisi anlamında kabul edilebilir...

İşte, bu kitap(Tevrat ve İncil'in Eleştirisi); gerçeklik için mantığı, tutarlılığı baz alıp bir sonuca ulaşmanın gayesini taşımaktadır. Kaynak göstermeden salt yorum yaparak değil, bizzat her iki kaynağa sorarak yapıyor bunu. Yani İncil'e, Tevrat'a sorarak; İncil'in, Tevrat'ın içindeki bilgilere sorarak. İlerleyen zamandan destek alarak değişen dengeler, sorgulayan insan beyninin mantık yüklü dili ile tıpkı Hasan'a sorduğumuz gibi soruyor İncil'e, Tevrat'a. Madem 70'lik rakı içecek paran vardı, ne diye çocuğa flüt almadın ya da madem veresiye yazdırıp 70'lik rakı içecek itimadın vardı, neden arkadaşlarından ödünç para isteyip oğluna flüt almadın?

Bu kitap; bir meyhane köşesinde tek başına 70'lik rakıyı içip oğluna flüt alamadığına isyan eden adamın eleştirilmesi gibi eleştiriyor İncil'i, Tevrat'ı. Aynı şekilde bu kitap; kendi edip kendi bulsa da farkına varamayan, istediği olmadığında kendini hemcinsleri ve karşıt cinsleri önünde inatla değersizleştiren, arabesk yaşayıp arabesk ölmeye niyetlenen, sulu göz tiplemesi, zırıl zırıl ağlayan Hasan'a asıl sebebin ne olduğunu gösterircesine üzerine basa basa âdeta satır satır masaya yatırıyor çelişkileri, mantığa uymayanları.

...

Yıllar evvel okuyup tekrar okuma gereği duyduğum bu kitabı senin de okumanı tavsiye ediyorum. Aslında bu kitap vesilesiyle 7 Şubat 2010 tarihinde yalan dolan dünyadan göçüp giden, ömrünü eserlerine vakfetmiş hukuk profesörü kıymetli ve cesur yazar İlhan Arsel'in bütün eserlerini okumanı tavsiye ediyorum. Ben okudum yıllar önce, sen de oku. İster matbû hâlde, ister dijital ekrandan pdf olarak. Oku ki senin de Hasan'a diyecek bir sözün olsun.

Akıl ve mantık aşkına!

Engin Yeşilyurt

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

PADİŞAHIM ÇOK YAŞA
“YATAY” ZEKÂ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin