Malum Bekri Mustafa'yı duymuşsunuzdur. Bekri Mustafa''nın meşhur hikayelerini de okumuş veya dinlemişsinizdir. Gündem cuk diye oturur bazı hikayeler. İste o hikayelerden biri hikâye şöyle: Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede "Küçük Ayasofya Camii"nin önünden geçmektedir... O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin, beklemekten canı sıkıl...
Soru basit; İnandığını yaşamak mı ? Yaşadığına inanmak mı ? Normal şartlarda bir insan inandığı gibi yaşamayı kendine hayat felsefesi olarak belirler. Tüm yaşantısını inandığı bu değerlere göre tanzim eder ve bu değerler ölçüsünde yaşamını devam ettirir. Hayatın zorlukları yağmur gibi yağsada adamın üstüne,adam odur ki bu zorluklara göğüs gerer ve inandıklarından asla taviz vermez ise in...
Çökmüştü ufuklara, kara kara bulutlar,
'Hasta adam' dediler, gerek yoktu meale.
Yangınların külünden, filiz verdi umutlar,
Vatanımın bağrında, göründü nurdan hale,
Kanla yazıldı destan, 'Geçilmez Çanakkale!'
- Bu toprağın büyüklerinden, Destan Şairimiz'e rahmetlerle...
Selâm yollamıştık ulu dağlara
Nâmımız kök saldı eski çağlara
Şunu diyeceğiz kalan sağlara
Dilde türkü, elde sazım olacak
Türkiye bizimdir.. bizim olacak...
Çanakkale başka destanlara benzemez; Çanakkale, dönmeyi düşünmeyenlerin destanıdır. Meçhul Askerlerin, mezun veremeyen liselerin, üniversitelerin destanıdır Çanakkale. 57. Alayın, Seyit Onbaşı'nın destanıdır. VE ÇANAKKALE MUSTAFA KEMAL'in destanıdır. Sakarya'yı, Dumlupınar'ı Çanakkale'de yazmaya başlamıştır Mustafa Kemal… Anneler, babalar, öğretmenler Çanakkale'ye götürün çocuklarınızı. ...
"Bir Demet Tiyatro"daki Zabıta İrfan gibiler. Kimi zaman da Saldıray Abi. Üstelik ne İrfan gibi sevimli yalancılar ne de Saldıray Abi gibi açık sözlü... Yalan söyleme bilincinin doruklarında yaşıyorlar. Millet? Millet, tıpkı İrfan'ın yalan dolan peşinde olduğunu bilen mahalle sakinleri gibi iktidar gücüne boyun eğme zorunda hissediyor kendisini. Tıpkı Saldıray Abinin tatminini maksimize etme peşinde olduğunu bilen mahalle gibi bireysel kariyer yapacak kapasitede hissediyor kendisini. Oysa özgürlük tam da bu eşiğe eyvallah etmeden, o eşiği geçme iradesinde. Türk tarihi tam da hep bu kırılma noktalarında yeniden şekillenmiştir…
Ne kadar "tutunamayan" olsa da Mükremin, ne kadar "cahil" olsa da Tirbuşon delikanlılığı uçtu gitti toplumun hayatından. Artık herkes "pipo" entelliğinin zirvesinde, Suriyelilerin nargile hergeleliği sarmış olsa da her tarafımızı…
Canların canlarını vakfettiği savaş bu!
Merminin mermi ile çarpışırken havada
Güllelerin toprağı titrettiği savaş bu!
Kulağa ne kadarda sıradan geliyor ilk duyduğumuzda değil mi?
Tarihe baktığımız zaman bunun hiçte böyle olmadığını tam tersine tüyleri diken diken edecek kadar bir farklılığa sahip olduğunu görürüz.
Çanakkale tarihin mitolojik dönemlerinden günümüz tarih çağlarına kadar önemini yitirmemiş bir bölgedir.
Biz Türk Milliyetçilerini heyecanlandıran yönü ise bir devre damgasını vurmuş, dünya tarihinin seyrini değiştirmiş "Çanakkale Savaşlarına" mekân olmasıdır.
Bilindiği üzre 1900'lü yılların başlarında sömürgeci Avrupa sömürecek alan kalmayınca birbirlerinin sömürgelerine göz dikmiş ve tüm dünyayı içten içe kaynayan kapak tutmaz bir düdüklü tencereye çevirmişlerdi.
haydi beklerim çiçeğe vursun kayısı
çoğalıyor güneşin mahalle baskısı
sönen ocakların eksilen dumanı yükseliyor
akşamcı lambaların perdeye düşen aksi
sürekli ıslık çalması
sigarası ciğerinde sönen aşkın
topal sancıların yetim bıraktığı
oyuncağını kırdılar çocuk olma yaşımın