Doğduğumdan beri saydığım sayı,
Hiç bitmeyen sobedir bu yalnızlık.
Hakk alnıma böyle yazmış yasayı,
Kaderimden hibedir bu yalnızlık.
tam şu anda
adımlar atıyor koridor bin yıllık hırsla
zor bela dönüyor dünya başımla bir
bir ürkektir bir cesur -duydum
bütün ölümsüz şiirler
çocukların yakasına iliklenir
çiçeklerimi çaldılar gönül bahçemden
sen bilmezsin...
bir gençlik sığdırdım
ağır aksak şiirlerime
kimisine nergis dedim
kimisine karanfil
her yağmur damlasında
mis kokulu yarınlar düşledim
bu kuraklık... bu kuraklık kader değil
beni hatırlamasan da olur
toprak kokusu mutluluk vermiyor insana
ölümü hatırlatıyor çoğu zaman
her yenilgiden sonra, yeniden doğuşa bilenirken yüreğimiz
başak kokuyordu bakışların
bu yüzden kavgam toprağa benzer
tarla başında
unuttuğumdan beri çocukluğumu
kalemim daha keskin
hayli zaman geçti
halamın entaresine mantar doldurmayalı
toprak yola isyan edeli
yakar ayaklarımı asfalt
bir apartman yıkılsa başıma da
dönsem geri
tutsam getirsem güne evveli
Seni sana anlatmak istedim bu gece…
Bil istedim yüreğimdeki seni…
Sen kalbimde öyle bir sensin ki…
Bir gülüşünle güller açıyor aşk bahçelerimde
Gözlerin güneşim… Dudakların suyum… Kokun havam
Her an, sana muhtacım tüm benliğimde…
Telif Hakkı
© Barış Atagün @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.
Renkleri pek bilmem aslında, deniz mavi, yaprak yeşil, çiçek dediğin de kırmızıdır benim gözümde. Ha, bir de göremediğim, bana hiç pas vermeyen her şey siyahtır katran gibi, Allah ne verdiyse üzerime boca eden beyazı da anamdan emdiğim helal süt hatırına bilirim, o kadar. Hiç bir enerjiye yuva olamadığında beyazlaşarak ıssızlaşır insanoğlu, kendi öz...