30 YAŞIMIN BİLGELİĞİ

20220113-224831kapak_090947

30. yaşımı doldurduğum şu zamanlarda flu olan birçok şeyin zihnimde netleştiğini hissediyorum. İnsanoğlunun kendisine ördüğü zindanları, duvarları ve birtakım engelli koşuları ben oluşturdum. Evet, tam da ben yaptım. Kendime yaptım. Çünkü ben olmasam saydığım tüm etkenlerin hiçbir anlamı yok.

Ömer Hayyam zamanında şaraplarını yudumlarken güzel bir şiir yazmıştı. Akılla bir konuşmam oldu dün gece diyordu. Delinin teki sayılabilecek tüm emareleri gösteriyordu. Takvim hazırlayan, astronomi bilgesi olan, bilumum matematiğin kaşifi olan bu deha rubai ve kişisel düşünceler hazırlarken Z kuşağı marjinalliği mi takınıyordu bilmiyorum. Deha zihni delilik ile akıllık arasında ince bir çizgide olmalı.

Ben ise yıllarca bu ince çizgide dolaştığımı zannettim. Çocukluktan beri ders çalışıp tıp fakültesine yakın puanları üniversite sınavlarından alınca sanırım böyle bir sanrı kaplamış olabilir. Olan saflığımla birçok şeye inanmasam dahi doğru kabul etmiştim. Zihinsel dünyamı, aklımın ve mantığımın süzgecinden uzak bir şekilde sevdiklerimin doğru kabul ettiği şeyler üzerinden inşa ettim. Ruhumun inceliklerine bir bir kıydım. Kendi benliğimi söküp attım. Sanırım insan kendini rafa kaldırmaya karar verdiğinde yapabiliyor. O yüzden modern çağdan önceki insanlar birçok mit ve mottoyla bu sayede yaşayabiliyorlardı. Kendilerini keşfetmelerine ne imkan ne de zaman vardı. Zaten çoğu insan savaştan, hastalıktan, açlıktan ya da zorbalıktan ölüyordu.

Aşırı uç ya da daha amiyane tabirle 'farklı' olmak hissiyatı ben de 20 yaşında doğdu. Birçok insanın sıradanlığının daha doğrusu aynı şeyleri yaptığının farkına varınca kendimi onlardan ayırmalıyım diye düşündüm. Alışkanlıklarımı, düşündüklerimi tefekkür ediyordum. Gün be gün birçok şeyi daha ' farklı ' yapacaktım. Eğitim fakültesi öğrencileri kitap okuduğunda ben kimsenin bilmediği kitapları okumalıydım. Sinemaya gidiyorlarsa tiyatro ve seminere gitmek beni daha farklı kılardı. Sınava günler öncesinden çalışıyorlarsa benim öyle yapmama gerek yoktu. Bunun gibi onlarca nedenden ötürü kendimi hep " öteki " olarak konumluyordum. Üniversitede bu maya tutmasaydı eğer kendimi keşfetmem bu kadar uzun sürmeyebilirdi.

Kendimi bir sanrıda oluşturmaya çalışırken ülkede de öylesine rüzgarlar esiyordu ki bir daha insanların karşılaşacağı şeyler olmuyordu. Politika tek ideolojik kanalın eline geçmişti. Ülke kabuk değiştirmek için adeta can atıyordu. Ekonomik canlılık insanları farklı arayışlara yönlendirmişti. Yıllarca ülkenin bel kemiği olan Türklük eziliyordu. Milliyetçi bütün söylemler reddediliyordu. Dağdan inenlere iş vaadi veriliyordu. Terör saldırılarına geçiş zorbalığı gözüyle bakılıyordu. Bir süre sonra oranın insanı buna itibar etmeyecek ve barış denilen sihirli sözcük gerçek olacaktı. Bu ortamda ' milliyetçi camia ' ile yoğrulmuş ben hem öteki olmak hem de sevdiklerimin söylemlerine güvenerek kendi çapında vatan ve millet sevdalısı bir adama dönüşmüştüm. Bunu rasyonelize etmeye çalışarak da ortamlarda kendimi satma gayretinde bulunuyordum. İsmim de Kürşad ya ; tam yakışırdı! Oysaki dönüp bakıyorum hem üniversite ortamımda hem de öğrenci evimizde hatırladığım en güzel günler sadece sohbet ettiğimiz günlerdi. Derinlemesine politika ya da ideoloji tartıştığımız zamanları hatırlamıyorum. Beyhude bir çaba ile kendimi yormuşum. Üstelik bu hassasiyetten sadece ben nasibimi alarak mezun oldum. Diğer bütün arkadaşlarım üniversiteden mezun olduktan sonra kısa bir süre muhteşem hayatlara eriştiler. Maddi ve manevi kazanç elde ettiler. Ailelerini kurmakta gecikmeyip ebeveyn olma duygusunu tattılar. Ben ise üniversitede aldığım bu karanlık nefesi yıllarca veremedim. Atandığım kurumun acizliği ve imkansızlığın da birleşmesiyle kendimi kuyuya attığımı biliyorum. Bir yandan ülkenin gidişatından endişe ederken bir yandan hayalini kurduğum mesleği icra edemeyişim beni iyiden iyiye esir alıyordu. Yalnızlık, yorgunluk, müzmin ve mütemadiyen devam eden esirlik benliğime yapışmış. Mağarada yaşayıp ışığın yansımasından korkan biri olmuşum. Geçmişin verdiği farklı olma duygusu kibre dönüşmüştü. Yaşadıklarımın hiçbirini hak etmediğimi düşünüyordum. Oysaki binlerce insan hiç aklına gelmeyen yerlerde ve zamanlarda hazin öyküler yaşıyorlardı. Hayat böyle bir şey değil mi zaten? Şimdilerde bile çoktandır karanlık kuyumda bıraktığım normali hissedemiyorum. Akışında olan şey nedir? Hiçbir şeyi endişe etmeden yaşamak nasıldır? Bu satırları yazarken bile o eski müzmin duygular bedenimi kaplıyor.

Gençliğim manasız bir arayışla uçtu ve gitti. Kibrin, yeisin ve endişenin başkenti oldum. Nice güzel dostluklar edinmiştim oysaki. Nice güzel yüzlü çocukların gözlerindeki gülümsemeye şahit olmuştum. Ruhumu kafamın içinde dönen dünyaya kaptırmasaydım birçok güzelliğin farkına vararak ayrılabilirdim.

Demem o ki üniversitede beni diğerlerinden ayıran ve sevdiren şey üniversiteden sonra ayak bağı oldu, prangalara dönüştüm. Hayat ve fırsatlar kaçtı. Sebebiyse çok basit :

Kendimi hiç aramamış olmam…

Politik görüşle, felsefeyle ve dost canlısı birkaç tavsiye ile kendimi inşa etmeye çalışmam…

Normal olan benliğimi anormale dönüştürmüş olmam…


Şimdilerde görüyorum. Anlıyorum her şeyi… Yaşananlara daha geniş çerçeveden bakıyorum. Her şeyi rasyonelize ederek yaşamalıymışım… Dış etkilerden arındırabildiğimde olanı biteni analiz etmeyi seviyorum. Normal bir hayata alışmak benim için tek önemli olan şeymiş. İdeoloji, politika ve nice gündelik malzeme olan meseleler… Bunlar insanı delirten, içinden çıkılmayacak olan birçok şey balyoz gibi kafamda inlemiş durmuş. Omurgamı bozmuş. Çevremdeki insanların görüşlerinin aslında ne kadar aşırı uç olduklarını fark edememişim bile…

Ben Kürşad... 30 yaşında kendisini yeni yeni hisseden Kürşad… Aslında dost canlısı, küçük şeylerle eğlenen ve mutlu olan, kibirden uzak, matematik öğretme konusunda son derece çalışkan, eşine deli gibi aşık, ailesine bağlı ve meselelere ilgisiz bir insanım. Öncelerini hatırlıyorum ; fazla rahat oluşumdan insanlar rahatsız olurlardı. Şimdi ise her şeyi endişe edişimi yenmeye çalışıyorum.

Bu yaşımda tek öğrendiğim şey, insanlara verebileceğim tek aptalca tavsiye :

" Türkiye'den uzak durun ve yalnız kaldığınız her anın tadını çıkartın. "

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

ÖZGÜRLÜK VE MİLLİYETÇİLİK
Dönmeyen Devran

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin