Türkler Araplaştı mı?

TurkiyeAraplasiyorMu

Bu tartışma tahmin ediyorum ki Türkiye'de Türk milliyetçileri arasında en uzun soluklu tartışmalardan biridir. Türk Yurdu, Genç Kalemler gibi Osmanlı basınında yer alan Türkçü yayınların yazarlarının da bu tartışmayı kendi aralarında yapıyor olmaları ihtimalinin hiç düşük olmadığını, Cumhuriyet kurulduktan sonraki "Türk'ün dini nedir?" tartışmalarından anlıyoruz. Bu tartışmaların o zamanlar yeni başlamadığını, belli bir zemin oluştuktan sonra muayyen bir olgunluğa ulaşmasından anlıyoruz. 70li yıllara gelindiğinde bu tartışma daha da olgunlaşarak daha da kaliteli bir hal almıştı. Türkeş'in "Türklük bedenimizse İslamiyet ruhumuzdur." şiarı gibi edebi ve entelektüel kalitesi yüksek bir ifade, sağlam bir zemine sahip olmadan ortaya çıkamazdı. Sonrasında da Turan Yazgan'a ait olup Alparslan Türkeş'e ithaf edilen "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız!" cümlesi bir süre için bu tartışmaya bir nokta koymuştu. Son yirmi yılda tarih disiplininin popularite kazanması ve Türkiye'de Sekülarizm'in yayılması ile bu tartışma yeniden gündeme geldi. Sığınmacı akını ve Arap turistlerin artması ile de Araplarla en yoğun tanışıklığımızı yaşıyoruz. Türklerin Araplaştığını iddia edenlerin üzerinde durduğu hususlar: dil ve kültür…

Öncelikle dilden başlayalım: Dilimiz Araplaştı mı?

Bu tartışmaya bunu iddia edenlerden şunu talep ederek başlamak istiyorum: Arapça veya başka bir dilden dilimize girmiş bir tane fiil göstersinler… Bunu yapmaya çalıştıklarında başaramayacaklarını anlayacaklar çünkü Türkçe'nin yapısından dolayı bunun gerçekleşmesi mümkün değil. İsimden fiil yapım ekleri veya yardımcı fiillerle oluşturulan fiiller dilimizde çokça vardır fakat yabancı bir dilden bir fiil kökü Türkçe'ye girmemiştir ve giremez.

Osmanlı'da resmî kurumların ve entelektüellerin kullandığı dilde Arapça kelimelerin ve bazı gramatik yapıların çokça bulunduğu su götürmez bir gerçektir fakat söylediğimiz gibi, bu dili resmî kurumlar ve entelektüel tabaka kullanmaktaydı ve bu kullandıkları dili kendileri bile anlamıyorlardı. Dilde devrim isteyen Türkçü aydınların mevcut resmî dile karşı en büyük sloganları da zaten buydu: devlet adamlarının bile anlamadığı dil… Dolayısıyla anlaşılmayan ve pratikte kullanılmayan bir dil, herhangi bir şeyin dönüşüm ürünü olamaz. Bu cümleme karşı birileri çıkıp "anlayan anlıyor kardeşim" diyebilir. Doğru anlayan anlıyor lakin üzerinde uzmanlaştıktan sonra anlıyor. Bir vergi memuru da bu dilin üzerinde uzmanlaşmak zorunda değildi ve uzmanlaşmadı da.

İttihad Terakki dönemine geldiğimizde bunun en büyük örneğini Harb Mecmuası'nda görüyoruz. Halka hitap etme amacıyla Enver Paşa tarafından çıkarılan bu yayın halk dilinde yazılmıştı ve bugün, o alfabeyi bilen birinin rahatlıkla okuyup anlayacağı bir dil. Fakat bu mecmuayı bir Arap okuduğunda hiçbir şey anlamayacaktır. O zaman buradan çıkaracağımız sonuç: Dilimiz Araplaşmadı.

  • Türk Arapçası: Bu konuya girmişken kesinlikle değinmem gereken bir hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Arapça'da üç büyük ekol vardır: Basra Ekolü, Kûfe Ekolü ve Bâb-ı Âlî ekolü. Bâb-ı Âlî Ekolü bir Türk ekolüdür. İstanbul Arapçası diye de geçer. İstanbul'da İslamî ilimler öğreten medreselerde esas alınan ekoldür. Osmanlı ulema sınıfı için en muteber ekoldür ve Bâb-ı Âlî Arapçası dışında bir Arapça kullanılması onlar için kabul edilemez. Bu sebeple şeyhülislamlar Arap coğrafyasından gelen ziyaretçilerle, onların Arapçalarını ciddiye almadıkları için Arapça konuşmazlardı. İstanbul ekolünün en büyük Arapça alimlerinden biri olan Balıkesirli İmam Birgivî'nin yazdığı el-Avâmil isimli eseri bugün Arap coğrafyasında bile Arapça'nın ileri seviye kurallarını öğretmek için okutulan bir eserdir ve el-Avâmil Arapça gramer için yeri doldurulamayacak bir eserdir çünkü cümle yapısına göre kelimelerin nasıl vokalize edileceğini inceleyen Nahiv ilminin başlıca kitabıdır.

  • Kültür: Türkiye'de kültürel öğeleri incelediğimizde Gaziantep, Adana, Hatay, Siirt, Mardin ve Şanlıurfa gibi yerli Arap vatandaşlarımızın yaşadığı bölgeler dışında, ibadetler harici kültürümüze ne kadar geçiş vardır? Kaldı ki dini ritüellerin bile önemli bir kısmını ölünün 7'sini, 40'ını, 52'sini okutma, bir babaya(şeyhe) bağlanma, zikir çekme gibi eski dinimizden taşıdığımız unsurlar oluşturuyor. Türkler eski dinlerinde kutsiyeti yüksek kimselere veya kamlara "baba" veya "dede" sıfatını atfeder ve onlara intisap ederlerdi. İslamlaştıktan sonra bu ritüellerini İslamiyete uyarladılar ve kullandıkları unvanları değiştirmeye lüzum bile görmediler. Şifacılık, hastalıkları dua okuyarak iyileştirme gibi eylemler de yine Türklerin eski dinlerine ve kültürlerine ait olan unsurlardır.

    Tamamen Türk kültürüne ait olup neredeyse bütün Arap coğrafyasına yayılmış iki unsurdan bahsedeceğim: Gösterişli mezarlar ve Cincilik

  • Gösterişli mezarlar: Türk kültüründe ölüler çok önemli ve saygındır. Ölülere verilen önem ve gösterilen saygı o kadar büyüktür ki bekar olarak ölmüş kişiler evlenecek yaşa geldiklerinde gıyablarında düğün yapılarak evlendirilir bile. Bu yüzden ölünün arkasından konuşulmaz ne kadar kötü bir insan olursa olsun. Bu yüzden kör ölünce badem gözlü, kel ölünce sırma saçlı olur. Türkler bu sebeple mezar yapımına çok önem verirler. Türkler İslamlaşmadan önce Arapların mezarları özensiz ve gösterişsiz idi. Türkler İslamlaşıp İslam dünyasında önemli bir yer edindince kültürel öğeleri de Arap kültürüne girmeye başladı ve en önemli örneklerinden biri de Arapların Türkler gibi gösterişli mezarlar yapmaya başlamasıdır.
    Türbe ziyaretleri de Türk kültürüne ait bir öğedir ve ölülere duyulan aşırı saygıdan kaynaklanır. Bu da Türk kültüründen Arap kültürüne geçiş yapmış bir unsurdur. Vehhabi isyanlarında ve bugün Suudi Arabistan'da şirk diye nitelendirilen hemen her şey Türk kültüründen Arap kültürüne geçiş yapmış şeylerdir. Selefileşmemiş Araplar hala bu kültür öğelerini hayatlarında barındırır.

  • Cincilik: Günümüzde Türk insanı ve Arap coğrafyasının önemli bir kısmının halkları tarafından mutasavver olunan cinler Kur'an-ı Kerim'deki cinlerden çok eski Türk inanışındaki kötü veya güçlü ruhlardır. Kötü ruhlar insane musallat olur, onları rahatsız eder ve onlara Zarar verir. Bu tür ruhları da ancak onlarla iletişime geçebilen, onların dilinden anlayan ve onlara hükmedebilen Kamlar, babalar durdurabilir. Bu mitler ve fenomenler de bugün İslam coğrafyasında cinler ve cinci hocalar olarak tasvir edilir. Ritüelin adı ise cin çıkartma olmuştur. Yani diyeceğim o ki eğer cinlerden korkan bir Arap görürseniz bilin ki Türkleşmiştir.

Bu makalemizde "Türkler Araplaştı mı?" sorusuna kalemimiz yettiğince cevap vermeye çalıştık ve bunun yanında "Araplar Türkleşti mi?" sorusuna da kısmen cevap vermis olduk. Karşılıklı etkileşim ile ortaya çıkan kültürde hakim olan unsur Türk kültürüdür ve etkileşimin ürünü bize aittir. Uzun lafın kısası Türk kültürünün asimile olduğunu ifade etmek kültürümüzü hafife almaktır.


Sorana Deyin İsimsiz

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

İnsanlık Hâli - Büyümek
Ganire Paşayeva'nın ardından

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin