“Tanrı’nın kural tanımaz kulları: İslam dünyasında derviş toplulukları”

"Tanrı'nın kural tanımaz kulları: İslam dünyasında derviş toplulukları"

Bu kitabı okudum. 1200-1500 yılları arasında Anadolu, İran, Irak ve Hindistan dolaylarında yaşamış dervişlere dair hayrete düşürücü detaylar içeriyor.

Bugün derviş diye ortalıkta gezen pek kimse kalmadı. Çünkü sanılanın aksine zahit olarak adlandırılan ve zühd geleneği icabı bu dünyadan elini eteğini çeken derviş formu artık İslam dünyasında yok. Oysa İranlılar, Türkler yani mevali takımı (Arap olmayan Müslümanlar) İslamla tanıştıklarında bu zahit (Dünyayla bağını kopartmış) dervişlik tarikat ve şeriat İslamcılığına karşı önemli bir toplumsal akımı temsil ediyordu. Bizde Abdal, Cami, Kalender, ve Bektaşilik gibi akımlar böyle ortaya çıkmıştı.

Sapkın kabul edilen bu dervişler namaz kılmaz, oruç tutmaz, şarap içer, esrar çeker, kafalarını, saçlarını, sakallarını ve hatta kaşlarını kazılıp yarı çıplak gezermiş. Rum abdalları gibi bazıları saçlarını uzatıp şiirler okuyarak gezen entellektüel kalibresi yüksek okumuş tiplerken, Haydariler ve Kalenderler dilenerek gezen, evlenmeyen, para pul ve dünya işlerini aşağılayan ve hatta paraya insan dışkısı muamelesi yapan tiplermiş. Cahil, dilenci ya da entellektüel ve üst kesime hitap ederek ayrışsalar da bu grupların ortak yanı dünya malına ve güç ilişkilerine yüz çeviren tavırlarıydı.

Kalenderler için ölmeden ölmek önemli olduğundan mezarlıklarda yatmak önemli bir detaydı. Başlarında "baba" dedikleri bir baş dervişle diyar diyar gezerlermiş. Tarikat mensuplarıyla bu dervişleri karıştırmamak lazım. Tasavvuf ehli Sufizm ve onların örgütlenmiş hali olan tarikatlar zahit dervişler gibi dilenmeyi, çalışmamayı ve sistemli dini ritüelleri dışlamayı asla göze almazlardı. Onların tek ortak yanı güya öte dünya için aşkla yaşamaktı. Ama sufiler gayet de bu dünyanın nimetlerini tatmak için örgütlenirler ve padişahların da desteğini alırlardı. Bu durumun bugün de aynen devam ettiğini görmek çok ilginç.

Zahit dervişler onlara göre sapkındı ve katli de vacipti. Bir gün Şam dolaylarında Moğol hanı Hülagü'nün olduğu şehre gelmişler. Hülagü bu yarı çıplak, kirli postlarla ve kafalarında çeşitli hayvanların boynuzlarıyla gezen garip topluluğun kim olduğunu sormuş. Dönemin ünlü müslüman bilgini Nasirettin "Bunlar insanoğlunun artıklarıdır" deyince Hülagü hepsinin idam edilmesini emretmiş. Bugün de Nasirettin gibi tipler diyanette, ilahiyatta kendileri gibi olmayanları tekfir edip ölüme yollamaya devam ediyor. Turan Dursun'un katline bu gözle bakmak gerekir.

Zahit dervişler dönemin inanç dairesinde anarşist dervişler olarak toplumu ve elit kesimi kökten etkilemiştir. Onların dilenerek yaşaması, dünya işlerine, maddiyata önem vermeyen tavırları şiirlere ve sanata ilham vermişti. Sonunda tarikatlarla el ele veren merkezi dini inanç yapıları karşısında ya yok olmuşlar ya da Sufizm içinde eriyip gitmişler.

Bugün gelinen noktada dünya malına yüz çevirme duygusu kalmamış ancak söylem düzleminde zahitlerin mirasına haketmeden el koyan tarikatların kitle avcılığında hala yem kabilinden yaşamaktadır. Oysa zahit dervişlerin en aşağıladığı tipler tarikatlar ve şeyhleriydi. Onları dünyaya yapışıp kalmakla suçluyorlardı. Zahit derviş mantığında sağlık bakanlığını bir şeyhe bağlamak söz konusu dahi olamazdı. Zahit derviş fetö gibi devleti ele geçirmek için soru çalmaz ve güya öte dünya cenneti için bu dünyayı cehenneme çevirmezdi. Zahit derviş mezarlıkta ölü gibi günlerce aç susuz hareketsiz yatarak Allahla buluşacağı anı düşünür, holdingler kurup firavunlar misali zenginleşmezdi. Siz hiç aç ve yarı çıplak mezarlıklarda yatan tarikatçı gördünüz mü?

Tarikatlar zahitlerin mirasına kondular. Dillerinde zahitlerin sözleri var ama onlar gibi mezarlıklarda yatmak yerine villalarda, rezidanslarda yaşayıp Mercedeslere biniyorlar. Dünyevi sömürülerini meşru göstermek için dillerinde sahte uhreviyat masalları terennüm edip göz boyuyorlar. Zahit dervişler bunlara yüzyıllar boyunca küfretti, en ağır şekilde aşağıladı, suratlarına tükürdü ama yenilip tarih sahnesinden çekilip gittiklerinde şiirlerini, hikayelerini, menkıbelerini tarikatçılar sahiplendi.

Kalender dervişler bunların inadına oruç tutmadılar, namaz kılmadılar, padişahlara boyun eğmediler. Onları iktidar gücüyle de korkutamazdınız çünkü ölümü özleyerek ve dileyerek yaşıyorlardı. Onlar tanrıyı anmayı ve dünyadan el etek çekmeyi tek gerçek ibadet bildiler.

Zahit dervişleri aklayıp ululamak istemiyorum. Bu yazının amacı bu değil. Esrarı sistemli şekilde tüketen ve dilenerek yaşayan bu adamların birçok sapkın hikayesi de anlatılıyor. Hiç evlenmedikleri için yanlarındaki eşeklerle ve birbirleriyle aşk söylentileri de gırla gitmiş. Bizdeki merkez İslami yapılar ve Avrupalı gezginler çeşitli kaynaklarda bu iddiaları dillendirmiş. Ne kadarı yalan ne kadarı gerçek bilemeyiz. Ama genç oğlanlara karşı bir hassasiyetleri olduğu göz ardı edilemeyecek denli kaynakta görülüyor. Erkek gruplarıyla gezdikleri ve merkezi iktidara bağlı İslami yapılar yani şeyhülislamlık ve iktidarla ilişki içindeki tarikatlara yönelik varoluşsal ve ideolojik bir tehdit olduklarından haklarında bolca tezvirat, iftira çevrilmiş olabilir. Dervişler dünya işleriyle alakaları olmadığından oturup cevap kabilinden bir şey yazmaya bile tenezzül etmemişler. Zira bu iddialara cevap vermek de zahitliğin şanına tersmiş. Bu yüzden onları kendi perspektiflerinden anlatan pek fazla eser yok. Ancak felsefelerini yazdıkları şiirlerden ve az sayıdaki eserden anlayabiliyoruz.

Bu kalender mezhepten bazı dervişler karınlarına şiş sokmak, ateşte yürümek gibi büyücülük tarzı işler yaparak halkı etkilermiş. Bu sayede karınlarını doyuracak şekilde halktan yiyecek para toplarlarmış. Bunlar zahitliğin geleneğinin tasfiyesiyle birlikte daha sonra bugün hala ülkemizde kendilerine şiş sokma ayinleri düzenleyen Rufai tarikatına dönüşmüş. Zamanında dilenmek ve karınlarını doyurmak için yaptıkları büyücülük, kendilerini delme şovları gibi gösterilerine o zamanlar nefret ettikleri tarikata, dönüştükten sonra zikir ritüeli olarak devam ediyorlar. Onlar artık zıtlarına dönüşmüş durumda. Şeyhleri bile var.

Kalenderiyye başlığı altında isimleştilen ama haydarilik, camilik, abdallık gibi farklı isimler ve ritüellerle öne çıkan bu zahit dervişlerle ilgili bildiğimiz en önemli şey dünya malı, iktidar ilişkileri, siyaset ve parayla hiçbir alakalarının olmamasıdır. Sorsanız tüm tarikatlar onlardan çaldıkları bu temel argümanlarla konuşurlar ama dünyevi ne kadar çıkar ilişkisi varsa gırtlaklarına kadar içindeler.

Zahit dervişler artık yok. Onlardan miras sözleri post gibi giymiş düşmanları yani tarikatlar, şeyhler, İslamcılar var. Gerçekten anlatıldığı gibi inanan dervişler bugün varolsaydı onaylamasak dahi belki onlara saygı duyabilirdik. Ne ki tarihin yüzyıllık sayfaları arasında yitip gittiler. Geriye ağızlarından uhreviyat ve öte dünya sözleri dökülürken tüm ruhlarıyla bu dünya malının meftunu olmuş iğrenç merkezi tarikatlar ve onların sırtından ruhu iğdiş edilmiş müslüman toplumlar kaldı.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Genç Teğmen Bu Yükü Kaldıramadı
DAVA!

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin