BEN DE DİYORUM Kİ

Ne oldu bizlere, neyimiz var? Niçin bu noktadayız? Yani neden bu kadar yıkık dökük, naçar, yorgun, kırılgan, umutsuz, mutsuzuz? Ayrıca her gün biraz daha çoğalan isyanımıza ne demeli? Keyifsiz insan portresinin ülkelerin dört bir yanını sarmasını nasıl karşılamalı? Teknolojik yaşam bu denli sirayet etmişken tüm derinliklerine insan hayatının, niçin dar alanda tufanı yaşıyor benlikler? Son sürat hızla internete girip aynı hızla istediğimiz objeye ulaşmak böylesine kolaylaşmışken neden zorluğun, çıkmazın içindeyiz? Neden rahat değiliz? Sıra sıra, pürüzsüz, pahalı mobilyalarımız olduğu hâlde neden konfor fakiriyiz? Neden daha çok arayış ve aynı düzeyde kayboluş içindeyiz? 

Neden?
Neden?
Neden?
Onlarca, yüzlerce neden.
Onlarca nedenimizi karşılayacak belki sadece bir, birkaç ihtimal... Belki de bizlerde başlayıp bizlerde biten bir ya da birkaç kesinkes cevap mevcut. Ne desem, ne yapsam? Dilin kemiği yok nasılsa. Şimdi konuşsam, ağzıma geleni söylesem mi?

Yetmedi bize yaşadığımız yerküre. Sığmadık hiçbir yere; alabildiğine yayıldık, destursuzca çoğaldık, yedik yedik doymadık. Kötüye kullandık yaşam alanlarımızı, merhamet etmedik bize verilen güzelliklere. Her şey bir yana, biz doğaya çok kötülük ettik. Zira onlarca kez, belki en başından beri "çok geç olmadan" diyen uzmanları dikkate almadık. Dün almadığımız gibi bugün de almıyoruz, muhtemelen yarın da almayacağız. Sanırım o zaman çok geç olacak!

Ne denildiyse gittik tersini yaptık, yalan mı? Dur, dediler; durmadık. Yapma dediler, yaptık. Atma dediler, attık. Satın alma dediler, satın aldık. Gereksizliğe yer vermemek için her türlü gerekliliği önümüze sürdülerse de biz yine bildiğimizi okuduk. Okuduğumuz da bir işe yarasa bari. Yarasaydı duyarlı kalemler yazar mıydı? Yarasaydı Sayın Selen Hanım (Baranoğlu) yaklaşık 200'er sayfalık üç kitap yazar mıydı? Tam da bunun üzerine, acıyan yanlarımız, yok edilen yaşam sahamız, doğamız, dünyamız, evrenimiz adına gününü gecesine katıp eline kalemi alır veya önüne klâvyeyi çeker, yazar mıydı? Yazmazdı asla! Eğer başta üzerinde yaşadığı toprak parçasının insanları, sonra dünya ülkeleri gereken toplumsal, yaşamsal hassasiyeti layıkıyla göstermiş olsaydı; bilinçli tüketimin ne olduğunu, gelecek kuşakların bizlerden artakalan doğada yaşayacağını bilseydi belki tek satır bile yazmazdı. Ne var ki tüketim toplumu buna izin vermedi. Bu ki yalnızca tüketmekle özdeşleşen bir toplum yapısıdır. Her ne kadar belli gruplar, kişiler, binlerce insan bilinçli davranıp tenzih edilen taraf olsa da insana ve insanlığa dair bir genelleme yapılmadığı ifade edilse de meydanda günden güne kötüye giden bir toplum, doğa ve dünya mevcuttur. İşte bizler, tüm dünyalılar buradayız, kötülüğe gebe olan yerde. Tam da burada tüketiyoruz, hem de olabildiğince hızlı. Farkında mısınız, neler neler yapıyoruz kendimiz, ülkemiz ve gezegenimize? Elimizde tuttukça fiziksel ve ruhsal olarak düşürmüyoruz kötüye gidişin ipini. Düşünsel anlamda bir yanımız umutlanıp çırpınırken bir yanımız ille de karanlığa hapsolmanın kıyısında debeleniyor. Çelişkili, çapraşık, akılalmaz bir yıkımın merkezinde deveran eden çöküşlerimizin nelere mal olduğunun ya da olabileceğinin ayırdına varmakta geç kalıyoruz. Artık sınır bilmez bir biçimde kırıp döküp parça parça ettiğimiz kadar büsbütün hâllerimizle tüketiyoruz. Aslında tükettikçe tükeniyoruz. Maddi olduğu kadar manevi de tükeniyoruz. Ne varsa elimizde avucumuzda, ne varsa gönlümüzde, ruhumuzda pare pare çekip çıkarıp saçıp dağıtıp tüketiyoruz. Tüketmek öyle sanıldığı gibi kolay bir eylem gerçeği yahut yanılsaması değildir. Özen istiyor, zahmet gerektiriyor; bitmiyor, sonu gelmiyor. Art arda sıralanıyor heba ettiklerimiz. Tükettikçe daha çok zaman harcıyoruz. Sırf biraz olsun rahatlamak, biraz olsun iç huzuru bulmak için gidip ellerimiz dolu geldiğimiz o büyük alışveriş merkezlerinde yaptığımız seçimler, boşu boşuna geçirdiğimiz dakikalar, hepsi bir bütün hâlinde tüketimin insan hayatı üzerindeki olumsuz etkisinin göstergesi değil de nedir? dercesine uyarıyor toplumunu yazar Selen Baranoğlu.

Biraz ara ver, istop(!) et kendini. Yeter bunca hareket, azalt hızını; çekil kenara, dinlendir ömrünü. Sadece kendin için değil; başkaları, başka şeyler için de uğraş ver. Yerinde ve zamanında imkân yarat, fırsat ver. Fırsat ver ki yeni alanlar açılsın, geriden gelenler, arada sıkışanlar da yer edinsin.... Aşırılıklar içinde yok olup gitmek, ahlanıp vahlanıp geçmişe özlem duymadan yaşamak, ağlayıp sızlayıp geleceğinden kaygılanmak istemiyorsan üzerinde yaşadığın dünyaya sahip çık. Zarar gelebilecek davranışı, zarar verebilecek kişiyi, eylemi görmek için illaki uzman olmana gerek yok. Farkına varmakla başlayan, toplumda niteliği, niceliği bulunan yaşam kalıplarının sağlıklı kontrolünü sağlamakla işlev kazanabileceğini; tüm atıl durumlara inat faydalı bir belirginlik oluşturabileceğini unutma. Bunun için de temelde belli başlı alanlar, çizgiler, kurallar, farkındalık yaratmaya elverişli fiiller bulunmaktadır. Bilmiyorsan öğren, görmemişsen gör, duymamışsan duy, dercesine önayak oluyor okuruna yazar Selen Baranoğlu.

Bana bir şey olmaz, deme! Olur canım olur, bal gibi olmasa da sirke gibi olur. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, deme! Bin yaşatmak için uğraştığın yılan bir gün gelir seni de sokar. Bu kadar bencil olma! Salt sana mahsus değil yaşamak, salt senin için doğa tarafından dizayn edilmedi duyargalarına yanıt verenler. Evet, kendini düşün ama çok da egoist olup dilinle bile yerliye(!) bu denli odaklanma, olur mu? Yaşamak tek sana özgü değil, konuştuğun dile de. Yaşamak var olmak, var olmaksa bir bütüne tamamlanmak demektir. Zira bir bütüne tamamlanınca var olursun. Aksi hâlde yaşadığını varsayma. Aksi hâlde atalarının sana bulunduğu telkinleri duyduğunu sakın söyleme!

Deme gelip beni bulamaz. Bulur canım, kendisi koymuş gibi hem de. Kutuplarda eriyen buzulların ekvatoru etkilemeyeceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Hepimiz aynı gemide değil miyiz? Ne yani, karada batacak gemiye mi bindik? Elbet batacak!

Bana bir şey olmaz deme! Olur olur, kısmetse(!) olur! Hızla yol aldığın aracının camından dışarı attığın pet şişe yok mu? Zannetme ki başka bir gezegene gidiyor, hem gitse de atmanı gerektirmiyor ki. Ha bir de başını çevirip arkasından bakıyorsun ya, işte o zaman daha çok kirletiyorsun doğayı! Alt tarafı plâstiktir, deyip burun kıvırdığında da daha çok kirletiyorsun doğayı. Arka ve ön koltukta oturanlara aldırmadığın bir yana, "Tek ben mi atıyorum dışarı?" demeye gerek duymadan aklından geçirdiğinde de daha çok kirletiyorsun doğayı. Doğayı kirletmenin kendi yaşamın dahil tüm canlıların yaşamını kirletmek olduğunu muhtemelen bilmiyorsun. O hâlde bir örnek vermeye ne dersin? Kuzey Pasifik Okyanusunda, Hawaii takımadalarının kuzeybatısında bulunan Midway Adası'nda renkli plâstik parçaları yedikleri için zehirlenen albatrosları belki de sen zehirledin. Bak, gelip buldu seni. Bugün, şu anda içtiğin suyun pet şişesini arabanın camından atıyor, başka bir gün çöp kovasına atmıyorsan elbet gelip bulacak seni. Seni gidi albatros katili, şimdi kapa çeneni de sus, dercesine uyarıyor insanı yazar Selen Baranoğlu.

Her sebep âdeta bir gövdenin uzuvları gibidir. Hepsi birbirine bağlıyken temel noktada tüketim çılgınlığı yer almaktadır. Öyle ki temel kavramımız tüketim. Neyin, nasıl, ne kadar tüketilmesi sorusuna gerekli olanı, gerektiğinde gerektiği kadar cevabının verilmesi ile başlayan süreç insan hayatına öğrenme, bilinçlenme, uygulama aşamalarıyla eşlik etmektedir. Satın alma işleminde satın alınan nesnenin keyfi isteklerimizi değil de gerçek bir ihtiyacımızı karşılaması aynı zamanda sadeleşmek için sade bir hayatı reçete olarak sunmaktadır. Faydası gözlemlenebilen, duyarlılık oluşturmada etkin rol oynayabilen sadelikler ki daha az tüketimi destekleyerek farkındalık yaratmaktadır, dercesine önerilerde bulunuyor okuruna yazar Selen Baranoğlu.

Ve ben de bunun üzerine diyorum ki:

1- "Sınırları Aşmak" istemiyor,
2- "Basit ve Mutlu Yaşam" adına kenara çekilip,
3- "Bana Bi Sade" diyorsanız buyurun, sizi şöyle alabiliriz.

Engin Yeşilyurt
28 Ağustos 2022

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

SAADET ZİNCİRİ DAĞILIYOR
KÜRT SORUNU DİYE BİR ŞEY VAR MI?

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin