BULABİLİR MİYİM BİLMİYORUM!

inbound2405095226047541838

Dikkat: Aşağıdaki yazıda geçen özel isim ve olaylar birer hayal ürünüdür. Esra Erol Hanım'a yazıda yer verilmesinin sebebi; kişisellik barındırmamakta, yalnızca büyük resmin, Türk toplumunun sağlığı için adı geçen TV programı belirtilmektedir.

...

"Esra Erol'da Tanış Benimle"
"Esra Erol'da Evlen Benimle"

Buna benzer bir sürü daha başlık açılabilir. Mesela: "Esra Erol'da Babamı Arıyorum, Annemi Aradım Buldum"." Esra Erol'da Aşkımın Kime Aşık Olduğunu Sorguluyorum" gibi gibi...

Geçenlerde aşkımı Esra Erol'da gördüm, ATV'deydi. "Bu benim aşkım olamaz" dedim. Yanıldım mı acaba? Hayır hayır bizzat kendisiydi. Bir bakayım mutfakta mı aşkım? "Aşkııım mutfakta mısın?" Yok yok yok! Aşkım mutfakta, salonda, bahçede, iş yerinde, mağazada, markette de değil...

_Alooo Esra Hanımmm! Aşkım orada galiba? Aloo aşkım, kahvaltıyı hazırladım, gel.
_Hayır Nizamettin! Senden önce bana kim aşık olmuştu, onu arıyorum, senden önceki seni aradığımı söyleyebilirim.
_Hayır Esra Hanım, aşkitoma söyler misiniz çay bayatlamadan gelsin!
_ Hayatta olmaz Esra Hanım, sevgilim Nizamettin'e söyler misiniz o çayı kendisi içsin diye. Tembihleyin, konuşmak istemiyorum bugünlük...

Ümmühan Hanım, sen şimdi Nizamettin'den önceki Nizamettin'i arıyorsun, öyle ya? Yani ne olacak şimdi, Nizamettin'den önceki Nizamettin'i bulduğunda? Bir saniye Ümmühan! Bir telefon bağlantısı alıyoruz sevgili izleyenler

_Alooo Esra Hanımmm...
_Efendim büyyruunn! "Esra Erol'da Kaybettiğim Eski Aşkımı Arıyorum'' programındasınız, büyyruunn! Büyyruunn Nizamettin Bey.
_Esra Hanımmm, Nizamettin Ben. Ümmühan Hanım'ın aradığı ilk Nizamettin'im ben. Bunu sizlere kanıtlayabilirim, gelin görün ki telefon bağlantısı üzerinden olmaz bu iş, müsaade edin kanala geleyim.
_Siz şimdi ilk Nizamettin mi oluyorsunuz Nizamettin Bey? O zaman yarın kanıtlarınızla stüdyomuzda bekliyoruz...

...

Bir hafta evvel bayağı kalabalık bir kafede çay içiyoruz sevgilimle, yan masadakiler küfretmeye başlayınca garsonu çağırıp toplumun ahlâkını bozuyorlar deyip kendilerini ikaz etmesini istedim. Garson çocuk masaya gidip "çevredekiler rahatsız oluyor, lütfen cümlelerinize dikkat eder misiniz" der demez irikıyım bir adam garsonun üzerine yürüdü, yakasından kavrayıp tam kafayı indiriyordu ki ayağa kalkıp garsonu irikıyım adamın elinden aldım, tekrar masama oturup öfkeyle etrafıma bakındım. Yerinde duramayan irikıyım adam çay kaşığını kafama fırlatınca kayış koptu abi. Masada dört kişiyiz, arkadaşım Şemsettin de kız arkadaşıyla gelmişti. Aynı anda ayağa kalkıp kavgaya tutuştuk, polis geldi, iki gün nezarette yatıp çıktık. İki gün boyunca sevgilim nereye gitti bilmiyorum. Hakeza Şemsettin'in de sevgilisi kayıp, bu sebeple "Esra Erol'da Aşkımı Arıyorum''a katılmayı düşündüm. Düşündüğümü yapıp programda yerimi aldım. İki aydır aşkım kayıp, Şemsettin'in de kayıp...

_Şemsettin nerdesin oğlum, yoksa buldun mu sevgilini?

Hayır dedi "Esra Erol'da Aşkımı Arıyorum programı"na telefonla bağlanan bir ses; hayır, yarın gelecek.

...

Bütün bunlara, gerçekte yaşanan, ekranlara taşınan itici, yıkıcı acı manzaralara benzerlik oluştursun diye hayal ürünü isimler ve hafifletilmiş olaylar çerçevesinden baktığımızda dahi rahatsızlık duymamamız imkânsız diye zannediyorum. Her bir detayda mide bulandırıcı olaylar ve safhaların pisliği karıştırırcasına yüzeye çıkması ne yazık ki, her şeyin her yerde söylenmemesi gerektiğini işaret etmektedir. Yalnızca çağımıza, öyle ki günümüze denk gelmiyor böylesi iğrenç şeyler, maalesef asırlardır yaşanan nice iğrençlikler toplumlarda bir şekilde kendi türü, yapısına özgü dinamikler oluşturmaktadır. Daha da beterleri var, yazamıyorum, sınırlarımı aldığım aile terbiyemden ötürü zorlamak istemiyorum, fakat başka şeyleri zorlayalım istiyorum. Mesela soralım, sorgulayalım, neden yıllardır bu ve benzeri programlara müsaade ediliyor? Bariz sebeplerden birisi malumunuz reyting telaşıdır. Bir yanda kadın cinayetleri yaşanırken bir yanda kadın cinayetlerini, ahlâksızlığı, rezilliği elimine etmenin mesuliyeti için mücadele veren bilgin ellere, kalemlere rastlıyoruz. Bilgin ellerin, kalemlerin mücadelesi ne var ki reyting uğruna halkın adabını bozabilen, edebine zeval verebilen programlara karşı ortaya koyduğu toplumsal savaşımda kaybedenler tarafında yer almak zorunda kalabiliyor. Örneğin bir sosyolog dünyanın en iyi üniversitelerinde öğrenip görüp yüksek lisansını yapıyor, yetmiyor doktorasını yapıyor, geliyor ülkesine "toplumun sağlığı, internet, online kumar ve cinsellik bağımlılığı" üzerine kitaplar yazıyor. Birey olmanın öneminden, önceliklerinden bahsediyor. Sonra ilgili sosyolog internette yaygınlaşan, çocukların ruhani yapısına zarar verebilen savaş oyunlarının zararlarını tek tek ele alıyor, aileleri uyarıyor, bilinçli olmaya davet ediyor. Ortada müthiş bir çaba, alkışlanması gereken doygun bir emek mevcut. Bu emeğin sahibi hocamızın önünde düğmeyi ilikleyip saygı duymak ülkemiz, dünya halkları ve insanlık adına elzemdir. Hocamızın kalburüstü çabasının karşısına geçerek hocamıza adeta verdiğin mücadele beyhude diyen bir üretim söz konusudur. Vurdulu kırdılı, tüfekli, bombalı ayrıntıları kotaran; kan emicileri, vahşi vampirleri bir senaryo dahilinde sahaya süren, savaş oyunlarını kurgulayan, senaryoya dönüştüren, somutlaştıran, eyleme döken robotsu kafalar var, onların nicesi de fevkalâde mürekkep yalamış tiplerdir. Ne var ki bu tür görsel içerikler, çocukların savaş oyunlarından olumsuz etkilenip cinayet işlemesine dahi yol açabilecek büyük yaslar doğurabilmektedir...

Alperen de bir çocuktu her çocuk gibi, internetteki canavar karakteri öldürmek için eline silahlar alan, silahla canavarı kovalayan milli kahramanımız(!) Rambo edasında tünellerden girip çıkan bir çocuk. Dan, dan, dan ateş ediyor, canavarı vuruyor, canavar ölüyor. Alperen yüzünde sitemi, feryadı ile bir başka mahzeni karanlıktan baş verip kurşun üstüne kurşun yağdıran silahı ile yeni canavarlara ateş ediyor, annesi mutfaktan sesleniyor, "Alperen yemek hazır, gel". Alperen duymuyor, birkaç dakika önce öldürdüğü canavar karanlık sokakta yeniden karşısına çıkıyor, tekrar ateş ediyor, tam canavarı öldüreceği sırada annesi bilgisayarın fişini çekiyor, canavar ölmüyor! Alperen bunun üstüne mutfaktan bıçağı alıp annesine saplıyor, bekliyor ki anneciği dirilecek, oysa oracıkta ölüyor. Alperen ağlıyor, anneciği dirilmiyor, Alperen elini yukarı kaldırıyor, bıçak elinden düşüyor, Allah'a yalvarıyor, annem gelsin diyor, gelmiyor...

Alperen'in idrak edemediği en mühim nokta; annesinin bir oyun karakteri, bir canavar olmamasıdır. Anne ölüyor, Alperen yaşarken ölüyor, daha ne olsun!

Kurguladığımız bu vahim sahnenin bir benzeri yabancı ülkelerin birinde yaşandı, hatta Türkiye'de de yaşandı. Yani çocukların internetteki savaş oyunlarından olumsuz etkilenip annesi babasını öldürdüğüne dair haberlerin olduğu inkâr edilemezken günümüzde insanların mahremi, mahremini kapsayan barınma alanları TV'ler önünde çarşaf çarşaf sergilenmektedir. Evet, bazı savunucular diyebilir ki, "Esra Erol Hanım'ın programına çıkmasalar hukuk bile görevini yerine getirmeyecektir ya da getirmedi." Hukukun genel olarak sıradan vatandaş üzerinde takır takır işlediğini bizler biliyoruz ve inanıyoruz ki sizler güçlü avukatlar nezaretinde istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz. Gerek görsel, fiziksel gerek de ruhsal olarak TV'lerde kendinizi deşifre etmemenizi bizzat sizlere önerebiliriz. Burası sizlerin sağaltım yaratabilecek en girişken cephelerinizden biri sayılabilir; diğer yanda kanun, RTÜK, devlet, siyasi hükümet, muhalefetin, TV sahipleri, program yapımcılarının da üzerine düşen köklü sorumlulukları vardır. Burada devreye girip Türk milletinin, Türk milletine tabi sağlıklı ailelerin, gençlerin, çocukların olumsuz tabloya maruz kalmaması adına gerekenin yapılmasını önemle arz ediyorum. Dilekçe örneği gibi oldu, biliyorum, lâkin elimizden gayri ne gelebilir, yazıp çizip söylemekten başka?

Eğer güçlü, sağlıklı, namuslu bir nesil yetiştirmek istiyorsak hepimiz elimizi o meşhur taşın altına koymalıyız. Başta psikiyatr, psikiyatrist, psikolog, sosyolog, aile danışma, sosyal hizmet uzmanı olarak son yıllarda TV'lerde sergilenen uygunsuzluklar yüzünden Türk toplumunun kanayan yarası hâline gelebilen negatif durumlara karşı güçlü setler oluşturabiliriz ve ardından yazarlar, çizerler, güçlü okurlar, bilinçli yapılar; öğretmenler, öğretmen adayları, her kesimden, öğrenim düzeyinden iyi aile olabilen bireyler, anneler, babalar, yıllardır kanadıkça kanayan bu yaraya bandaj olabilirler. Bütüncül tabandan baktığımız ve yorumladığımızda kanayan bu yarayı durdurabiliriz demek istiyorum.

Dilerim her şey arzuladığımız gibi olur. Esenlikler diliyorum.


Engin Yeşilyurt
21 Haziran 2021

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

TANRI TÜRK'Ü TÜRK'TEN KORUSUN
MUHALEFETMİŞ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin