XII-XIII. Yüzyıllarda Anadolu'daki Düğün Törenlerine Bir Bakış

anadoludugun

 Düğün kelimesi etimolojik olarak Türkçe"düğümlemek, bağlamak" anlamına gelen"tügün"den gelmektedir. Çeşitli dillerde farklı kelimelerle ifade edilse de aslında eski çağlardan itibaren düğün bir nevi, kadın ve erkeğin birlikte yaşamasını yasal ve dini açıdan onaylayan evlilik akdini duyurma/kutlama seremonisidir. Aynı zamanda toplumların eğlence anlayışı, örf adetlerinin yanı sıra inançlarını da yansıttığı için sosyolojik açıdan da ayrı bir önem arz etmektedir. Nitekim Türker'in İslâmiyet'i kabulünden sonra evlilik dışında erkek çocuklarına tatbik edilen sünnetin ardından düzenlenen eğlenceye de düğün/ sünnet düğünü" denmektedir. Bu nedenle Anadolu'daki düğünleri evlilik ve sünnet olmak üzere ikiye ayırmak gerekmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekmektedir ki her iki düğün türü hakkında çalışmamızı kapsayan döneme ait tarihi kaynaklardaki bilgiler oldukça yetersiz olduğu gibi halktan ziyade saray ve devlet erkânının uyguladığı merasimleri ihtiva etmektedir.

A- Evlilik

Konun daha iyi anlaşılması için araştırmamızda ilk önce evlilik kurumu ile adeta bütünleşen düğün törenleri üzerinde duracağız. Mevcut bilgilerimize göre bunun ilk halkasını da gelin adayının tespiti ve istenmesi/dünürlük oluşturmaktadır. Aşağıda da görüleceği üzere saray düğünlerinde gerek gelin adayının belirlenmesi ve gerekse istenmesinde devlet erkânının ve saraya yakın kişilerin rolü büyüktür. Mesela İmparator I. Manuel Komnenos (1143-1180) Alman Kralı III. Konrad (1132- 1152)'ın baldızı olan karısı Eirene (asıl ismi Sulzbachlı Bertha)'nin ölümünün (1159) ardından erkek çocuk sahibi olmak istediği için yeni bir eş aramaya başladı. Bu konuda kendisine her taraftan mektuplar, elçiler geldi. Ancak bütün gelin adayları içinde onun tercihi Antakya Haçlı Prensi Raymond de Poitiers (1236-1249)'un kızı Maria oldu. İmparator kararını verdikten sonra gelini getirtmek üzere soylu senatör ve yüksek mevkilerdeki asillerden oluşan bir heyeti Antakya'ya gönderdi. Yine II. İsaakios (1185-1195) da karısı ölünce yabancı milletlerden kendisine bir eş seçmeyi uygun gördü. Bunun için tertip ettiği elçiler Macar Kralı Bela (1172-1196) ile görüşüp anlaştıktan sonra, kaynaklar heyetin Bela'nın henüz 10 yaşında bile olmayan kızı Margarita (Maria)'yı alıp imparator ile evlenmek üzere (1186) memlekete döndüğünü yazmaktadır.

Sultan I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) da devlet erkânı ile yaptığı istişare sonunda evlilik için en uygun adayın aynı zamanda halasının kızı olan Erzincan Meliki Fahreddîn Behramşah Davud'un kızı olduğu konusunda karar kıldı. Bu seçimden sonra sultan devlet hazinesinden türlü hediyeler, nefis armağanlar çıkarılmasını emir buyurduktan sonra onları bir mektupla birlikte Erzincan'a götürecek elçilik heyeti görevlendirmiştir. Yine Sultan I. Alaeddin Keykubad (1220-1237)'ın da Eyyubi ailesi ile akrabalık kurma kararından sonra bu iş için Hokkabazoğly Seyfeddin'i tayin ettiğini görüyoruz. Bir nevi dünürlüğü üstlenen Hokkabazoğlu'na sultan"giderken yanına hazineden kıymetli taşlarla süslenmiş eşyalardan, taçlardan, paralardan ve mallardan yeteri kadar al" demiştir. Bunun üzerine Seyfeddin, emre uyarak hazineden, elbise odasından, ahırdan, kıymeti, değeri zarafeti güzelliği göz alıcılığı en üst noktasında olan ve eşi benzeri bulunmayan zarif taçlardan, kakmalı bileziklerden, altın halhallerden, kıymetli elbiselerden, huri gözlü seçkin cariyelerden, soylu atlardan, Horasan ve Irak işi kaplardan, yük develerinden meydana gelen hediyeler hazırladı. Ancak yolda hastalanınca sultan bu defa onun yerine Çaşnigir Şemseddin Altunaba'yı atadı.

Devlet adamı Pervane Muineddin (öl. 1277) ise Kilikya Ermeni Kralı I. Hethum (1226-1270)'un kızı ile evlenmek isteyince bu kararını Ermeni bir rahip olan Parsih'a açtı. Abu'l-Ferecin tabiriyle bu budala da ona "Kral memleketinizi geçmek üzere buraya gelince ona hürmet gösteriniz ve kızı ondan isteyiniz. O da onu (kızını) sizden esirgemez" dedi. Bunun üzerine Kral Hetum ordugâhtan dönerken Karatay'daki hana inip burada bir gece konakladığı sırada Pervane Rum diyarının bütün eşrafı ile birlikte gelerek krala son derece kıymetli hediyeler verip kızını istedi. Kral da "kızımın kardeşi esir yaşadığı müddetçe bize düğün yapmak yakışmaz" cevabını verdi. Her ne kadar Pervane kızın kardeşinin dönmesini beklediyse de bu sırada gelin vefat etmiştir.

Bazen de hem kız istenip hem de kız verilebiliniyordu. Nitekim Eyyûbîler ile ilişkilerini kuvvetlendirmek isteyen Sultan II. Gıyaseddîn Keyhüsrev (1237-1246)'in Tokat Kadısı İzzeddîn'i müteveffa Halep Hükümdarı Melikü'l Aziz (1216-1236)'in kızı Gaziye Hatun ile evlenmek ve kendi kız kardeşini de Melikü'l-Nasır (1236-1260)'a vermeyi teklif etmek için görevlendirdiğini biliyoruz.

Kız isteme ve taraflar arasında mutabakat sağlandıktan sonra nikâha kadar bir düğün merasiminin olmazsa olmazları arasında çeyiz yer almaktadır. Doğu Roma/Bizans'da gelin çeyizi drahomadır ve evliliklerde önemli rolü vardır. Zira bir baba, kızını saygın biriyle evlendirmek istiyorsa kızına yüklü miktarda drahoma vermek zorundaydı. İmparatorluk ailelerindeki çeyizlerde özellikle de iki devlet arasındaki evlilik anlaşmalarında bu yüklü miktarda değerli eşya ya da toprak anlamına geliyordu. Nitekim İmparator I. Manuel (1143-1180)'in yeğeni Theodora'nın Kudüs Kralı III. Boudouin (1143-1163) ile olan evliliğindeki çeyizi 100 bin altın sikke, düğün harcamaları için 10 bin altın ve 40 bin altın para değerinde kumaş, mücevher, halı, ipeğin yanı sıra değerli nesnelerden oluşmaktaydı. Yine V. Ioannes Palaiologos (1341-1391)'un kız kardeşinin çeyizi arasında Midilli adasının olduğu bilinmektedir.

Çeyiz ile ilgili Selçuklulara ait tespit ettiğimiz örneklerde gelin tarafının hazırlıklar için makul bir süre talep etme hakkına sahip olduğunu görüyoruz. Mesela, kız isteme faslında örnek verdiğimiz Erzincan Meliki Behramşah, kızını isteyen I. İzeeddin Keykavus'a cevaben "Eğer sultandan, evladımın onun haremine katılması emri gelmişse, bu benim için en büyük iftihar vesilesi, benden sonra gelecekler için de onur kaynağıdır. Bize çeyiz hazırlığı için üç ay süre verirseniz memnun oluruz" dedikten sonra çeyiz hazırlıkları ile ilgilenmiştir. Bu süre zarfında da tecrübeli usta sanatkârlar kumaşları kesme, biçme işleme ve süsleme işlerini yaptı. Sultanın sarayına gidecek gelin için mücevher işlemeli başörtülerinden, kıymetli taşlarla süslenmiş halhallerden, nefis yüzüklerden, kıymetli küpelerden, sırmalı paha biçilmez elbiselerden, altın ve gümüş kaplardan, ev eşyaları ve kâselerden, kıymetli kitaplardan, Hoten ve Çin kokularından, ay yüzlü erkek ve kadın kölelerden, altın nallı katırlardan, rüzgâr ve şimşek gibi hızlı giden atlardan, yüklenmiş soylu develerden oluşan çeyiz hazırlandı. Ancak taraflardan birinin pek sıcak bakmasa da mecburen rıza gösterdiği evlilik durumunda ise bu süre bazen işe yarıyordu. Çünkü hazırlıklar sırasında taraflardan biri vefat ettiği için nikah kıyılamıyordu. Mesela, Sultan IV. Rükneddîn (1254-1257/1259-1262)'in Gazalya Hatun'dan olan kızı da Karamanoğlu Mehmed Bey'in baskıları ile Cimri (Siyavuş) ile evlendirilmek istenmiştir. Gazaliya Hatun ise mecburen de olsa bu işe evet demiş, ancak süslerden ve elbiselerden oluşacak çeyizin hazırlanması için dört ay süre istemiştir. Bu süre dolmadan Cimri tahttan indirilip öldürüldüğü için evlilik gerçekleşmemiştir.

Bunların dışında Doğu Roma/Bizans'da olduğu gibi Selçuklu hükümdar kızlarının çeyizleri arasında kale, toprak gibi taşınmazlarda yer almaktaydı. Mesela II. Kılıç Arslan (1155-1192) kızlarından Selçuk Hatunu Hısn-ı Keyfa Sahibi Nureddin Muhammed b. Kara Arslan b. Davud b. Artuk (1167- 1185) ile evlendirirken Artuklu sınırlarına yakın bir kaç Selçuklu kalesini çeyiz olarak vermiştir.

Eğer kız tarafının çeyiz için gücü yoksa da bir şekilde temin edilirdi. Örneğin, Mevlana'nın yakın dostlarından Şeyh Selahaddin'in kızı Hediye hatun Mevlana'nın hareminde kalıyordu ve onun hattat Nizameddin ile evlendirilmesi gündeme geldi. Fakat Hediye hatunun verilmesi adet olan çeyiz namına hiçbir şeyi yoktu. Bu durum Mevlana'ya iletilince o da çözüm bulmak için Selçuklu sarayında Pervane Muineddin'in kızlarına hocalık yapan Usta Hatunla görüştü. Hanım Saraya dönünce durumu haremde dile getirdi. Bunun üzerine başta Pervane Muineddin'in eşi olmak üzere hanımlar, bir kaç takım elbise, her cinsten birer kat çamaşır, 20 süslü küpe, 20 tane kıymetli yüzük, inci gerdanlık, altın işlemeli külah ve çok nefis yüz örtüleri, kıymetli bilezikler vs. topladılar. Ayrıca kıymetli halılar, seccadeler, Gürcü, Şiraz ve Aksaray perdeleri, sini, tepsi, kazan, bakır ve çini kâselerden, havanlardan, şamdanlardan teşekkül tam bir mutfak takımı hazırlayıp Usta Hatun aracılığı ile Mevlana'nı medresesine gönderdiler. Mevlana gelen çeyizin çokluğunu görünce yarısını Arif Çelebi'nin annesi Fatma hatuna yarısını da Hediye hatuna verilmesini buyurdu. Çeyiz hazırlandıktan sonra da Hediye hatunun hattat Nizameddin ile nikâhı kıyılmıştır.

Kız isteme ve çeyiz dışında bir düğünü düğün yapan elbette en önemli unsur nikâhtır.Her toplumun dini inançları doğrultusundaki kanunlar çerçevesinde gerçekleşen nikâhı Anadolu'da Müslüman ve gayr-i Müslim olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Gayr-i Müslimlerin çoğunluğunu da Hristiyan Doğu Roma/Bizans halkı oluşturmaktadır. Bu nedenle bir Doğu Roma/Bizanslı Hristiyan için nikâh demek kilise demektir ve kilise ritüelleri de sabittir. Bu nedenle genel olarak Doğu Roma/Bizans'da bir çiftin düğün merasimi şu şekildedir: Nikâhtan bir gün önce şarkılar eşliğinde gelin odası değerli eşyalar ile donatılırdı. Düğünde konuklar beyaz giyerdi. Damat müzikler eşliğinde gelini almaya giderdi. Gelin onu brokar (altın, gümüş işlemeli ipek kumaş) bir giysi giymiş ve yüzü örtülü olarak karşılardı. Damat ona yaklaştıkça gelin azar azar peçesini açar ve akrabaların, konukların oluşturduğu kalabalıkla şarkılar, meşaleler eşliğinde kiliseye doğru yürünürdü. Yol boyunca gelinle damadın üzerine menekşe ve gül yapraklan serpilirdi. Kilisedeki tören süresince evlilik taçlarını gelinle damadın başlarının üzerinde tutan vaftiz ebeveynleri onların hemen arkasında dururlardı. Nikâh yüzükleri değiş tokuş edildikten sonra düğünden önce hazırlanmış olan evlilik anlaşması tanıklar huzurunda ortaya çıkardı. Kilisedeki bu törenden sonra herkes ziyafete katılmak üzere geldikleri yolu izleyerek gelinin evine geri dönerdi.Düğüne katılan erkeklerin ve kadınların hepsi düğün evinde kendileri için donatmış olduğu masalarda ayrı ayrı otururlardı. Gece olduğunda bütün konuklar yeni evli çifte gelin odasına kadar eşlik ederdi. Zifaf gecesi damadın maddi gücüne göre geline bir nevi yüz görümlüğü olarak kemer ve yüzük ya da en azından birini vermesi adettendi. Ertesi sabah ise konuklar genç çifti müzikle uyandırırlardı. Ancak Ayasofya da düzenlenen imparatorluk düğünleri çok resmi ve şaşalı olurdu. Bir defa merasime herkes en şık resmi kıyafetlerini giyerek katılmak zorundaydı. Ayrıca patrik tarafından yürütülen dinsel ritüel süresince gelin ile damada imparatorluk tacının dışında evlilik tacı olarak çiftin başları üzerinde erguvan rengi göz alıcı bir kumaş aile fertlerince tutulurdu. Daha sonra törene katılan herkes evlenen çifti selamladıktan sonra bir alay oluşturarak Yeşillere ait orgun eşliğinde Magnaura Sarayı'na gidilene kadar çifte eşlik edilirdi. Burada Maviler ve Yeşillerden oluşan koronun söylediği şarkılarla karşılanan gelinle damat başlarında taçları ile zifaf odasına gidip konularını kabul eder ve onların huzurunda başlarındaki tacı çıkarıp yatağın üzerine koyarlardı. Bundan sonra konuklar yemek odasına geçer ve yeni evli çiftte daha sade kıyafetler giymiş olarak onlara katılıp düğün kahvaltısına otururdu Bu tip toplantılara kadınlarda alınırlardı, ama saçlarını soyluların modeli olan propoloma biçiminde taramalarına izin verilmezdi. Fakat bir çoğu büyük servete sahip olan ve emirlerinde sayısız nedime ve hizmetkar bulunan imparatoriçeler, Bizans'ın ileri gelen kadınlarını çoğunlukla kendi dairelerinde büyük harcamalarla düzenledikleri şölenlerle eğlendirirlerdi.

Türkiye Selçuklu Devleti ise Anadolu'daki Müslüman nüfusu temsil etmekteydi ve bir Müslüman nikâh için cami şartı olmadığı gibi kız tarafına verilecek mihrin tespitinden sonra eğer çift isterse (gelin ve damad) tayin ettikleri vekiller aracılığı ile nikâh kadı tarafından kıyılıyordu. Sultanların nikâh merasimleri elbette daha şaşalı oluyordu. İbn Bibi'nin I. İzzeddin Keykavus'un nikâhı ile ilgili verdiği bilgiye göre, bu seremoni kız tarafının çeyiz hazır gelini istediğiniz zaman alabilirsiniz demesi ile başlıyordu. Nitekim Erzincan Meliki Fahreddin Behramşah da çeyiz hazırlıkları bitince durumu Selçuklu sarayına bildirmek ve nikah muamelesini yapmak için Kadı Şerefeddin'i görevlendirmişti. Çok miktarda hediyeler ile yola çıkan Kadı Şerefeddin Sivas sınırlarından içeri girince önce bizzat damat adayının görevlendirdiği elçiler tarafından karşılanıp ağırlanmıştır. Ertesi gün ise Sultan I. İzzeddin Keykavus devlet erkânı ile birlikte halka açık bir toplantı düzenleyip Kadı Şerefeddini davet etmiştir. Ertesi gün ise Sultan başta Kadı Şerefeddin olmak üzere şehrin kadılarını nikâh için saraya davet etti. Bu arada davet edilen kadıların her birinin önüne derecelerine göre rakamla yazılı olarak 1000, 500, 200, 100 ve 50 miskal ağırlığında altınlar koyuldu. O arada iki tarafın vekilleri ve şahitleri de mekâna gelince devrin müftüsü Sadreddin Levhaveri, evliliği teşvik eden dualardan sonra Sultan I. İzzeddin'in Fahreddin Behramşah'ın kızı Selçuk hatunu eş olarak istedi. Ardından da damadın yarısı peşin, yarısı sonra ödenmek üzere 1000 kırmızı altın dinar başlık vermeyi üstlendiğini beyan etti. Orada bulunan kız tarafı bir nevi evlilik sözleşmesi olan bu şartları kabul edince nikâh işlemi gerçekleşti ve "yaşa, varol" ve "hayırlı olsun" sesleri duyulmaya başlandı. Ardından etrafa altın ve mücevherler saçıldı. Özel sofralar kurup halka açık ziyafet verildi.

Yemekten sonra Kadı Şerefeddîn de kendine ayrılmış olan odaya çekildi. Sultan, hediye olarak onun arkasından altın, hil'at, elbiseler, at, katır, erkek ve kadın köleler gönderdi.

Sultan başlığın götürülmesi görevini Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah'a verdikten sonra altından, gümüşten, mücevher işlemeli ev aletlerinden, renkli elbiselerden, deve ve katır yüklerinden, eyeri ve gemi altından, örtüsü atlastan olan atlardan meydana gelen başlığı, güvenilir ve seçkin hizmetçilerle birlikte Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah'a teslim etti. Bazı beylerin hanımlarını da Emir-i Meclis ile Erzincan'a gidip gelini getirmekle görevlendirdi.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra başta Emir-i Meclis Mübarizeddîn Behramşah olmak üzere Kadı Şerefeddîn ve hatunlar değerli elbiseler giyinerek Erzincan'a hareket ettiler. Hududa varınca Kadı Şerefeddîn önden giderek Erzincan Meliki Fahreddîn Behramşah'a önce sultanın ilgi ve sevgisini bildirdikten sonra düğün alayının Emir-i Meclis Mübarizeddîn Behramşah ile birlikte gelmekte olduğunu iletti. Bunun üzerine Erzincan meliki herkesin makamına göre ikamet yerleri ayarlattı ve gelin alayını karşılamak üzere saray erkânını, lalaları, beylerin ileri gelenleri ile ileri gelen hatunları gönderdi. Emir-i Meclis Erzincan'a bir menzil yaklaştığında da bizzat kendisi büyük bir ihtişam ve debdebe ile bayraklar, sancaklar eşliğinde karşılamaya çıktı. Uzaktan iki taraf birbirini görünce önce selamlaştılar daha sonra Emir-i Meclis melikin bayrağını görünce hemen atından indi. Melik Fahreddîn Behramşah da atından inip Emir-i Meclis ile kucaklaştılar. Tekrar at binip şehre ilerlediler. Şehre girdikten sonra melik misafirlerini sarayına götürdü ve sofralar kurulup ziyafetler çekti. Yemek yendikten sonra eğlence tertip edildi ve her sınıftan kadın erkek çalgıcıları içeri aldılar.

Ertesi gün Emir-i Meclis Mübarizeddîn Behramşah, Sultan I. İzzeddîn Keykavus'un gönderdiği hediyeleri kayıtlarıyla birlikte Erzincan Meliki Fahreddîn Behramşah'a takdim etti. Erzincan Meliki de sultanın cömertliğine teşekkür ettikten sonra hazinedarlara ve bohçacılara ihsanlarda bulundu.

Erzincan Meliki hazırlıkların tamamlanmasına gayret ederken bu on günlük süre içinde iki tarafın beyleri de eğlenceler ile vakit geçiriyordu. Bu arada Fahreddîn Behramşah, Emir Mübarizeddîn'e maiyetine dağıtmak üzere 300 büyük, orta ve küçük hilat, 300 bin sultanî dinar ve takımları ile birlikte atlar gönderdi. Melikin gönderdiği hediyeler Emir-i Meclis'in aracılığı ile beylere, maiyettekilere ve hizmetçilere dağıtıldı. Akşamında da çeyizler, mallar, hazineler sandıklara konuldu ve seher vaktinde göç davulları çalınarak gelin alayı ile birlikte hareket edildi. Irmaksu mevkiine varılınca Emir-i Meclis Behramşah gruptan ayrılıp I. İzzeddîn Keykavus'un yanına gidip bilgi verdi. Bunun üzerine sultan düğün hazırlıklarının başlaması için emir verdi. Şehir ve saray binaları süslendikten sonra eğlence meclisleri hazırlanmaya başlandı. Ayrıca çeyiz sandığını karşılamaya ileri gelen emirlerin hanımları çıkıtlar. Akşamın ilerleyen saatlerinde her iki tarafın hatunları şık kıyafetler içinde şehre girip sultanın haremine gittiler.

Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra Emir-i Meclis eğlence sofrasını kaldırttı ve sultan vuslata erdi. Ertesi gün sultan hamamdan sonra meclise geldi ve haciblere emir verdi, naipler perdeyi kaldırıp beyleri toplantı salonuna aldılar. Erzincan beylerini salonda önde gelenlerin oturdukları yerlere oturtup, izzet ikramda bulundular. Öğlen yemeği yendikten sonra tas, kâse ve kadehlerde içkiler servis edildi. Çalgıcılar, şarkı ve çalgı sesini yükselttiler. Bu eğlence ortamı bir hafta boyunca devam etti.

Sultan, eğlencenin sonunda 500 hilat, 700 bin dirhem gümüş akçe, tam takımlı 100 at ve 100 katırı, çeşitli elbise ve kumaşlarla yüklenmiş 200 at ve katırı, hazinedarlar ve ahır eminlerini Emir-i Meclis'in idaresinde Kadı Şerefeddîn'in odasına göndertti. Ayrıca en kısa sürede huzura gelmelerini buyurdu. Kadı Şerefeddîn gelen hediyeleri derecelerine göre Erzincan beylerine takdim etti.

Ertesi gün sultanın görevlendirdiği kimseler Kadı Şerefeddîn'in yanına gittiler. Erzincan beyleri de kendilerine takdim edilen hilatleri giyerek İzzeddîn Keykavus'un huzuruna çıkmak için hazır bulundular. El öpme merasiminden sonra dönüş için izin istediler.

Bazen de kız istenip olur yanıtı alınır alınmaz nikah kıyılırdı. Mesela, Sultan I. Alaeddin Keykubad ile Gaziye hatunun nikahında olduğu gibi. İbn Bibi'nin verdiği bilgiye göre Şam'da toplanmış olan Adil-oğulları büyük hürmet ve misafir-perverlik ile Emir Şemseddîn Altunaba başkanlığındaki elçilik heyetini karşıladıktan sonra hemen ertesi gün nikâh akdi için kadıyı ve Çaşnigir Şemseddîn Altunaba'yı davet ettiler. Nikâh kıyılıp, Şemseddîn Altunaba'nın getirdiği hediyeler dağıtılıp, şeker ikram edildi. Gelinin çeyizinin hazırlanması için Çaşnigir Şemseddîn Altunaba bir müddet misafir edildi. Bu süre zarfında Çaşnigir Şemseddîn Altunaba, Sultan I. Alâeddîn Keykubad'ın isteği doğrultusunda işlerin halledildiğini, ancak gelini karşılamak için Malatya'ya kadar gelecek olursa Eyyûbî meliklerine karşı bir nevî lûtuf ve nezaket göstermiş olacağını arz eden bir mektup gönderdi. Bu haber üzerine Sultan Alâeddîn Keykubad derhal Malatya'ya hareket etti. Sultan şehre ulaştığında düğün hazırlıklarının başlamasını ve etrafın süslenmesini emretti. Harput Meliki de sultanın sağdıçlığı ile şereflendirilmişti. Gelin alayıyla birlikte gelen Şam Emirleri için her tarafı altınlar, gümüşler ve mücevheratla süslenmiş yedi tane köşk hazırlattı. Katırlar üzerinde taşınan bu köşkler içinde oyuncaklar, hokkabazlar hünerlerini sergiliyordu. Bir hafta devam eden eğlenceler esnasında her tarafa altın ve gümüş paralar saçıldı. Ertesi sabah gelin alayıyla da Şam'dan gelen misafirlere bol bol ihsanlarda bulunup ülkelerine dönme izni verildi. Ayrıca Sultan Alâeddîn yeni eşi Gaziye Hatun'a da büyük servet takdim ettikten sonra düğün alayı Kayseri'ye doğru hareket etti. Yolda uğradıkları her şehirde düğün merasimleri tertip edilmekteydi. Bu merasimler sultanın ve düğün alayının Antalya'ya varışına kadar devam etti.

Yine II. Gıyaseddîn Keyhüsrev ile Gaziye Hatun'un nikâhı da istemenin hemen ardından 50.000 dinar mihr karşılığı Halep sarayında halka açık olarak kıyılmıştır. Nikâhta Melike Gaziye Hatun'un vekili İbnü'l-Adim, Sultan II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in ise elçisi Tokat Kadısı İzzeddîn idi. Nikâhtan sonra sultanın elçisi İzzeddîn etrafa altınlar saçmıştır. Daha sonra 4 Şevval 635/ Mayıs 1238 tarihinde Kemâleddîn İbnü'l-Adim, Melik el-Nasır ile II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in kız kardeşi (Melike Hatun) arasındaki nikâhı kıymak için Anadolu'ya hareket etmiştir.

Nikâh akdi için Anadolu'ya gelen İbnü'l-Adim 16 Şevval 635/ 1 Haziran 1238 tarihinde Keykubadiye sarayına gelerek Sultan Gıyaseddîn ile buluşur ve nikâhın yapılması uygun görülür. Sultanın kız kardeşinin vekili Kemaleddîn Kamyar ile İbnü'l-Adim, Kayseri kadısı ve şahitler huzurunda daha önceki gibi 50.000 dinar mihr karşılığında nikâhı gerçekleştirirler. Anlatıldığına göre; nikâhtan sonra etrafa saçılan altın ve gümüşün tarifi mümkün değildi. Yalnız İbnü'l-Adim etrafa 1000 dinar saçmıştı. Ayrıca bol bol şeker ve elbiseler de dağıtılmıştı. Emir Kamereddîn de Kayseri'de kıyılan nikâhtan sonra Halep'te altınlar saçmıştı.

Sultan II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in Eyyûbî melikesi dışında Gürcü prensesi ile evlendiğini biliyoruz. Babası I. Alâeddin Keykubat zamanında gerçekleşen evlilik akdi gereği Gürcü melikesi ile evlenmek için Müstevfî Şihabeddîn Kirmanî'yi görevlendirdi. Onu, çok miktarda hediye ve armağanla (süs eşyaları ve zengin hazineler ile) yola çıkardı. Gürcü/Abhaz ülkesine vardıkları zaman bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Selçuklu heyeti daha önce vaat edilen şeyleri teslim ettiler. Yapılacak diğer işleri de yapmak ve dönüş hazırlıklarını tamamlamak için birkaç gün orada kaldıktan sonra gelin de beraberlerinde olmak üzere şehirden ayrıldılar. Gelin alayı Erzincan'a varınca Şihabeddîn, bir ulağını sultana gönderdi. Sultanın emri üzerine şehirlerde eğlence kasırları kuruldu. Emirlerin ve ileri gelenlerin eşleri gelinin elini öpmek için sıraya girdiler. Kayseri'ye gelince vuslat gerçekleşti. Ertesi sabah sultan huzuruna gelen itibarlı kimselere dinar ve dirhem saçtı, değerli hediyeler verdi. Evlendiğinde devlet erkânı ve ileri gelenler gelini görmek, elini öpmek için huzura girdiklerinde yine dinar ve dirhemler saçmışlardı.

Bunların dışında devrin ileri gelenlerinin gerek düğün evine gerekse gelin ve damada hediyeler vermesi adettendi. İbn Bibi, Erzincan Meliki Fahreddin Behramşah'tan bahsederken "düğünlere iştirak etmekten hoşlandığı gibi onun hazinesinden, mutfağından düğün evine yiyecek, eşya gitmeden, damada elbise, geline ise gelinlik hediye edilmeden adeta hiç bir düğün yapılmazdı" der.

Yukarıda da bahsedildiği üzere nikâh akdinden sonra Düğün yemeği/ziyafeti ve eğlenceler merasimin olmazsa olmazlarındandır. Lakin bütün bunlar aynı zamanda masraf demekti.Nitekim bizzat kendi ve yakın çevresindeki politik evliliklerle gündemde olan II. İsaakios yukarıda bahsedilen evliliğinin ön hazırlıklarının hazineye maliyeti yüzünden bütün Doğu Roma/Bizans'da olağan üstü vergiler tahsis ederek koyun, domuz ve sığırlara el koyunca kaynaklar en çok hayvan yetiştirdiği için fazla vergi vermek zorunda kalan Bulgarların bu duruma isyan ettiğinden bahseder. Lakin imparator yine de düğün ziyafetlerinden vazgeçmemiş ve kız kardeşi Theodora ile evlenen İtalyan asilzadelerinden Markis Konrad de Montferrat için düğün ziyafeti vermiştir.

Mali boyutunun yanı sıra bazen düğün ziyafeti vermemek büyük gerilime sebep olabiliyordu. İbnü'l-Esir'in 1185-1186 yıllarına ait olaylar hakkında naklettiğine göre; Türkmen bir kadın ile Türkmen bir erkek evlenmişti. Yolda giderken Kürtlere ait olan ez-Zevzan kalesine uğradılar. Kale halkı onlardan düğün ziyafeti istedi. Türkmenler ziyafeti vermeyince aralarında münakaşa çıktı ve savaşa sebep oldu. Çünkü kalenin hâkimi damadı yakalatıp öldürtmüştü. Bunun üzerine Türkmenler isyan etti ve Ahlat, Diyarbekir, el-Cezire, Musul bölgesinde Türkmenlerle Kürtler arasında ciddi çarpışmalar oldu. Sonunda Zengilerden Seyfeddin Gazi (1146-1149)'nin Musul Kalesi Naibi Mücahiddin Kaymaz Türkmen ve Kürtlerin reislerini toplayıp oldukça masraf ederek aralarını düzeltip ortalığı sakinleştirmiştir.

Düğün ziyafeti ve eğlencesi bazen de bir savaşın seyrini değiştirebiliyordu. Mesela; I. Gıyaseddin Keyhüsrev ilk saltanatı(1192-1196) sırasında Bizans İmparatoru III. Aleksios Angelos (1195-1203) ile arasındaki barış bozulunca 1196 yılında Menderes vadisi boyunca askeri harekâta çıkmıştı ki Antiocheia (Phrgia bölgesi)'ya üzerine sefer düzenlediğinde şehrin ileri gelenlerinden birinin kızının düğün töreni sırasında gece boyunca eğlence tertip edilmişti. Kalabalık bağırtıları, çalgıların gürültüsü pek fazla idi. Zira gece boyunca davullar çalınıp dans edenler bacaklarını ileri geri sallıyordu. Kadınlar korosu düğün şarkıları söylüyordu. Lakin şehri uzaktan gözleyen Selçuklu askerleri düğün gürültüsünü yanlış yorumlayıp bunu bir nevi savaş hazırlığı sanıp geri çekilmiştir.

Her ne kadar düğünler eğlence kaynağı olsa da elemle son bulabiliyordu. Nitekim 1171 yılında 15 yaşında bir genç olan Malatya Emiri Ebu'l-Kasım (1170-1171), Artuklular'ın Hısn-ı Ziad Emiri Kara Arslan'ın kızı ile evlenmiş ve ziyafette yiyip içtikten sonra Türklerin adeti olduğu üzere oyun oynamak için dışarı çıkıldı. Oyun esnasında genç damat süratle koşan atından düşüp ölünce şenlik mateme dönmüştür.

B-Sünnet

Anadolu coğrafyasında en az evlilik ile bütünleşen düğün merasimleri kadar şaşalı ve uzun süren bir diğer seremoni de sünnet düğünleridir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Türkiye Selçuklu Sarayında sultan çocukları için düzenlenen sünnet düğününe ait tek kayıt İbn Bibi'de yer almaktadır. Aynı zamanda dönemin ana kaynağı olan İbn Bibi teferruata girmeden sadece "Sultan I. Alaeddin Keykubad Kayseri'de ikamet ederken (1234) Fahreddin Ayaz ve Kemaleddin Kamyar'a Melike Adiliye'den doğan meliklerin sünnet işlerine başlamaları, saltanatın ihtişamına ve şanına yakışır düğün ve törenler yapılması emrini verdi" demektedir.

Bazen de devlet kademesinde görev alanlar sünnet düğünü tertip ederlerdi. Mesela, Karahisar-ı Devle'de kale muhafızı olan Gevhertaş Mevlana'nın çocukları 7 yaşındaki Bahaeddin Veled ve 6 yaşındaki Alâeddin için yaptığı gibi. Ahmed Eflaki'ye göre, Mevlana önce "Anneleri burada değil, çocuklar ağlar ve annelerinin buna canı sıkılır" dediyse de Gevhertaş, "Kendisine bir şey söyler avuturuz" demiş. Bütün kale baştan aşağı nefis kumaşlar ve silahlarla süslendiği gibi düğünde bizzat Sultan I. Alâeddin Keykubad emirleri ve naipleri ile yer almıştır. Yine Ahmed Eflaki'nin naklettiğine göre Mevlana'nın katıldığı bir sünnet düğünü on altı gün sürmüştür. Bu süre zarfında yemekler yenip, semalar düzenlenmiştir. Sonunda Emir Âlim Çelebi kürsüye oturup sünnet olacak olan Kemali tutmuş (yani kirvelik yapmış) ve sünnetçi/hattan sünnet etmiştir.

Sonuç

Kaynakların el verdiği ölçüde derlediğimiz bilgiler çerçevesinde Doğu Roma/Bizans (Hristiyan) ve Türkiye Selçuklu (Müslüman) nüfusunun yoğun olarak yaşadığı 11-14. yüzyıl Anadolu coğrafyasında ister evlilik isterse sünnet için yapılan bir düğünün olmazsa olmazı ziyafet ve eğlencedir. Evlilik nedeniyle tertip edilen düğün merasiminde ise kız isteme, çeyiz ve nikah diğer ortak noktalardır. Ancak bu ortak noktaların tatbikatlarında kültür ve inanç farklılıkları nedeniyle başkalıklar (drahoma, mihr, kilise nikahı gibi) olabiliyordu. Bunların dışında başlık, gelin alayı, yüz görümlüğü, hediyeleşme (kız isterken, nikah öncesi ve sonrası, bohça gibi) gibi Anadolu coğrafyasında hala geçerliliğini koruyan adetlerinin yanı sıra kız çeyizinde kıymetli kitapların yer alması gibi yitirdiğimiz değerlerin olduğunu da görüyoruz.

Dr. Emine UYUMAZ


KAYNAKÇA

Abu'l -Ferec; Abu'l- Ferec Tarihi II, Türkçe trc. Ömer Rıza Doğrul, TTK, Ankara 1987.

Ahmed Eflaki, Menakıbü'l-Arifin II, yay. Tahsin Yazıcı, TTK Ankara 1976, Türkçe çev. Tahsin Yazıcı, Ariflerin Menkubeleri, I- II, İstanbul 1989.

Aksarayi; Müsameretü'l-Ahbar, Türkçe çev., Mürsel Öztürk, TTK Ankara 2000.

Ataoğlu, R.; Hısn Keyfa Artuklu Devleti, AÜSBE, Doktora Tezi, Ankara 1985.

Bailly, A.; Bizans Tarihi, I, Türkçe çev. Haluk Şaman, Tercüman 1001 Temel Eser 46.

Cameron, A.;Bizanslılar, Türkçe çev. Ö. Akpınar, İstanbul 2008.

Georgios Akroplites, Vekayiname, Türkçe çev. Bilge Umar, İstanbul 2008.

İbn Bibi; el-Evâmirü'l-Alâiyye fi'l-Umûr el-Alâiyye, yay. A. Sadık Erzi, Ankara 1956, Türkçe çev. Mürsel Öztürk, el-Evâmirü'l-Ala'iye Fi'l-Umûri'l-Ala'iye I-II, KBY, Ankara 1996.

İbn Vasıl; Müferric el-Kürub fî Ahbâr Benî Eyyûb V, nşr. Hassanein Rabie, Said Ashour, Mısır 1977.

İbnü'l-Adim;Histoire D'Alep (Zübdet el-Haleb fî Tarihi Haleb) III, nşr. Sami Dahan, Damas 1968.

İbnü'l-Esir; el-Kâmil fi't-Tarih, Türkçe Çev. A.Kerim Özaydın, İslam Tarihi el-Kâmil fi't-Tarih XI,İstanbul 1987.

Kesik, M.;Danişmendliler (1085-1178), İstanbul 2017.

Maguire, H.;Bizans Saray Kültürü, Türkçe çev. Müfit Günay, YKY İstanbul, 2017.

Merçil, E.;Hükümdarlık Alametleri, İstanbul 2007.

Müneccimbaşı, Camiü'd-Düvel, Selçuklular Tarihi, II, yay. Ali Öngül, İzmir 2001.

Nicol, D. M.;Bizans'ın Soylu Kadınları 1250-1500, Türkçe çev. Ö. Arıkan, İstanbul 2001.

Niketas Khoniates, Niketas Khoniates'in Historia'sı (1180-1195), haz. Işın Demirkent, İstanbul 2006.

Ostrogorsky, G.; Bizans Tarihi, Türkçe çev. Fikret Işıltan, TTK Ankara 1986.

Özdemir, H. Ö.;11. Ve 15. Yüzyıllar Arasında Bizans İmparatorluğu'nda Evlilik Ve Siyaset, DEÜSBE Tarih Anabilim DalıYüksek Lisans Tezi, İzmir 2018.

Rice, T.T.;Bizans'ta Günlük Yaşam, Türkçe çev. Bilgi Altınok, İstanbul 1998.

Süryani Mihael,Vekayiname, Türkçe trc. Hırant D.Andreasyan, I-II, TTK'da basılmamış nüsha.

Tuncel, Metin; "Karahisar", DİA, XXIV, 416vd.

Uyumaz, E.;"Türkiye Selçuklu Sultanları, Melikleri Ve Meliklerin Evlilikleri", Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi I. Uluslar Arası Selçuklu Kültür Ve Medeniyeti Kongresi Bildirileri II, Konya/Türkiye 2001.

__________; "Eski Bir Türk Geleneği Olan Saçı'nın Türkiye Selçuklu Devleti Resmi Protokolünde Uygulanışına Dair", Mehmet Eröz Armağanı, İstanbul 2011.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

YENİ ANAYASA HDP MUHALEFET
DE HADİ BAŞKA ÇÖPLÜĞE

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin