SULTAN AHMET

Sultanahmet
Sultan Ahmet(veya I. Ahmet), Sultan III. Mehmet'in üç oğlundan ikincisi olarak doğmuştur. Ağabeyi Mahmut tahtı ele geçirmeye çalıştığı gerekçesiyle babası tarafından boğdurulunca padişahlık için önü açılmış ve babası III. Mehmet 37 yaşında ölünce henüz 13 yaşındayken 22 Aralık(veya 21) 1603 sabahı Eyüp Sultan'da kılıç kuşanarak tahta geçmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra devlet işleriyle en yoğun uğraşan padişah olarak bilinen Sultan Ahmet'in ilk günkü icraatı, kardeş katlini kaldırarak tahta geçecek kişinin ailenin en aklı başında ve en büyük üyesi olacağını kanunlaştırması yani "ehliyet" ve "liyakat"i esas almasıdır.

Sultan Ahmet'in getirdiği bu yeni sistem, şehzadeler arasındaki rekabetin ve taht kavgalarının, taht uğruna yapılan bu acımasız kardeş katlinin önlenmesi için bir dönüm noktası olmuştur.

Yeni padişahın taht'a çıktığı gün mutad olduğu üzere odalarında biraz sonra içeri dalacak olan cellâtlar tarafından boğularak öldürülmeyi bekleyen şehzadeler yani müstakbel taht adayları rahat bir nefes almıştır.

Bunun sonucunda oğullarının üçü (Genç Osman, IV. Murat, İbrahim) ve kardeşi Mustafa'da sırayla padişah olmuşlardır. Zaman içinde yine taht kavgaları ve kardeş katilleri yaşanmışsa da bu bir kanun ve saray geleneği şeklinde olmamıştır.

Çünkü Sultan Ahmet'in babası ve 13. Osmanlı padişahı, 92. İslam halifesi(!) olan III. Mehmet, 1595 yılında tahta çıktığı gün, henüz kundakta ve annesinden süt emmekte olan dâhil 19 erkek kardeşini boğdurtmuştur. Ardından öz oğlu Mahmut'u ve kendi kardeşlerinden hamile olan yedi cariye ile babasının hamile eşlerini dahi boğdurmuştu…

I. Murat(Hüdavendigâr) döneminde kardeşleri şehzade İbrahim ile şehzade Halil'i ve ardından kendi oğlu Savcı Bey'i öldürtmesiyle başlayan ve II. Mehmet(Fatih) tarafından kanunlaştırılarak tam 214 yıl süren bu kardeş katli, Sultan Ahmet tarafından kaldırılmıştır. Sultan Ahmet, bu vahşette rekor sahibi olan ve beklenmedik şekilde henüz 37 yaşındayken ölen babası III. Mehmet'in cenaze namazını bile kılmayıp, "ne yaparsanız yapın" demiştir.

Kardeş katli uygulamasına tepkisinden midir, yoksa Doğu Roma'nın sembolü olan ve Fatih'in "Kılıç Hakkım" diyerek camiye çevirdiği Ayasofya'yı geçmek için midir bilinmez, saraya Ayasofya'dan daha uzak fakat Anadolu yakasından bakıldığında İstanbul'a kartpostallardan aşina olduğumuz tarihi Türk-İslam mührünü vuran ve kendi adıyla bilinen Sultan Ahmet Camisini yaptırmıştır. (Ne yazık ki o siluet, İslam'ı dilinden düşürmeyen ve Osmanlıcı bilinen bir iktidar döneminde, yandaş bir inşaatçı tarafından Zeytinburnu sahillerine dikilen devasa binaların Sultan Ahmet'in minarelerinin tam arkalarında çirkin bir fon oluşturacak şekilde yapıldığı için bozuldu.)

Dünyada yapılmış altı minareli ilk cami olan ve ağırlıklı olarak mavi renklerin hâkim olduğu 23.000 İznik çinisiyle bezendiği için batılı turistlerin "Mavi Cami(Blue Mosque)" dediği Sultan Ahmet camisini Mimar Sinan'ın öğrencisi Sedefkâr Mehmet Ağa yapmıştır. Cami, imkân verilirse Türklerin de sağlam, estetik ve büyük eserler yapabileceğinin Sultan Ahmet meydanındaki en görkemli delilidir.

Dindarlığı ile bilinen Sultan I. Ahmet, 4 Ocak 1610-9 Haziran 1617 yılları arasında tamamlanan caminin inşaatı için temel kazılırken bizzat elleriyle taş kırmış, eteğinde toprak taşımıştır. Günümüzde özellikle Caminin denize bakan cephesinde oluşan nem tahribatını önlemek amacıyla yapılan çalışmalarda, şadırvanlarda akan musluk suları ve yağmur sularının tahliye edildiği kanallara ulaşılamamış ve su tahliyesinin nasıl bir sistem ile gerçekleştirildiği çözülememiştir.

Ayasofya'nın kasvetli, loş ve soğuk yapısı, gülkurusu ve tuğla rengi boyalarına rağmen Sultan Ahmet'in içindeki Türk'e özdeş mavi renkler ferahlatıcıdır, kuşatıcıdır; her yönüyle daha bizdendir. Daha Türk ve daha İslâm'dır. Fakat aynen Türk gibi, İslam gibi yalnızdır, bilinmezdir ve sahipsizdir.

Çünkü her fırsatta "%99'u Müslüman olan ülkemizde…" diye söze başlayan sözde İslamcılarımız ve Osmanlıcılarımız, devlet yönetiminde "Ehliyet" ve "Liyakatı" baş tacı etmiş olan Sultan I. Ahmet'in camisinde Cuma namazları haricinde doğru dürüst iki saf dolduramazken hamaset ve siyaset uğruna , "Ayasofya'yı cami yapacağız!" diyerek bir bardak suda fırtına koparmaktadırlar…

Aynı kişiler, muhalefet tarafından itiraz edilmeyip,  "Madem istiyorsunuz haydi açalım" diyerek TBMM'ye önerge verilince  ret edip bin dereden su getiriyorlar...


20 Haziran 2020

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

HAMZA'DAN VAKIFLAR BANKASI'NA YÖNETİM KURULU ÜYESİ...
olsun, unutmadım..

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin