SESSİZ ÇIĞLIK...

dipdalga

İlhan Selçuk'un derinlerden gelen sessiz tepkiye koyduğu bir ad vardı "Dip Dalga.."

Bu veciz söz gerçekten sessiz kalabalıkların ruh halini ve bu sessizliğin koyduğu tepkiyi en iyi anlatan bir sözdü.

Hemen yanı başımızda, yani komşumuz Suriye'de 15 Mart 2011'de bir iç savaş başladı. Bu iç savaş tam da bizim Suriye ile mercimeği fırına verdiğimiz bir zamanda başladı.

Üstüne üstlük Türkiye olarak bu iç savaşın çıkması için elimizden geleni yaptık. Halbuki bir ülke kendi güvenliği açısından dolayı önce komşuları ile iyi geçinir ve dostça ilişkiler kurmaya çalışır. Biz Suriye konusunda tam tersini yaptık. İlginç olanı ise hükümetimizin sloganı ise „...komşular ile sıfır sorun…" şeklindeydi. Ama her zaman olduğu gibi, burada da söylenen ile icraat birbirini tutmadı maalesef.

Çok ateşliydik, üc günde Suriye diye bir devlet kalmayacaktı ve "Başkomutan" Şam'da Emevi camiisinde namaz kılacaktı. Bu Emevi camii rüyası maalesef kabusla bitti.

Sadece bununlamı kaldık?
Tabiki değil.

Bir kabus gibi kapımıza dayanan mülteci akını...

"Başkomutan"nın iştahı kabarmış, dini duyguları şaha kalkmıştı. Bizler "Ensar" gelenler ise, "Muhacir" olmuşlardı.

Herkes kendini bir anda Ashab döneminin bileği bükülmez Ashab-ı Kiram gibi görüyordu. İyi gaza gelmiştik, kucağımızı açmıştık tüm şefkatımızla gelenleri bağrımıza basıyorduk. Ne de olsa bizler Ensardık...

Ne garip ki Doğu Türkistan'dan gelen kardeşlerimizi de Çin'e yaranmak için yurt dışı ediyorduk. Hatta bazı yalaka hükümet yanlısı kalemşörler ve millet vekilleri Çin zulmünden kaçıp gelenlerin, yalan söylediklerini, söyleme alçaklığını gösterdiler.

Sınırlarımız kevgire dönmüştü. Kontrolsuz gelen geleneydi. Bu sorumsuzluğun hesabını kim verecek, kimden hesap sorulacak hiç belli değildi. Çünkü iyi gaz yemiştik bir defa. Adımız Ensar'a çıkmış ve bu sorumsuzluğun hesabını her kim soracak olursa adı İslam düşmanı olacaktı. Tabii ki cesaret isterdi..

Avrupa birliği bu durumu çok rahat çözdü. Türkiye'ye üç milyar Avro vererek Türkiye'yi uç karakol olarak kullanarak, kendine doğru gelecek göç dalgasının önünü aldı. Yani dünyanın kıskandığı Türkiye bir anda üç milyar Avro ile büyük devlet olduğunu unuttu ve uç karakolluk görevine razı oldu.

Zaman geçtikçe acı tablo bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.

21 Nisan 2022 tarihi itibarı ile Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 762 bin 384 kişi.

Beş ayda doğumdan dolayı 25 bin 16 kişi arttı. Yani devamlı artan ve bulundukları yeri domine eden bir kitlenin varlığı söz konusu.

Diğer gelen göçmen guruplarınıda buna ilave edersek sayı ciddi manada kabarık. Benim verdiğim veri kayıtlara gecmiş kontrollü olanı. Bir de kontrol dış gelen kaçaklarıda bunlara eklersek durumun vahametini artık siz hesap edin.

Şimdi tabiki "Ensar" olmanın bir bedeli var.

O gelen "Muhacir" kardeşlerimize her alanda öncülük sağlanırken, çalıştırdıkları işletmelerden vergi alınmamakta ve bunlar için her türlü kolaylıklar sağlanmakta. Yerli esnaf vergi mükellefi olduğu için, onun verdiği vergi ile bu "Muhacir" kardeşlerimize ekstra ekonomik destek sağlanmakta. Ne de olsa bunlar "Muhacir",onlara her şey helal olsun.

Okullardaki ayrıcalıktan, iş sektörüne kadar uzanan bu tür özel muamelelerin artık can sıkmaya başladığı inkar edilemez.

Mülteci statüsündeki bu insanlar bizimle adeta alay ediyorlar. Mülteci statüsündeki insan geldiği ülkeye gidemez. Taki olağan üstü durumda bir düzelme olana kadar. Ama bunlar her bayramda ve canlarının istediği zaman Suriye'ye gidip gelmektedirler. Yani bunlar artık mülteci değil, bizlerin duygularını ve sistemi sömüren asalaklardır.

Bizim işsizimiz var..
Aç insanımız var..
Boşta gezen eğitimli gençlerimiz var...
Kovulan doktorlarımız var.

......

O kadar çok varımız var ki, saymakla bitmez. Ama hala bunları görmemekte ısrar eden bir "milii şef"var.

Güneydoğu Anadolu'da bazı illerimizde maalesef yerli halk azınlıkta. Kilis, Hatay, Antep, Urfa...

Ülkenin başındaki tarih bilmez idareciler şunu bilsinler, biz Hatayı halk oylaması sonu ana vatana kattık. Korkarım biz Hatay'la birlikte bir kaç ilimizi aynı yöntemle kaybederiz . Benden söylemesi..

Benim bu söylediklerimi çok uç ve de keskin görebilirsiniz ama gerçekleri bu kadar net söylemek keskin ve rahatsız edici oluyorsa ben bunu kabul ediyorum ve söylemeye devam edeceğim.

Zaten mızrak çuvala sığmayacak kadar net gözüküyor. Çıban olgunlaştı cerahat akmaya başladı. Artık sessiz çığlık, sesli çığlığa dönüştü.

Hande Karacasu'nun çektiği minik bir Youtube filmi,"Sessiz İstila" tam da bu konuyu anlatmakta.

Malum zevat „vayy sen misin bu filmi yapan" diyerek, Handesu Karacayı gözaltına almışlar. Yani tam bir istibdat dönemi yaşanmakta, konuşanlara kolluk kuvvetlerinin baskısı ile gözdağı verilmekte.

Bir korku imparatorluğunun gölgesinde gelecek nesillere huzur vaat edilmektedir.

Ben bu sessiz çığlığın bir üyesi olarak konuşacağım.

Türkiye'nin demografik yapısı bilinçli bir şekilde bozulmak istenmektedir...

Bu bilinçli göç dalgasının bir BOP projesi olduğu artık bilinmektedir.

Acı olanı ise, siyasetteki kısır çekişmeler bu gerçeğin tamolarak vatandaşa anlatılmasını engellemekte.

Ben bir Türk vatandaşı olarak endişeliyim ve ülkemin geleceği için, gelecek kuşaklar için kaygı duymaktayım.

Umarım gerçekler zamanda görülür, gerekli önlemler alınarak mutlu sonu görürüz. Tıpkı bir Türk filmi gibi...

Haki Korkmaz

Stockholm

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

​CADILARIN GECESİ
IRKÇI SABAHAT AKKİRAZ!

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin