ORTAK PAYDA?..

ORTAK_PAYDA

Türkiye'de bölücü teröristlere sempati duymayan her partide, samimi ve ilkeli insanların olduğunu düşünüyor, daha ziyade umuyorum.
Satırlarıma başlamadan onları tenzih ettiğimi söylemek istiyorum.

Ben İyi Partili değilim.
Değilim çünkü Türkiye'de siyaset müessesesinden geneliyle hiç bir beklentim kalmadı.
Kendim adına hiç bir zaman yoktu zaten ama artık vatanım ve milletim adına da hiç bir beklentim kalmadı.

Döner ayran eşliğinde demokrasi nöbetleri tutanların halk oylamasında hukuk devletine karşı 'evet' oyu kullandıkları bir toplumda siyasetin ancak ve ancak aktörlerinin çıkarlarını meşrulaştırmaya yarayan bir tiyatrodan ibaret olduğuna inanıyorum.

Buna rağmen İbrahim Kalın'ın İyi Partiyle alakadar olarak bulunduğu beyan hakkında bu satırları yazmamın sebebi bir 'İyi Parti savunması' olarak algılanmasın.

İyi Parti içinde böyle bir beraberliğe ama öyle ama böyle bakanlar vardır. Konuyla alakadar fikri olanlar beyan edeceklerdir ve diyorlar da.
Zaten İyi Parti sözcüsü Ağıralioğlu konuyla alakadar ''Ait olduğumuz değerler dünyası itibariyle MHP ve AKP'nin değerler dünyasına aitiz daha çok.'' diye beyanatta bulundu.
Bu olay beni bu beyanattan sonra çevremde bir 'değer tartışması'nın başladığını gördüğüm için ilgilendiriyor.

Çevremde kendini İyi Partili olarak ifade eden çok sevdiğim ve değer verdiğim insanlar olduğu gibi, aynı şekilde sevdiğim ve saydığım kendilerini İyi Parti'nin dışında gören insanlar da var.
Ve tartışma genel olarak gerçekten 'İyi Parti' ile AKP'nin ortak değerlere sahip olup olmamaları, sahiplerse ne kadar sahip oldukları soruları üzerinden yürüyor.

Cumhurbaşkanı sözcüsü Kalın'ın sözlerini tekrar hatırlayalım:

"İYİ Parti'nin dayandığı sosyolojiye bakarsanız AK Parti ve MHP ile iç içedir. Burada daha AK Parti ve MHP'nin içinde olduğu Cumhur İttifakı'na yakın durması çok normal. AK Parti'nin 18 yıllık iktidarında geleneksel birçok pozisyon yer değiştirdi..."

İbrahim Kalın
Cumhurbaşkanı Sözcüsü

Beyanatın hepsi tabii bu kadar değil, ama benim için canalıcı nokta bu cümlelerden ibaret.

Tabii ki İyi Parti'yi kendi sözcüleri Ağıralioğlu kadar iyi tanımam mümkün değil, ama 18 yıldır AKP'yi çok iyi gözlemlediğimi düşünüyorum.

Eğer Kalın'ın kastettiği 'sosyoloji', seçmen kitlesinin toplumsal dokusu ise; Evet doğru.
Gerek İyi Parti'nin, gerek MHP'nin, gerek AKP'nin, gerek BBP'nin, hatta gerek CHP'nin bile seçmen kitlelerinde ortak paydaların beklenilen ve zannedilenden çok daha büyük olduğuna inanıyorum.
Lakin bu ifadeyi bir manevi değer tartışması üzerinden değerlendirdiğimizde, ki maneviyat ile kast ettiğim sadece dini hassasiyet değil, bence İyi Parti ve AKP asla ortak değerlere sahip olmadığı kanaatindeyim.
Hatta sadece İyi Parti bile değil, Türkiye'de hiç bir partinin AKP ile ortak manevi değer paydası olamaz, çünkü AKP'nin sahip olduğu bir manevi değer olmadığı kanaatindeyim.

Bu bir nevi matematiksel bir durum.
Kesirde payda 0 olursa pay bölünmez. Yani paylaşılacak bir payda olmayında bölü çizgisinin üstünde ne olduğun önemi kalmaz.

Muhtemelen bir çok kişi buna itiraz edecektir.
Özellikle son yıllarda AKP'nin içinde 'dava' gibi okkalı kavramlardan dem vurmayı sevenlerin çoğaldığını da biliyorum.
Lakin işin özü Kalın'ın beyanatında kullandığı "AK Parti'nin 18 yıllık iktidarında geleneksel birçok pozisyon yer değiştirdi..." ifadesinde saklı.

Bakın, tabii ki bir siyasi partinin, hatta daha da ötesi iktidarda olan bir hükümetin, içinde bulunduğu döneme göre esnek davranması gerektiği ve şartlara uygun siyaset izlemesi gerektiğinin farkındayım.
Lakin şu 18 yıllık iktidar esnasında 'yer değiştiren geleneksel birçok pozisyonlara' ayrıntılı bir bakalım;

'Türklük önemli değil, önemli olan Türkiyelilik' zamanla değişti mesela.
Zamanla 'Tek Millet', hatta duruma göre 'Türk Milleti' olabilecek duruma bile geldi.

'Ayaklar altına alınan her türlü milliyetçilik' zamanla yerini 'Ezan dinmez, Vatan bölünmez'e hatta ve hatta 'Bayrak inmez'e bıraktı.
Oysa biz kışlamızda bayrağımızın bir piç tarafından indirilmesine engel olunmamasını eleştirirken faşizanlıkla suçlanıyorduk. 

Habur'da davulla zurna ile karşılamaların sonucu olarak onca vatan evladımız 'bu toprakları yeninden vatan yapabilmek için' şehit oldu.

İlk başlarda iki ayyaş söz konusuyken, o lanet 15 Temmuz'dan sonra 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' sözünün afişlerde her yere asıldığını hep beraber gördük.

Ve tabii ki 'Muhterem Hoca Efendi'den 'Fetö'ye yaşanan evrim... 

Kalın'ın 'yer değiştiren bir çok siyasi pozisyon' ile bu ve daha yazmadığım nice örnekleri kastettiğini düşünüyorum.

Ama bence Kalın'ın ifadesinde yanlış ve sakıncalı iki büyük husus var; 

Birincisi; bu ve benzeri örnekler 'siyasi pozisyon' değil, cumhuriyetin kurucu felsefesinin değerlerinin ihlalidir.
İkincisi ise; Ben geçmişte yapılan hatalardan samimice ders alındığını ve artık değer yargıları doğrultsunda hareket edileceğine inanmıyorum.

Aksi takdirde devlet kurumlarından indirilen T.C. ibaresi istisnasız yine yerli yerine geri getirilmiş olurdu.
Aksi takdirde Atatürk'ün kurduğu Diyanet İşleri'nin başkanlık makamında oturan şahıs hutbede kılıçla şovmenliğe soyunarak imalı da olsa Atatürk'e lanet okuma cesaretine sahip olmazdı. Olamazdı.

Sadece milli değerler konusunda bu kadar riyakar da değiller. Aynı samimiyetsizlik dini değerlerde de kendini göstermekte.

Lafa gelince dini, dindarlığı kimseye bırakmayan, her fırsatta Yasin, Kur'an okuyan bu zihniyet ne Tanrı'nın kelamı ile 'bakara-makara' diye alay edilmesine tepki gösterdi, ne gereksiz israf saraylara, ne araba fiyatında el çantalarına, ne devletin parasının kutu kutu çalınmasına ve ne de Kur'an kurslarında çocukların ırzına geçilmesine... 

Ta başından beri tek yaptıkları başkalarının değerlerini sömürerek kendilerini mağdur göstermek ve böylece maddi manevi sömürebildikleri her şeyi sömürmek.

Ziya Gökalp'in yazdığı iddia edilen ama aslında Gökalp'in olmayan şiiri ile mağdur rolü başladı aslında...
Sonra şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu'nun anısını sömürdüler.
Böyle nice örnekler var ve bu böylece devam etti.
En son yaptıklarını işte Aya Sofya'da gördük.

Bir bünyeye yerleşip o bünyenin hayatta kalmasını sağlayan her şeyi emerek, asıl değerinden uzak, kendi çıklarları doğrultusunda saptırdıktan sonra, bünyede gittikçe yayılan ve bünyenin her hücresini yavaş yavaş öldüren bir organizma gibi.

Alın teriyle, bilgi, zeka ve liyakat ile başardıkları hiç bir şey yok.

Dillerinden düşürmedikleri ekonomik başarı bile ilk yıllarda 57. hükümet tarafından yürürlülüğe getirilen IMF planının bire bir uygulanmasından, Cumhuriyetin kuruluşundan beri elde ettiği her şeyi babalar gibi satmaktan ve devasal bir borçlanmadan ibaret. O köprüler, gerekli gereksiz havalimanları ve yolların bedeli böyle ödendi.

Kendi ürettikleri ancak bir paçoz pop anti-kültüründen ibaret.

Bu anti-kültür yeri geliyor kendini tramvay raylarında namaza duran müminciklerle,
yeri geliyor tesettürlü DJ bacılarla,
yeri geliyor mehter veren soytarılarla,
yeri geliyor saray sanatçılarıyla,
yeri geliyor salgın döneminde kapanma mecburiyetinde kalan camilerin kapısını 'illa da namaz kılacağım' diye tekmeleyen arabesk varoş gülleriyle,
yeri geliyor anlamadıkları ekonomi hakkında ahkam keserek milleti şempanzeye benzeten zibidilerle,
ve yine yeri geliyor, ya mütehaitlik ya da 'namaz öğreten seccade' gibi dahi buluşlar sayesinde zengin olan, altlarında son model 4x4 jipler, Gucci ve Versage'li görgüsüz 'muhafazakar', 'islami(!)' burjuva ile ifade ediyor.

Bu anti-kültürün tüm bu kesimlerinin ortak özelliği ise, her yerlerinden vıcık vıcık akan kibir ve cahil olmalarından da öte cehaleti adeta tek yaşanmaya değer hayat biçimi olarak kutsamaları.
Daha düne kadar açılımı alkışlayan, fetö'ye laf söylettirmeyenler bugün bize milliyetçilik öğretmeye kalkıyorlar ve üstelik kendileri gibi düşünmeyen herkesi bayrağı indirmek, ezanı dindirmek, vatanı ise bölmek istediği ile suçlayabilecek kadar küstahlar.

Evet, bana göre değer yargıları açısından AKP'nin 'dayandığı sosyoloji' bu.
Ve İbrahim Kalın İyi Partinin de bu 'sosyoloji(!)'ye dayandığı iddiasında.

Her ne kadar kendilerini farklı ifade etseler de, gerek İyi Parti, gerekse diğer partilerin seçmen kitlesinde ve hatta yönetim kadrosunda bu 'sosyolojiye' yakın tiplerin olduğu bence doğrudur.
Belki diğer partilerde kendilerini biraz farklı özelliklerle belli ederler.
Mesela bağnazlıkları daha ziyade 'lider tartışılmaz' üzerinden yürür, veya partilerinin önde gelen isimlerinin her söylediğini, her yaptığını sualsiz sorgusuz can havliyle savunmalarından ve kendileri gibi düşünmeyenlere saldırmalarından.

Ama ben İyi Parti'de böylelerinin, Cumhur İttifakında olduğu kadar çok olduklarını düşünmüyorum.

İyi Parti'de zaten MHP'nin temsil etmekle mükellef olduğu fikir doğrultusunda yönetilmediğini düşünen insanlardan oluşan büyük bir çoğunluk var.
Böyle düşünen insanlar ayrıldı ve bir çoğu kendilerini İYİ Parti'de buldular. Bazıları da benim gibi siyasetten beklentilerini kestiler.

Dolayısıyla, parti yönetiminde böyle bir 'gel-gel'e göz kırpanlar olsa da, tabanın dayandığı 'sosyoloji'nin büyük kısmının bahsettiğim paçoz pop anti-kültürünün parçası olmaktansa, siyasetten beklentilerini tamamıyla keseceğini düşünüyorum. Çünkü zaten bu anti-kültürün' mensubu olack kişiliğe sahip olsalardı, İyi Parti'ye geçmez, oldukları yerde kalır, kendilerine çıkar sağlama derdine düşer ve ancak tekmeyi yedikten sonra ‚Kurultayı bile ben iptal ettirdim' diye vıyaklarlardı.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

SOSYAL MEDYA OLMASAYDI...
HER TELDEN ÇALAR, HER ŞEYİ BİLİR Mİ REKTÖRÜMÜZ?

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin