BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'İNDE VESAYET SAVAŞI

boazii

Boğaziçi üniversitesinde olup bitenler aslında tamamen bir vesayet savaşıdır. 

Nedir o; öğrencisinden akademisyenine, duvarındaki tuğlasından onu orada tutan harcına, bahçesindeki ağacından terasındaki Boğaz'ın seyrine kadar efil efil esen cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı, AKP'nin siyasal İslamcı söylemler üzerine inşa etmek istediği "Yeni Türkiye" vesayetini bu nadide kurumun üzerinde de hakim kılma özlemi yatıyor. 

Nitekim Boğaziçi Üniversitesi'ne bağlı iki fakültenin açılmasının gündeme getirilmesinin temelinde üniversitenin kurumsal genetik yapısını değiştirme düşüncesi vardır. Kurumsal mukavemeti aşamama durumu söz konusu olunca bu sefer surda gedik açmayı ilave fakülte ve oralara atayacakları kadrolar ile başarma düşüncesindeler. 

Üniversitenin geçmişten bugüne siyasal İslamcılar üzerinde yarattığı ezikliğin intikamını alma gibi garip bir duyguya sahipler. Ortadoğu Teknik Üniversitesi için de aynı şeyler söz konusu olmuştu. Kendilerine göre bu üniversitelerde son derece başarılı seçkin akademisyen ve bilim adamlarının elinde yine kendilerine doğrudan karşıt olan modern mantalitede cumhuriyet değer ve kazanımlarına son derece bağlı binlerce öğrencinin yetişmesini içlerine sindirememek gibi bir durum söz konusu. Mezuniyetleri sonrası kendilerine karşıt olan özgüven sahibi, nitelikli meslek sahibi insanların özel veya kamu kurumlarında görev alıyor olmaları; kurgulamış oldukları "Yeni Türkiye" için büyük bir engel ve bu yapının öyle veya kırılması gerekiyor. Bu savaşın, daha doğrusu intikam alma duygusunun bir başka örneğini Enis Berberoğlu konusunda görüyoruz. 

Anayasa Mahkemesi'nin Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararın bağlayıcı olmasına rağmen bir alt mahkemenin hala gereğini yapıp vekilliğinin iadesini vermemesi veya meclise de gönderilen Anayasa mahkemesi kararının meclis başkanlığınca gereğinin yapılmaması "367 garabeti"nin intikamını almaktan öte bir şey değildir. Çünkü onlara göre 367 garabetini dayatan cumhuriyet vesayetiydi(!)Lütfen unutmayalım. Her vesile ile hatırlatıyorum ki; Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi iktidardan düşmek değil, kendi siyasal İslamcı vesayetlerini yeterince devletin her unsuruna hakim kılmadan gitmek endişelendiriyor. 

Öyle bir Türkiye tasavvur ediyorlar ki; ilk iktidar değişiminde devletin özellikle yargı ve bürokrasisinde her kim olursa olsun, dönemlerine ilişkin hiç bir şekilde geriye dönük zerre miskal sorgulama yapılamasın, yapılsa bile otomatik olarak devreye girecek kendi vasiyetlerine dayalı koruma kalkanı oluşsun istiyorlar. Polisin, eğitim camiasının, yargının ve kamu üst düzey yöneticilerin yapısını değiştirmenin istedikleri vesayeti oturtmak için yeterli olmayacağını düşünüyorlar. 

Boğaziçi Üniversitesi, Ortadoğu Üniversitesi, Kuleli Askeri Lisesi, Harp okulları ve akademileri, Askeri Hastaneler gibi kurumsal kimliklerin tarihi geçmişleri ile bünyelerindeki her canlı cansız varlığın üstün niteliklerinin ezici psikolojik üstünlüğünü ömürleri boyunca üzerinde hisseden siyasal İslamcı zihniyet ve onun siyasallaşmış hali AKP; "Hemen şimdi güç bizdeyken operasyonumuzu yapalım, damgamızı vuralım yapıyı değiştirelim" duygusu ile hareket ediyorlar. 

İşte bugün, Boğaziçi Üniversitesi'nde bu dayatma ile bu dayatmaya teslim olmak istemeyen güçlü kurumsal kimliğin mücadelesini görüyoruz. Yine meşhur "Kabataş Yalanı"nda olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde de heybelerinde sürekli taşıdıkları hazır silah dinimizi devreye sokarak "Kabe resminin yere serilmesi" şeklindeki bir tahrik ile güya muhafazakar ve dindar insanlarımızın desteklerini alarak ancak bizlerin fark edebildiğimiz ciddi bir provakatif niyetin olduğunu görünmez kılmaya çalışıyorlar. 

İşsizliğin beraberinde getirdiği ekonomik kriz, corona salgını sürecini yönetememe, gençlerin yarınlara ilişkin umutsuzluğu ve ülkeyi terk etme isteği, iltimas ve kayırmacı yönetim anlayışı, aşırı kutuplaşma ile siyasal bölünmüşlüğün çatışmaya dönüşmesi riski gibi ülkeyi ablukası altına almış olağanüstü şartlarda elbette takdir görmeyeceği aşikar olan cumhur ittifakı; muktedirliğini Türk milletinin son derece bağlı ve hassas olduğu İslam inancından gelen iman-i refleksini kalkan olarak kullanıp, korumak istiyor. İşte bundandır ki; yaşanan sosyal olayları yatıştırmak için her seferinde dini bir referansa hakaret yapıldığı şeklindeki kurgunun devreye sokulmasının yarattığı bıkkınlık deizm' in özellikle gençler üzerinde etkili olmasına ve tercih edilmesine neden oluyor. 

Sonuç itibariyle tebaa bilincinden millet bilincine geçme sürecinin mimarı kurucu Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk ve kadrosunun Türklük bilincinden beslenen ruh hali ile inşa etmiş oldukları "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Kurucu değerler vesayeti "ni ortadan kaldırarak yerine "Siyasal İslamcı" yoz bir vesayeti getirmek istiyorlar. Boğaziçi Üniversitesi bu niyete karşı kahramanca duruşunu ortaya koymuştur. Tebrik ediyorum.

Yeni anayasa dedikodusu üzerinden sosyal çalkantıları perdeleme
Vallahi geçmişte yarattığın bütün fiili durumlar mevcut anayasaya da aykırıydı. Devlet Bahçeli çıktı anayasaya uy demedi "Bu anayasaya aykırılıkları meşrulaştıralım" dedi ve sizi bulunduğunuz yere taşıdı. Belki millet taşıdı diyeceksiniz ama hem yangını çıkarıp, hem de tek çıkış kapısı göstermişseniz yapabilecek başka seçenek yok demektir. Şimdi yeni anayasa yapılsa bile; ve de işler istediğiniz gibi gitmezse yeni bir Devlet Bahçeli ile yeni bir fiili durumu yaratmayacağınız ne malum. 

Üç beş günlük Yargıtay üyesinin anayasa mahkemesi üyeliğine atanması meşru ama vicdani mi. Sen, sen kaldığın sürece anaysalar değişse ne yazar ki. Bazı şeylerin yaptırımları sadece anayasa veya ona bağlı hukuki gerekçelere dayanması gerekmez. Osman Gazisi Köprüsü inşaatında ölen bir işçinin amiri konumundaki Japon mühendis intihar etmişti. Oysa ki ne Japon anayasasında ne de bizim anayasamızda böyle bir olay karşısında intihar edilmesi gerektiğini yazmaz değil mi. Kâğıt üzerine yazılmış anayasal metinlerin tek başına hiç bir gücü olmaz. 

Önemli olan, anayasaların genel kabul gören güzel ahlak anlayışına sahip eğitilmiş ve öğretilmiş yönetici insanların vicdanlarına emanet edilmiş olmasıdır.

Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

COĞRAFYA KADER MİDİR?
HAYALLERİMİZİ ÇALDILAR

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin