AYASOFYA CAMİYE ÇEVRİLİR Mİ?

ayasofya
Artan ekonomik sıkıntıların üzerine dünya çapında yaşanan covit-19 salgını sebebiyle küresel durgunluk da binince, yüzer-gezer oyların yanında kemik oylarında da hatırı sayılır miktarda erime sürecine giren iktidar, klasik sağ siyasetçi retoriği ve gündem değiştirme pratiğinin icabı, Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılmasını tartışmaya açtı.

İYİ PARTİ grubu, iktidarın Ayasofya'yı camiye çevirmekten çok sandığa yönelik olan bu çıkışına, "Madem istiyorsunuz haydi beraber açalım" diyerek önerge verdi. Ve maalesef Ayasofya'nın cami olarak toplu ibadete açılması önergesi, AKP'nin ret, MHP ve HDP'nin de çekimser oyları ile ret edildi.

AKP sözcülerinin açıklamalarına göre Ayasofya konusunda daha önce açılmış olan dava için 2 Temmuz tarihinde Danıştay'ın vereceği karara göre hareket edeceklermiş. Okullarda "Öğrenci Andı"nın tekrar okutulmaya başlanması yönündeki 18 Ekim 2018 tarihli Danıştay kararını halen uygulamayan ve "Danıştay idarenin yerine geçemez" diye tepki gösteren AKP'nin Ayasofya konusunda aynı Danıştay'ın vereceği kararı beklemesi ve Danıştay'ı idarenin yerine geçirecek oluşu manidar.

Üstelik sağ partilerin, "yapacağım" dediği her şeye sazan gibi atlayıp sırf muhalefet yapmış olmak için "yaptırmam" diyerek politika ürettiğini sananların partisi CHP'nin de bir çatlak ses dışında olumlu yaklaşıp "hep beraber açalım" tavrında oluşu da gerilimden beslenen iktidar ve ortaklarını iyot gibi ortada bıraktı. Kürsüde sözün şehvetine kapılıp yanlışlıkla, "Sultan Ahmet'i de müze yapalım" diyen İbrahim Kaboğlu'ndan başka hedefe koyarak üzerinden pirim yapacak düşman bulamıyorlar. Bu arada sormadan edemeyeceğim, "Dinlisi-dinsizi,dincisi-laikçisi, ya hu nedir bu Sultan Ahmet'in sizlerden çektiği? Bu mübarek adamın suçu, payitahtta kardeş katlini kaldırıp liyakat ve ehliyeti esas alması mıdır? Liyakat sahibi ve ehil kişilerin devlet yönetmesinden niçin korkuyor ve kaçıyorsunuz?"

Devletin yönetim katlarında bunlar yaşanırken, sokakta ve medyada ise Ayasofya'yı yarın açacaklarmış gibi hamasetin dibine vuran bir propaganda yapıyorlar. Ayasofya kılıç hakkımızmış, Fatih'in emanetiymiş, Fatih orayı cami yapmış ve başka amaç için kullananlara beddua etmiş, cumhuriyeti kuranlar camiyi müzeye çevirerek Fatih'e, İstanbul'a ve İslam'a ihanet etmişler falan filan.

Ayasofya'nın Fatih için kılıç hakkı olduğu doğrudur fakat bunları konuşmak, on sekiz yıldır bu gariban milletin vergilerinden kesilen paralarla yurt sathında elli civarında kilise ve sinagog tamir edenlerin ve Egedeki irili-ufaklı on dokuz adamızı sessizce Yunan egemenliğine terk eyleyenlerin hakkı olmamalı. Çünkü bu kişiler samimiyse, Ayasofya'dan önce yine bizim paralarımızla onardıkları Trabzon'daki Sümela Manastırı, Van'daki Akdamar kilisesi, İstanbul Balat'taki Demir Kilise ve asıl sorun kaynağımız olan İstanbul Fener'deki Rum Ortodoks Kilisesinin de kılıç hakkımız olduğunu bilmeli ve gereğini yapmalıdır. Bu saydığım yerler piyangodan çıkmadı veya sahipleri hediye etmediler; kılıcımızla aldık.

Yine bir yandan Fener Rum papazına Ekümenik Lider muamelesi yapacaksınız diğer yandan Ayasofya'nın kılıç hakkımız olduğunu savunacaksınız; olmaz öyle şey. Bu tutarsızlıktır. Ayrıca "kılıç hakkı" terimi öyle basit bir şey değildir, olur olmaz her fırsatta konuşulup sakız gibi çiğnenirse bir anlamı ve ağırlığı kalmaz, bütün milli ve ulvi değerlerimiz gibi onu da öğütüp değersizleştirirsiniz. Yine iç kamuoyundan oy devşirip seçim kazanmak için Ayasofya üzerinden özellikle Yunanistan'a laf atarak yapılan sığ ve bilinçsiz siyaset, hiç ilgisi ve tarihi bağı olmadığı halde Yunanistan'ı Ayasofya'nın varisi durumuna getirmiştir. Ayasofya konusunun Yunanistan üzerinden tartışılması sürüye çakal getirmek gibi bir hâl almaktadır.

Ayrıca Fatih'in fethettiği İstanbul, torunlarının basiretsizliği ve beceriksizliği yüzünden 13 Kasım 1918 yılında İngilizler tarafından işgal edilmiş ve 16 Mart 1920 yılında ise yönetimi Osmanlı'nın elinden tamamen alınmıştır. İstanbul 6 Ekim 1923 yılında bu kez Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusu tarafından tekrar fethedilinceye kadar maalesef bir İngiliz şehri olmuştur. Yani günümüzde kılıç hakkı meselesini konuşacaksak bu "kılıç hakkı" Mustafa Kemal Atatürk'e ait olmalıdır. Dolayısı ile Fatih'in bedduası da geçerliliğini yitirmiştir, geçerli olsaydı Ayasofya'dan evvel İstanbul'un doğasına, dokusuna, kokusuna ihanetlerini itiraf edenler ve İstanbul'un siluetine İslam'ın mührünü vurmuş olan Sultanahmet camisine üvey evlat muamelesi yapıp siluetini Kazlıçeşme'ye diktikleri 16/9 kuleleri ile bozanların alayını çarpmış olması gerekirdi.

Yaşanan tartışmalardan hareketle, "Ayasofya tekrar toplu ibadete açık olur mu olmaz mı?" sorusunun cevabı iktidarın yaptıracağı seçim anketlerine bağlıdır ve bunun işaretini, "2 Temmuzda çıkacak olan Danıştay kararını bekleyeceğiz" diyerek vermişlerdir.

Danıştay açılış kararı verirse sayın dindar ve dünyanın kıskandığı hükümetimiz, Ayasofya'yı camiye çevirmiş olarak seçime girer ve tekrar kazanır. Eğer Danıştay'dan olumsuz karar çıkarsa, propaganda makineleri, "Biz açacaktık ama henüz gücümüz yetmedi, Danıştay önümüze engel çıkardı, bizi tekrar seçin Ayasofya nasıl açılır görün!" şeklinde propaganda yaparak seçimlerde sandıkları yine doldururlar.

Sonra ortaya başka bir gündem konusu atılır, her şeyi unutup onun peşinden koşarız...


18 Haziran 2020

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

VAKIF DOKUNANI LÂNETLER
BİR KİTAP

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin