ATATÜRKÜ TANIMAK

ataturku_anlamak

Son zamanları gene bir Atatürk tartışması başını aldı gidiyor. Seven de, sevmeyen de Atatürk'ün arkasına sığınarak birilerine meydan okuyor. Bence çoğu hiçte Atatürkü tam anlamıyla tanımıyor.

Atatürk öylesine bir çırpıda anlatılacak kadar sıradan bir devlet adamı değil.
Neden mi?

Atatürk'ün Kurtuluş savaşı ve sonrasını biraz irdeleyecek olsak; hiçte öylesine sıradan biri olmadığın anlarız.

Evliya mı ?....değil
Ermiş mübarek birimi ?.... değil
Peki ya nedir bu kadar üzerinde menfi ve müsbet fikir üretilen bu fani kimdir?

Sözüm ona kendini dindar zanneden güruhun kendilerince bir düşman yaratması gerek...
Atatürk onlar için iyi bir malzeme...

Bölücü marksist zihniyet kendi düşüncelerinin üstünü örtmeleri için en iyi malzeme Atatürk...

Milliyetçisi, ulusalcısı, ülkücüsü herkes Atatürke muhtaç.
Velhasıl Atatürk her kesimin vaz geçemeyeceği bir olgu.

Peki biz Atatürkü ne kadar tanıyoruz?

Biliyoruz ki 1881 de Selanik doğumlu. 
Evet Atatürk Zübeyde'den doğma, Ali rızadan olma biri...
Annesinin soyu sopu ne? Fesli delinin dediği gibi nesepsiz mi?
Atatürkün dedeleri, Manastırın Kocacık köyünden gelip Selanik'e yerleşmişlerdir.
Zübeyde hanımın babası Feyzullah efendi, Feyzullah efendinin babası, İbrahim efendi, İbrahim efendinin babası Molla Hasan efendidir....
Babası Ali Rıza efendinin babasının adı Ahmet efendi
Ahmet efendinin babasının adı ise Mustafadır.
Atatürk Mustafa ismini büyük dedesinden almaktadır.
Aslında Atatürkün dedeleri Konya ve Aydından Makedonyanın Kocacık köyüne göç eden; Kocacık yörüklerindendir.

Bu kadar bir tariften sonra, Atatürk bu Türk milleti ve bu Ülke için neler yaptı? 
Her şeyden önce misak-i milli sınırları onun vermiş olduğu şanlı Kurtuluş savaşı sonrası çizildi ve adına Türkiye denildi.

Kurtuluş savaş öylesine iki kelime ile geçiştirilebilecek bir olay değil. Eskilerin dediği gibi, yedi düvele karşı verilen bir mücadeleden bahsetiyoruz. Açlık, susuzluk, cephanesizlik, sefalet, hastalıkta bunların cabası idi.

Atatürk o günün şartalarında; cepheden cepheye koşarak, Allahın ona bahşettiği dehası ile o savaşın kazanmanın mimarı oldu. Bazı Hokkabazlar cin fikirlilik eder derlerki "... Atatürk sanki tek başınamı kazandı..." tabi insan "Deyyus, Fatih de İstanbul'u tek başına mı kazandı?" demek ister…

Komutanlık bir deha işidir. Zeka işidir, iyi bir stratejist olma işidir.
Savaş sonrası en önemli meseleye geldi. Genç Cumhuriyet....
Açlık, yoksulluk, sefalet, hastalık her tarafta kol geziyordu....
Bunca olumsuzluklara rağmen bir milletin nasıl küllerinden doğduğunu gösterdi.

Okuma yazma seferberliği....
"..efendim Atatürk harf devrimini yaparak ülkeyi cehalete sürükledi..." safsatasının arkasına sığınan şunu göremiyor. Peki şimdi bizde bu kadar cahilin, cehaletin çoğalmasına sebep sebep ne?….

O yoksulluk girdabında fabrikalar açarak, tesisler kurarak; Ülkeyi baştan başa demir yolu ağı ile ördü. Onun kurduğu fabrika ve tesisleri on yedi yıldır satmakla bitiremiyorlar...

Türkiye savaşın kaybedeni idi ama masa başında dik duran taraftı. ‚Domates satamam korkusu, mal varlığım gider' endişesi hiç yoktu. Atatürk hiç bir devlet adamının ayağına gitmedi, onlar Atatürk'ün ayağına tıpış tıpış geldiler.

İstanbul'u kuşatan ingiliz gemilerini boğazda, sarayın yanında demirlemiş vaziyette görünce; "..geldikleri gibi gidecekler..." dedi ve sözünü tuttu. 
Onları geldikleri yere kovdu!!

Utanmadan ona ‚sarhoş' diyenlerin tarih okumadığın belli. 
Okumuş olsalardı, bir onun dik duruşuna bakarlardı, bir de kendi sürüngen haline baktığında kimin daha büyük devlet adamı olduğunu görürdüler.

Atatürk'e Yorgo düşman, Mişon düşman, Haçaturyan düşman, Georg düşman...
Bir de içerideki düşman delileri düşünün....
Aklıma ilk gelen inanın ki bunların hepsinin tek ortak yönü var...
Türk ve Türkiye düşmanlığı...

Demedileri mi? 
"Allaha şükür AKP sayesinden artık Türk değiliz" diye. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almadılar mı? "Keşke Yunan kazansaydı, biz kaybetseydik" demediler mi? "Türk diye bir ırk yok" demediler mi? O kadar çok şeyler dediler ki yazmakla bitecek gibi değil…

Onlar bir yüzükle gelip, mal varlıkları ile tehdite edilerek, Türk milletini nasıl onursuzlaştırmaya çalıştıkları ortada iken; birde Atatürkün babasının mal varlığına bakalım ve herkesi vicdanı ile baş başa bırakmak isterim.

Ali Rıza efendi bir ev bırakmış değeri 35.010 kuruş
45 kuruş değerinde ceket.
20 kuruş değerinde eski bir palto.
40 kuruş değerinde bir palto.
20 kuruş değerinde bir sandık.
5 kuruş değerinde Lügat-i Osmanı.
10 kuruş değerinde, Muhammed Nuri Şemseddin Nakşibemdi'nin Miftahül Kulub (kalplerin anahtarı) adlı kitap.
5 kuruş değerinde 4 parça evrak...
Öldüğünde 28.000 kuruş borcu vardı ev satılarak bu borç ödendi. 751 kuruş Zübeyde hanımın mihiri idi….

Yokluklar içinde yaşayıp ve ölen bir ailenin evladı bir milleti küllerinden doğururken; İstiklala Savaşı gibi bir savaşı kazanamanın, onurunu bu millete yaşatırken, bir yüzükle gelip, çürük raporlar alarak evladını bu ülkeye hizmet etmekten uzak tutan ve servetine servet katan bir lider

Birincisi Ankara'da huzur içinde yatarken, öteki servetim elimden alınacak korkusu ile gece uykuları kaçmış…

Siz söyleyin Allah aşkına bu Atatürkü bunlar nasıl sevsin? 
Atatürkü sevmek için önce dürüst, namuslu ve her şeyden evvel Türk olman gerek..

NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE


Haki Korkmaz
×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Küçük Şeyler 4
Küçük Şeyler 3

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin