KOCA ÇINAR

atatur_20231028-153012_1

Rüzgârlar esti doğudan ve batıdan… Yüz yıllık çınarın yaprakları hışırdadı ilkin, sonra bir türkü yaktı dalından havalanıp uçan kırlangıca. Hüzünlü bir nağme…Kökleri toprağın derinlerinde, susuzluğunu giderecek kaynağa ulaşmak için kıpırdadı. Nice savaşlar, nice aşklar, nice kederler görmüş gövdesi titredi… Bir şeyler oluyor, bir şeyler değişiyordu. Fark ediyordu yaşlı çınar, birazdan bir fırtına kopacak ve henüz 10 yılını devirmemiş genç fidanlar köklerinden sarsılacaktı. Kök salabilmişlerse toprağa ne âlâ! Ya yarım kalmışlarsa?.. İşte en zoru onlarınki idi. Ya da en kolayı…

Sahi, kökleri "Bu toprak benim!" der gibi yol tutmuş, dal budak salmış, toprağın üstünde de altında da ne sevdalar büyütmüş koca koca çınarlar mı şanslıydı, yoksa büyümenin hevesi ile gövdesini zor tutan yeni yetme ağaçlar mı? "Hey gidi gençlik, hey!" diye iç geçirdi koca çınar; fırtına öncesinin sessizliğinde, sonbahar güneşinin parlak ışıkları ile dalgalanan âleme bakarak.

Ne çok şey görmüştü bu yaşlı gözleri. Misal bir gün, bir kız çocuğu hıçkırıklarını dizginlemeye çalışarak ona doğru koşmuş, gövdesine sarılınca kırlangıçları ürkütüp kaçıracak kadar kuvvetle bağırıp ağlamaya başlamıştı. Ah bir dili olsa her zerresini titreten küçük kıza teselli verecekti, neler olup bittiğini bilmese de. Neyse ki çocuk onun dinginliğinde aradığı şefkati bulmuş olacak ki sakinleyip rahatlamıştı. Konuşmadan seven bir babaydı şimdi çınar; küçük kızın yüreğine akıtmıştı sevgisini. Çocuk bütün kederini toprağa döküp üzerinde bir şadırvan gibi duran dallara bakmış sonra da var gücüyle yer yer yumrulaşmış gövdesine tırmanmıştı. Şimdi yüreği kederden buruşmuş küçük kız, yeniden çocuktu. Hürriyeti küçük ciğerlerine çekmiş, yüzünde eğreti duran acıyı silip atmıştı. "Sen benim evim olacaksın artık, her gün gelip yabani bir kuş gibi dalına konacağım. Köyüm işte şurada. Her gün gelip buraya çıkacağım ve önce köyüme sonra da köyümün ötesine bakacağım.Ve bir gün gelecek buralardan gideceğim. Ne için biliyor musun koca çınar?" Konuşabilseydi eğer merakla "Ne için?" diye soracaktı. Onun yerine esen hafif rüzgârı fırsat bilip yapraklarını kıpırdattı. Çocuk sohbetin karşılıklı olduğunu anlamış gibi "Doktor olacağım. Hasta anneleri iyileştirmek için. Hem belki o zaman babam da iyileşir. Olmaz mı dersin?". Koca çınar cevap vermek için yeni bir rüzgâr bekledi. Beklediği rüzgâr esmese de konuşmadan anlaşanların diyarında cevabını bir şekilde küçük çocuğa verecekti."Olmaz mı yaa, küçük kız olmaz mı." diye geçirdi içinden. Çocuk "Seni duydum!" diye sevinçli bir çığlık attı. Akşam olup çoban köpekleri gördüğü her yabancıya havlarken güç bela indi çocuk, yaşlı çınarın gövdesinden. Büyüyüp genç kız olana kadar da her gün gelip sohbet etti onunla.

Doktor olmuş o küçük kız. Geçenlerde, köklerinden birine soluklanmak için çömelmiş bir çiftçi ve sakince koyunlarını güden çobandan duymuştu. "Eee bak yavrucak anasını kurtaramadı ya, Hüseyin Emmi'nin Hanımının derdine derman olmuş. Evladı Ahmet, daha 15 yaşında. Anam ölecek mi diye ağlarken, kurtulacağını duyunca Ayşe Kız'ın ayaklarına kapanmış minnetinden."

"Biliyordum çocuk, biliyordum. Senin isteyip de başaramayacağın bir şey yoktur bu dünyada. Tepeme tırmanıp, ufka bakışından belliydi." diyerek hatırladı küçük kızı.

Sonra bir gün, elinde tahtadan bir uçak maketiyle bir oğlan çocuğu çıkıp geldi ağlayarak. Çocuğun ağlayışından, kökünden yaprağına hüzün doldu yine koca çınarın. Çınar, henüz altmışlarında ya var ya yoktu. Ama epey güngörmüş sayılırdı yine de. Çocuk elindeki makete bakıp iç çekti. "Bir gün dedi, bir gün bu hayalim gerçek olacak. Ve hepinize bulutların üstünden el sallayacağım." Yapraklarından bir damla çiğ düştü çocuğun yüzüne. "Ağlama be koca çınar, göreceksin bak bir gün tam tependen geçeceğim. Rüzgârımdan üşüyeceksin, tüm yaprakların tir tir titreyecek." Bu inançlı ve inatçı çocuk çınarı gönendirmişti. Yine çobanlardan aldı haberini. O inatçı sarışın çocuk büyümüş bir savaş pilotu olmuştu. Kıbrıs denen yerde büyük kahramanlık gösterip şehit düşmüş, naaşını da getirip ilerideki mezarlığa defnetmişler. Haberi duyunca kuru dalları tutuşmuştu sanki. Yüreği yanan bir ananın acısını taa kökünde hissetti. "Ahh be çocuk dedi, ahhh! Hani semadan el sallayıp titretecektin ya beni. Alacağın olsun be çocuk!" diye diye iç çekti günlerce. Öyle kederlendi ki kuşlar bile korkudan yaklaşamadı dallarına.

Toprağa cemre düşüp de tabiat yeniden canlanmaya başladığı bir gündü. Bir genç bir kız etrafında on-on beş kızlı erkekli çocukla birlikte gölgesine toplanmıştı. Genç kızın öğretmen olduğunu anlattıklarından anladı. Her bir çocuğu öz evladı gibi sevdiği, tek tek başlarını okşayışından belli idi. Evlerinde bu sevginin binde birini görmeyen çocuklar, öğretmenlerinin yanına kedi gibi sokulmuş, anlattıklarını merakla dinliyordu.

-Bakın çocuklar, şimdi size hiç bilmediğiniz bir hikâye anlatacağım. Gölgesine oturduğumuz bu ağaç var ya bu ağaç.

-Eveet öğretmenim…

-Kim tarafından buraya dikildi biliyor musunuz?

-Kim öğretmenim?

-Şimdi size birkaç ipucu vereyim cevabı siz bulun olur mu? Haydi bakalım ilk ipucu: Sarışın, mavi gözlü…

Çocuklardan biri heyecanla elini kaldırdı. Çocukça bir saflıkla:

-Memmet Emmi mi öğretmenim?

Öğretmen ve çınar ağacı çocuğun cevabına tebessüm ettiler belli belirsiz. Çocuklar da ne duysalar gülmeye teşne olduklarından dirsekleri ile birbirlerini dürtüp kıkır kıkır gülmeye başladılar.

-Hayır çocuklar. İkinci ipucu geliyor o zaman. "Kurtuluş Savaşı'nda düşmanı kim yendi?"

Ellerin hepsi yukarıdaydı bu sefer. "Öğretmenim ben, öğretmenim ben." diyerek bağrışmaya başladılar.

-Öğretmen çocukların heyecanından bir hayli memnun, o zaman hep beraber söyleyin bakalım kimmiş o?

- Mustafa Kemal Atatürk öğretmenim!!!

-Evet benim güzel yavrularım. Mustafa Kemal Atatürk ya… Bu çınar ağacını buraya o dikti. Ve biz yıllar boyu onun göğe uzanan dallarına, nereye kadar uzandığını hâlâ tam bilemediğimiz köklerine bakarak yolumuzu çizdik. Bir gözümüz onun kökleri gibi geçmişe, diğer gözümüzde yaprakları gibi geleceğe baktı. Bu çınar ağacının gövdesinde sizin gibi nice çocuklar hayal kurdu. Niceleri dertlenip ağladı. Nicesi kavga edip kan döktü. Nicesi gelip gövdesine balta salladı. Ama bakın çocuklarım o sapasağlam göklere doğru uzanmaya devam ediyor…"

Öğretmenin anlattıkları bundan çok daha fazlaydı. Koca çınar gururla dinledi gölgesindeki evlatlarını.

Mazinin denizine dalmış anıları toplarken, uzaklardan fırtınanın koptuğunu gördü. Hava iyiden bozmuş, önüne kattığını savurup götüren bir hortum oluşmuştu. Yanındaki hoyrat ağaca baktı hüzünle. "Ah be çocuk, kök salmadın bu toprağa nasıl dayanacaksın şimdi bu fırtınaya?" diye seslendi kendi dilince. Genç ağacın dalları çınarın gölgesinden başka bir şey görmediğinden tehlikenin henüz farkında değildi. Umursamaz bir bakış attı yaşlı ağaca. Hortum geldiğinde koca çınarın gölgesine sığınan kurtlar ve kuşlardan başka hiçbir şey kalmamıştı etraflarında. Genç ağaçların kökleri dışarıya çıkmış, her biri birkaç adım öteye savrulmuştu. 100 yılı deviren çınar ağacı ise yorgun fakat dimdik ayaktaydı. Kaç fırtına atlatmış koca gövdesi ve göğe doğru uzanmış dalları nesillere yol göstermeye devam etmeye kararlıydı.

***

Bu toprağın kederli çocukları hep gelip kucağında ağlardı. O koca çınarın kıymetini bilenler, her bir dalı, her bir yaprağı için ne fırtınalara göğüs germiş, ne baltaların önünde durmuştu. O kederli çocuklar güçlerini Cumhuriyet çınarının maziye uzanan köklerinden, umutlarını da göklere uzanan dallarından almıştı. "İstikbal göklerdedir." diyen atasının sözünü dinlemiş, kırılmış fakat hiç boyun eğmemişti. "Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur!" emrine itaat etmiş, şanını, şerefini, marşını dünyaya duyurmuştu. Bu koca çınarın gölgesinde yetişen çocuklar, karda, yağmurda, kavurucu güneşin altında, daima ileriye yürüyeceklerine her gün ant içmiş, bazıları -laf-ı güzaftan saysa da- varlıklarını çoktan Türk varlığına armağan etmişti.

Cumhuriyet ağacının gölgesinde büyüyüp, en yüksek dallarına tırmanıp ufka bakan Cumhuriyet çocuklarına selam olsun. Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene!

Şadiye Okur
16.10.2023



×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

LİNÇ EDİLMEK İSTENEN TÜRK MİLLİYETCİLİĞİ
EBEDİYEN CUMHURİYET!

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin