Feyzullah Abi'yi sokağın bitimine doğru köhne duvarların arasında kurulu salaş çay ocağının önünde gördüm. Geçirdiği onca yılın burukluğunu, mutsuz geçen evliliğini, anne karnında yedi aylıkken doğan ve hızlıca büyüyen, büyüdüğü oranda hayırsız çıkan evladını gözlerinin yaşını silerek anlatmıştı bana. Elbet ben de bir şeyler söylemiştim kendisine destek mahiyetli. Lakin bir psikolog gibi...
"Ne iş yapıyor?" diye gerek duymuyorsun sormaya, girip sosyal medya hesabına bakıyorsun ya da o bir şeyler yazıyor, yorum yapıyor, nokta koyuyor; gülen, ağlayan, sızlayan, elini açan, aşağı, yukarı, yana bakan emojiler bırakıyor meslektaşlarının veya beğendiği sayfaların gönderilerine... Okudukları okul, aldıkları diplomalar, sertifikalar; gezdikleri şehirler, ülkeler; içtikleri kahveler...
Sözüm bir yerlere çarpıp geri dönecek yine. Toprağa, suya, dağa, taşa ve deli deli esen rüzgârlara. Hızlandıkça yamaçlarda katılaşan, âdeta duvardan setlere dönüşen rüzgârlara... Önce bir şeyler akacak tepemden topuğuma, tane tane, çiy gibi... Metalden yağmurlar yağacak saçlarıma. Sonra o yağmurlar ter misali boncuk boncuk akıp gidecek benden. Üzerimde hiçbir şey kalmayacak tenimdeki ger...
"Ülkede her şeyin değiştiğinin ben de farkındayım da farkında ol(a)madıklarımın farkında değilim," dedi. "Yoğurdu sarımsaklasak da mı yesek" ya da ne bileyim, "Siz bizim Çekoslovakyasızlaştıramadıklarımızdan mısınız? gibi bir şey mi çıktı ortaya?"Ülkede bir şeyler değişecek diye çok şeylerin değişmesi mi gerekiyor?" diyerek farkına varamadıklarının "çok şeyler" olduğunu anlamasını sağlad...
Özenle beslediğimizi sandığımız inek bir gece rahatsızlanıp ölünce annem veryansın etti. Böğürdükçe kolonu boynuzlayarak sesini duyurmaya çalıştı zavallı hayvan. Ansızın uykusundan uyanıp odamın kapısını yumruklayan annem apar topar ahıra indi. Arkasından koşar adım yürüdüm. Ahırın ışığını yakmış, ineğin ağzına elini sokmuş, ağzının içinde bir şeyler arar gibiydi. "Tut da" dedi, "yana çe...
Dağ yamacının eteklerini kaplayan beton yığınları arasında kalakaldık. Sanki başımızı duvara çarparcasına acımasız sertliklerin arasından geçtik. Su, yalnızlık, şırıltı, verimli topraklar ve yağmurun her gün biraz daha yeşerttiği sahada olabildiğince huzurla dolmak mümkündü elbet, ama o beton yığınları yok mu, işte onlar girmeyecekti aramıza! Kayış kayış sırtımız, kolumuz ve yüzümüze çar...
Kim kimin dayısı, kimin emmisi
Bellidir ne yazık belli kimisi
Yoksulluk suyunda hayat gemisi
Batanın hesabı değil bu yumruk!