BEN KİMİM : ETRAFIMDA DÖNMEYEN DÜNYA

MyEmoji_20200303_002206_4728

Herkese selamlar. Kafamda " Atatürk mü ? Erdoğan mı? " serisinin üçüncü yazısını yazmak vardı. Fakat işler o kadar marjinalleşti ki kendi ülkemizi yeniden fethettik. Yönümüz zaten batıdan uzaktı ama bu sefer de ne idüğü belirsiz bir yöne çevriliyor. Birtakım örgütlü kişiler şu an Twitter'da Ayasofya'yı ve bir derginin hliafet çağrısını öne sürerek İslami devlet çığırtkanlığı yapıyorlar. Tuhaf, hakikaten tuhaf... O yüzden politik yazılar şimdilik kalsın.

Neyse biz konumuza geri dönelim. Önceleri kendimi başkaları için yaşamak isteyen biri olarak tanımlardım. Kişisel fikirlerimin ve zevklerimin önemsiz olduğuna dair bir sürü gösterge vardı. Ama bir o kadar da hayata karşı kaygısız, rahat ve sessiz tavırlar sergilerdim. Ders çalışmak gibi şimdilerde işe yaramayan bir keyfim vardı. 

2012 sonunda kendimi eğitim fakültesine atmıştım. Mimarlıktan keskin ve erken dönüşüm bende domino etkisi yarattı. Neyden keyif aldığımı anlamaya başlıyordum. Bahsettiğim bu tarihte 20 yaşındaydım! " God damned " demek istiyorum. Hollywood efektini bırakayım da şimdilerde o halime nasıl şaşırdığımı söylemiş olayım. 

Hayat bir anda istediğim yöne evrilince keşfim başlamıştı. Gerçi ben de bir bahtsızlık var. Ne zaman iç dünyama keşif yapsam ortalık karışır. Ya da ortalık karışınca kendimi keşfe çıkıyorum. O kadar da önemli değil belki de...O zamanlar karışıktı. 2013 yılına gelmeden fikri dünyam babam ve Afşin tarafından taarruza uğramıştı. Taarruza uğrama deyimini mübalağa yaparak söylüyorum. Aslında şekillenmeye başlayan fikri dünyam o zamanları bir kalıba ihtiyaç duyuyordu. Onlar da geçmişin ve zamanın ruhunun etkisi yüzüne öyle düşünmüşlerdi. Çünkü o zamanlar şimdikine benzeyen otoriter bir hava seyrediyordu. Türk olmak gibi bir sorunun varlığı dillerden dile dolaşıyordu.

Yani böyle bir kimlikle ortaya çıkmak hakaretin sebebi oluyordu. Böyle bir ortamda şimdilerde bana çocuksu bir hayal gelen muhafazakar - milliyetçi görüşü benimsemiştim. Muhafazakarlık aslında klas bir ideolojidir. Bir önceki dönemin kazanımlarını koruma adına hareket eder. Ama Türkiye'de muhafazakarlık algısının işaret ettiği şey aslında tutuculuktur. O dönem Türk kimliği aşağılandığı için bu tutucu tarafı görmekte zorlanıyordum. Terör örgütleri, cemaatçiler, huysuz yaşlı amcalar ve güç meraklısı birkaç kitle Türk kimliğini kuşatarak sanki boğmak istiyorlardı. 15 Temmuz'a kadar sürecin böyle devam ettiğini herkes bilir.

Peki neden bu ideolojik tarafımı sizlere aktarıyorum? Başlıkta ne yazdığını hatırlayın. Kendi keşfime başlamışken yine dünyayı etrafımda değil olan bitenle döndürüyordum. Ne fedakarlık ama ! Türkiye'de politika yatak odalarımıza bile girmemiş olsaydı keşfim bu kadar uzun sürmezdi.

Ya şimdi ne oluyor? Ben neyden hoşlanır hale geldim? Düşüncelerimle insanlara neler aktarmak istiyorum?

Üniversite hayatım ne kadar politik bir rüzgarla dönüyor olsa da kişisel zevklerimi açığa çıkarmayı başarmıştım. Renkli ve hareketli bir zeminde dans ediyor gibiydim. Okulda arkadaşlarımla kahkahalar atıyor, birkaç güzel kızı kesiyor ve her konu hakkında yargılayıcı bir havaya bürünmeden atıp tutuyorduk. Sınıftan arkadaşlarım benim yanımda çekinmeden rahatça konuştuklarını hatırlıyorum. Sen bizi yargılamazsın lafını kaç kere duyduğumu söyleyemem. Bu sayede birçok arkadaşımın özelliklerini, düşündüklerini, hayatlarını öğrendim. Okuldan sonra eğer evde oturmayı kararlaştırmamışsak mutlaka kültür - sanat etkinliğinde var olurdum. Arkadaşlarım gelmek istemezse tek başıma gitmek gibi kimsenin yapmayacağı bir şeyi yapardım. Tek başıma sempozyumlara, panellere, seminerlere, tiyatro oyunlarına ve sinema filmlerine giderdim. Geceleri kitaplar açar ve harıl harıl okurdum. Okuma yapmadığım zamanlar gençlik kütüphanesi olan "wikipedia'ya " takılırdım. Evden çıkmazsam dizi ya da film izleyerek fikir dünyamı genişletmeye çalışırdım. Bugün telefonun üzerinde elimi gezdirerek yazdığım bu satırların gücünü o zamanlara borçluyum. Kayseri gibi asosyal ve tekdüze bir şehirde kendi devrimimi gerçekleştirmenin mutluluğu içerisindeydim. Özlemek konusunda haksız değilim değil mi?

Etrafımda dönmeyen dünyayı eksenine oturtmak bu yaşımı buldu. Diyorum ki bir sonraki yazıda bunu yapayım. Geçirdiğim büyük buhranla birlikte yıldızların ve mavi gökyüzünün tadına nasıl vardığımı anlatırım. 

O zamana kadar baskıyı üzerinizden atın. 

Kendinize lütfen iyi bakın...

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Atatürk Düşmanlarının Hilafet Hayali ve Halifelik ...
BİZİZ!

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin