İYİ PARTİ TABANI HEM MESAJ ALDI HEM MESAJ VERDİ

İYİ PARTİ'nin başkanlık divanını; ahde vefayı ve ete kemiğe bürünmesinde emeği olan öncülerin bugün ne konumda olduklarını dikkate alarak değerlendirdiğimizde tabanın tatmin olmadığını gösterilen tepkilerden anlayabiliyoruz.

Meral Hanım, Koray Aydın'ın parti üzerindeki taban olarak bir türlü anlamlandıramadığımız tahakkümünü kırmayarak, belki de kıramayarak bir anlamda otoritesini Koray Aydın ile bütünleştirerek paylaşmayı uygun görmüş olabilir. 

Partinin kuruluş aşamasında heyecanın oldukça yüksek, teveccühün %20'lerde olduğu bir süreçte; muhtemelen teşkilâtlardan sorumlu olma koşulu ile gelen Koray Aydın'ın katılımı ile bu olumlu sinerji sürekli irtifa kaybetmişse; bizlerin taban olarak 20 Eylül tarihli olağan kongre sonrası beklentimiz; Koray Aydın'nın gölgesinin düşmediği, hatta etkinliğinin ve yetkinliğinin minimize edilip, Meral Hanım'ın da buna mukabil kongreden daha da güçlenerek çıkacağı şeklindeydi.

Koray Aydın'ın parti üzerindeki etkinliğini ve yetkinliğini sürekli artırarak muhafaza etmesine mukabil tabanın buna razı olmadığını her vasile ile tepkisini ortaya koyarak dile getiriyorsa; "Koray Aydın" vesayeti şeklinde partinin kurumsal kimliğine oturan bu çelişkiden mütevellit güvensizlik düğümünün çözülmesi gerekliliği bir sorun olarak devam edecek gibi gözüküyor.

İYİ PARTİ camiası olarak şunu çok iyi biliyoruz ki; parti Meral Hanım veya Koray Aydın istedi diye kurulmadı biz istediğimiz için kuruldu. Yani "Cesurlar Hareketi"nin paydasında hepimiz hissedarız. Koray Aydın "Hareket" kısmına katılmış olabilir ama "Cesurlar" kısmı bence tartışılabilir. Koray Aydın'ın Meral Hanım ile ilgili düşünceleri netleşene kadar bizler "Cesurlar Hareketi"ne hayli yol aldırmıştık. Öyleyse; İYİ PARTİ üzerinde bu kadar etkin ve yetkin olması ne kadar hak. İşte taban bunun cevabını bulamadığı gibi yetmeyip Meral Hanım da tekrar tekrar aynı görevi kendisine tevdi etmesi zihinleri bulandırıyor. Eğer taban olarak Koray Aydın'dan çok çok önce kendisine yapılan haksız ithamlar karşısında hiç tereddüt etmeden masum olduğuna inanarak tüm algı operasyonlarına göğüs germişsek; Meral Hanım'ın tepkilerimizi anlamasını ve dolayısıyla da bu tepkilere anlam kazandırmasını beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Yaşanan bu iç meseleleri bahane edip "Bizden bu kadar" diyerek yeni bir savrulmayı yaşamanın gereği olmadığı gibi pratikte de bir anlamı olmaz. Tasvip etmediğimiz bu hal ve gidişattan cesaretlenerek, küskünleri devşirip başına bilmem ne"...Hareketi" şeklinde bir ifade konarak çeşitli oluşumları kurgulamak, olsa olsa bir başkasının baş olma egosunu tatminden öteye gitmeyecektir. Çok garip olan da; ayrışma ve kopmayı körükleyenlerin partinin kuruluşunda hatta vekil adaylıklarında önemsenip kendilerine değer verilmiş isimler olmalarıdır. Amma velakin ne umup ne bulmuş olmalılar ki; partinin sahipliğini Meral Hanım veya Koray Aydın'dan oluşan üç beş isime bırakarak adeta "Düşün gelin peşimize, bir başka diyara göç eliyoruz" hissiyatı ile bir anlamda rahmetli Ozan Arif'in dediği gibi "Sütünü döken inek" misali faydasız ve anlamsız bir çabanın teşvikini marifet sanıp ortaya koyuyorlar. İtibar göreceklerini de sanmıyorum. Varlıkları; "Muktedirler" tarafından finansa edilen bir kaç toplantıdan öteye gitmeyecektir. 

Türk siyasetinde çok bölünmüşlüğün bir başka nedeni de siyasi partilerde bir şeylere itiraz edenlerin emeklerinin gasp edilmesi karşısında gaspçılarla mücadele etmeyi değil olanlara razı olup çekip gitmenin tercih edilmiş olmasıdır. "Cesurlar Hareketi" ve onun devamında İYİ PARTİ olarak çok şeyi başardık. Belki de sıra geldi her vesile ile parti içi mücadelelerin bölünmelere neden olmadan en demokratik yarışlarla yapılması örneğini sergilemeye. İnşallah bunu da başaracağız.

Tüm cumhuriyet değer ve kazanımlarını iğdiş edip, tüm milli refleksleri duyarsızlaştırıp, milleti birbirinden nefret eden iki farklı cephe haline getiren ve bunun vesayetini tek adam iradesi ile "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi" olarak yerleştirmek isteyen cumhur ittifakının; akıbetini kestiremediğimiz bir bilinmezliğe doğru sürüklenen ülkemizin istikbaline müdahale için İYİ PARTİ'nin daha da güçlenerek varlığını sürdürmesi zorunlu bir ihtiyaçtır.

Not: "MHP'de bunu niçin yapmadınız" diyenlere ise sözüm "Olamazdı, çünkü MHP devletleştirilmiştir de ondan"

CHP milletvekili diplomat kökenli Ünal Çeviköz gafı

Bence Ünal Çeviköz milletvekili olduğunu unutup, esas işi diplomatlığını hatırlayarak o minvalde bir söylenti üzerinden yorum yapmış, siyasetin kirli girdabına takılabileceğinin hesabını yapamamıştır.

Çeviköz ne demişti; '' Maalesef Türkiye'den Azerbaycan'a silah yardımı yapıldığı ve söylentilere göre cihatçı grupların da Azerbaycan'a gönderildiği ifade ediliyor."

Cümlesine "Maalesef" sözü ile başlamasının nedeni; muhtemelen içine düştüğümüz Suriye bataklığı, Mısır yanlışlığı, PYD'ye ısmarlanan lahmacunlar, verilen papaz, verilen fetöcü Nasa görevlisi, Doğu Akdeniz ve Libya'da ne kazanıp, ne kaybettiğimizin belirsizliği vs. şeklinde uzayıp giden dış politika yanlışlarına bir yenisinin daha eklenmiş olması düşüncesinden hasıl olmuş yanlış bir beyan.

Çeviköz o sözünü Rusya faktörünü dikkate alarak söylediğini düşünüyorum. Çünkü Ermenistan Karabağ'ı Rusya'nın desteği ile işgal etti ve otuz senedir Karabağ işgal altında. Bugün de bir benzer sürecin yaşanması durumunda Azerbaycan açısından nelerin olabileceğini düşünmek bile istemem, Çeviköz de düşünmek istemediğinden böyle bir refleks göstermiş olabilir.

Her tarafımızda bir tek dostumuzun kalmadığı ve bundan kaynaklı sıkıntılara karşı zor ekonomik şartlarda mücadele verirken; Rusya gene Ermenistan'ın yanında olursa, Azerbaycan'a silah yardımımız hangi düzeyde ve de Rusya ile baş edebilecek düzeyde olabilir ki. Dolaysıyla şu anda Rusya'nın işin içine dahil olmasına vesile olacak gerekçeler yaratmamak lazım dır.

Çeviköz'ün diplomat gözü ile değerlendirmesi doğru olabilir ama siyasetçi gibi sesli düşünmesi yanlış olmuştur. Aklına gelen çekinceleri eski bir diplomat olarak hükümete de bildirebilirdi. 

Dış siyaseti iç siyaset üzerinden okuma; hele ki bir de CEHAPE diyerek başlayan cümleler kalabilmenin doyulmaz hazzını yaşama isteği varken; hiç kimse Çeviköz'ün ne demek istediğini anlamaya çalışmayacaktır.

Ben her şeye rağmen Çeviköz'ün "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenlerin yetiştirmesi olmadığı için kendisine güvenebilirim. Zihninden geçirdiği çekincelerle kurduğu cümle amacını aşarak saçma sapan bir boyuta bürünerek yansımıştır. Tecrübeli bir diplomatın emekliliğinde, bir dedikodu üzerinden gaf düzeyinde yapmış olduğu değerlendirme tarihe geçecektir. Bu gaf üzerinden CHP'ye CEHAPE demeye de devam edilecektir şüphesiz.

Yine aynı tekrar ''İdam geri gelsin''

Siyasiler idamın lafını ederler ama hiç bir zaman da getirmezler. Hep şunun hesabını yapacaklardır; "Ya keser döner, sap dönerse..."

Siyaset kurumu kendisine ne kadar güveniyor ki. AKP demeyecek mi "Zamanında bütün hareket alanlarında istediği manevraları yapma şansını verdiğimiz fetö az kalsın alayımızı ipe götürecek, Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile vatan hainliğinden tutuklanan insanların çoğu idam edilmiş olacaktı"

Cumhur ittifakının idam muhabbeti gündemi perdeleme ve aynı zamanda gaz alma seanslarıdır. Her seçim arifesinde şahıslara karşı işlenen suçları affetmek gibi alışkanlıkları terk etsinler yeter. 

İdam; hak edenin kurtuluşu oluyor bence. Kravat taktı şu kadar indirim, sinek kaydı tıraş oldu bu kadar indirim, ütülü elbise giydi bilmem ne oranında indirim denirse ve şu kadar yattı alalım onu açık ceza evine deyip sonra da firar ettirip yeni bir can almaya fırsat verilmesin o da yeter.

Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Menzilci Bir Hekimin Saçmalıkları...
MÜMTAZER VE MEHMET ALİ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin