FATİHA OKURSAK...

FatihaOkumakMi

[Makaracıların Efendisi "Bunlar Fatiha okumasını bilmezler" demişti bir zamanlar.
Yıllar önce (henüz Müslüman sayılırken) yazdığım bir notu güncelleyerek ilginize sunuyorum.]

FATİHA OKURSAK UYUŞUKLUĞUMUZ GEÇER Mİ? 

Eskiler, "Kur'an'ın özeti" derler Fatiha için. İslam'ın bütün temel ilkelerini içerir anlamında...

"Gece ve gündüz Fatiha Suresini okuyan kimseden tembellik, uyuşukluk gider." Rivayet odur ki bu bir hadis. Bu hadisi yıllar önce okumuş biri olarak uzun süre ben de uyguladım, namazda okunan Fatihaların dışında... Ancak ne tembelliğim ne de uyuşukluğum geçti. Bunun uydurma bir hadis olduğunu düşündüm; olsa olsa Peygamber adına uydurulmuştu. Sonra eğer uydurma ise, aslında Müslümanları tembelliğe ve uyuşukluğa sevk etmek için ustaca uydurulmuş olduğunu düşündüm. Sonra, eğer doğrudan bir hadis ise, ustaca yanlış okunması için tahrif edildiğini düşündüm. Sonra ister uydurulmuş olsun, ister gerçekten Peygamber söylemiş olsun, önemli bir söz olduğuna, ama yeniden yazılması gerektiğine kanaat getirdim. Cümlede eğer gerçekten "okuyan" diyorsa, bunun, bugün kullandığımız anlamda bir okumak olmadığını, olmaması gerektiğini düşündüm. Sonuçta ortaya şöyle bir cümle çıktı: "Gece ve gündüz Fatiha Suresini tatbik eden kimseden tembellik, uyuşukluk gider." Bu cümle, daha geniş anlamıyla aslında şu demekti: "Fatiha Suresini idrak eden kimsede ne tembellik, ne de uyuşukluk olmaz."

Şüphesiz böyle okumanın varacağı yer "DUA EŞİTTİR EYLEM" denklemidir.

* * *

Kelimeler ve kavramlar zaman içinde şekil ve anlam değiştiriyor, anlam kaymasına maruz kalıyor; bunu doğal bir süreç kabul etmek lazım herhalde. Ancak bazı ustalıklı anlam kaydırmaları vardır ki, bunlar bütün anlamı değiştirir, hiçleştirirler. Böyle olunca da, örneğin mustaz'afların, yani ezilenlerin, sömürülenlerin kıyamı (ayaklanması) Güneşin Batıdan doğacağı bir Kıyamete dönüşür; Musa'nın asası (yani isyanı) elinde hokus pokus yaptığı bir sopaya dönüşür. İsyan (asa) şahsiyeti oluşturamayan bireyler ve toplumlar, hep olağanüstü güçleri olduğunu varsaydıkları bir kurtarıcı beklerler. Şeyhlerden, seyyidlerden, yatırlardan medet ummak, asayı sihir yapabilen bir sopa zannetmek, ulvi şahsiyetler keşfedip durmak hep korkak ve şahsiyetsiz olmanın neticeleridir (Mehdi inancı nasıl bir inanç kabul edilmelidir mesela?). Böyle bireylerden müteşekkil toplumlar da, doğal olarak şahsiyetsiz dinî inançlar ve kurumlar inşa ederler.

Sınırlı mı sınırsız mı henüz bilmediğimiz ve belki de hiç bilemeyeceğimiz bir Tanrı'ya imanı, bir şahsiyet inşasından öte, Tanrı'nın söylediğini ona geri söylemek zannedenlerin, yalakalık yapıldığında olan biten bir şey zannedenlerin temel yanılgısı şu çelişki olsa gerek: Vahiy, insandan Tanrı'ya yönelen bir eylem değildir; tersine, Tanrı'dan insana yönelir. Bunu tersine okursak; Tanrı'dan geleni O'na tekrarlamak bir sonuç doğurmaz; yapılsın diye söylenmiştir, yani aslolan eylemdir.

Şimdi; Fatiha'nın "Hamd, alemlerin Rabbi Allah'adır!" başlangıcındaki hamdı, minnet ve mülkiyet duygusuna bir reddiye ve egemenlere başkaldırının bir girişi saymayıp verilen nimetler için bir yalakalık başlangıcı saymanın şahsiyetli bir inanç temeli oluşturmadığını düşünüyorum.

Birileri açlıktan ölürken, "ne güzel rızıklar tattırdın bize" demek anlamına geliyorsa eğer, Allah'ın adil sıfatına halel getirmenin de ötesinde bilinçdışı yalakalığın, bencilliğin, çıkarcılığın tavan yapmasıdır. Neticede bu da bir egemene tapınma kültürüdür. Adı Allah, Tanrı, Hüda, Mevla, God, ne olursa olsun, neticede bir menfaat için tapınmadır. Hele bu tapınmayı, huriler ve altından şarap nehirlerinin aktığı Cennet için yapmak şahsiyetsizlik oluşumunun en önemli örneğidir.

Ahlâk anlayışını cinsel imge ve simgelerden öteye geçirememiş insanlar zevk ü sefa içinde yaşayacağı bir Cennet umma adına ritüel ve şükür döngüsünü devam ettirirken toplumsal, siyasal ve iktisadi hayatta "hamd"ı idrak edememişse adı Allah da olsa, God da olsa, Rab de olsa gerçekte bir puta tapıyordur. Oysa iman, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir şahsiyet inşası olsa gerektir; değilse kandırmaca ve putperestliktir.

* * *

İnsanlara toplumsal, siyasal ve iktisadi statülere göre değer biçildiği bir anlam ve eylem dünyasında Tanrıya tapınmak, o Tanrının adı ne olursa olsun bir puta tapmaktır. Oysa Fatiha; toplumsal, siyasal ve iktisadi statülere tapınmanın yanına bir de dinî statüler inşa edip tapınmanın tam bir reddiyesidir!.. Va'z ettiği şey, bilinmeyen yeni bir put için yeni tapınma biçimleri bulunduğunu haber vermek değil, egemenlere reddiye sunarak kıyam[et] (ayaklanma) ortamını önce kafalarda hazırlamaktır.

Kul Nesimi'nin deyişiyle, "Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem" fiilidir. Bir söylem değil, bir eylemdir.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Vedâ Vakti
​TÜRKİYE SOSYAL DEVLET Mİ?

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin