ÇAYIR KEYİF...

bing-swarley-cayirkopekleri-17

I

İsteseydim eğer…
Bir parça kek, ucuz bir plastik tabakta.
Ve bir şekersiz çay, kartondan bardakta…
Eh.. bir de sen olunca şöyle yanımda…
Yeter de artardı boş şeylere mutlu olmak için…
Ne olacak yani, herkes gibi biz de hiç el sürmezdik.
Öyle ya; ne gerek var, beyin yorup düşünmeye?

Gıcır gıcır dururdu kitaplar, ilk günkü raflarda…
Biz demlenirdik yudum yudum, bardak bardak çayda.
Keke boğulurduk,
Çaya boğulurduk,
Çay da bile boğulurduk.
Ve Papaz kaçtı oynardık kıraathanelerinde.
Kek, ıslak ve üzümlü…
Sen ve ben, bir sevinçli- bir hüzünlü…
Sen söylerdin manzaraya karşı,
Ben dinlerdim…
Sana sessizce yarenlik ederdim…

II

Kendime bile hayrım yok bilirsin, yani derde derman bekleme.
Yaralı parmağa merhem olamam…
Amma hüznünü bastırıp göğsüme,
Kafamı sallar mimik de yapardım;
Kur'u sıkıca bir yere bağlayıp…
Belli mi olur, bakarsın aşka gelir
Bilmem kaçıncı kere planlar yapardık.
Alfabenin yumuşak g dâhil bütün harfleriyle.
Buzdolabı, fırın taksitlerinden başlayıp…
Ev kirası filan…
Derken bir bardak sallama çayda boğulurduk icabında
Ve açılmayan şemsiyenin sebebi olurdu yine dış güçler…

ııı

Gördüğün gibi,
İsteseydim eğer…
Biz de boş-beleş hayaller kurardık…
Ay'a köprü olur, yol olurdu uçuk-kaçık …
Parayla değil ya;
Ara sıra kek, börek, simit toplardık
Duble asfalta dikili gazoz ağaçlarından…
Saçmalıkları alkışlar,
Anlamsızlığa anlam yüklerdik,
Ödünç yüklemler alırdık komşudan…
Özne hep biz olurduk.
Yarım yamalak bildiğimiz manevi âlemde.
Akıla kafa tutup dönüp dolanırdık kendi eksenimiz etrafında,
Fakat saat yönünün tersine tersine…
Yakıtı hiç bitmeyen yerli ve milli uçağımızı ararken gökte,
Papazı bulmuşuz ne gam…
Sekerek yürürdük,
Kekerek yürürdük;
Tükürme özgürlüğümüzü bol bol kullanıp memleket sokaklarında.
Hatta yuvarlanırdık bazen,
Borca batmış millet bahçelerinde.
Beraber ıslanırdık, McKinsey'in
Çisil çisil yerli ve milli ahmakıslatanlarında…

IV

İsteseydim eğer…
Bir bardak bedava çay, bir parça ucuz kek
Dünya bizim etrafımızda dönerdi vallahi bir tek…
Bize neydi patates-soğan,
İşsizlik ve azgın dolardan…
Bize ne açlık seviyesinde dolaşan, karnı sırtına yapışmış adamdan…
Bir kere patates yemeyelim canım,
Varsın soğansız olsundu aşımız…
Susardım yanlışlara, ağrımazdı hiç dişimiz…

V

Şimdi benim de demir almak zamanım geliyorken ömür adlı bu limandan,
Fonda, "Beyhude geçti yıllar" çalıyor Barış Manço'dan…
Durdum…
Dinledim…
Ve şöyle bir baktım da maziye.
Sahi, beyhude mi geçip gitti yıllar; ömrümden?
Duble duble dururken önümde, fırsat reyonları…
Hayır...
Asla...
Çünkü hür irademle kendi tercihimdi;
Doğruluk terazisinde taşlı, dikenli ve ıssız yollar…
İsteseydim eğer, ben de bilirdim testi testi doldurmayı;
Kaynağına bakmadan her çeşmeden akan suyu.
Dedim ya kendi tercihimdi:
Evlatlarıma bırakacağım tertemiz bir ad
Ve yalnız...
Belki yapayalnız ama başı dik, şeref dolu bir hayat…

18.10.2018

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

ANDIMIZ GELİYOR MU?
RUM MEYHANESİ RÜYASI

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin