DESTİ KEBABI

Henüz yerli ve millî uzay gemimiz icat edilmeden ve Ay'a yapılacak olan dört şeritli yolun projesi bile çizilmeden öyle bir uçtular, öyle bir yükseldiler ki içinden çıktıkları toplumun sosyolojisini ve ekonomisini göremiyorlar.

Aşağılık kompleksinin getirdiği bir yükseklik hastalığından mustaripler ama hasta olduklarını kabul etmiyorlar, haliyle tedavisi yok.

Fazla peynirden mi yoksa pudra şekeri etkisi mi bilmiyorum ama düne kadar bu durum sadece seçilmiş ve kadrolu AKP'lilerin hastalığı sanıyordum. Meğer zamanla başka başka ortamlardan gelip sarayda, kapıcı, badi gard, temizlikçi, bahçıvan, odacı vb kadrolarında "mevsimlik işçi" olarak iş başı yapanlar da bu hastalıktan fena etkilenmiş.

Gazı alan uçuşa geçiyor…

Öyle ki, kendini Türk Milliyetçisi olarak niteleyen ancak Türk Milliyetçiliğinin, hangi etnik köken ve dini inanca sahip olursa olsun bu ülkeye yürekten bağlı herkesin her türlü hakkını-hukukunu araması ve teslim etmesi gerektiğinin idrakinde olup olmadığından şüphelendiğim bir arkadaş ne Termosfer bıraktı ne de Ekzosfer; alayını deldi geçti.

O şimdi, "destisi elinde" cerbeze halinde güneşe uçuyor…

(Kenan Temiz'e rahmet olsun)

***

Aslında Barış Manço misali, "içi boş destinin aramızda yeri yok" diyerek elimin tersiyle sert bir tokat atıp duvara fırlatmam lazım ama şiddete şiddetle karşı olduğum ve sevgiyi öncelediğim için ve yine yazının vesilesi kendisi fakat hedefi bir şekilde değişim geçirip içinde yaşadığı toplumu unutarak arkasını dönüp yabancılaşanlar olduğu için birkaç kelam ile şaplaklamayı uygun gördüm.

Lütfen, "Destici sana söylüyorum, naylon ibrikçi sen anla!" şeklinde okuyunuz.

Evet, bu yazının konusu ekonomik tasarruf gurusu Sayın Destici ve bütün olarak kestirdiği kuzusu gibi görünse de aslında, köklerini unutup içinden geldiği topluma ve değerlere yabancılaşanlar ve maalesef yabancılaştıklarının farkında olmayıp hâlâ yerlilik ve millîlik edebiyatı yapan herkestir…

Ambalajı Türk, içi çöl bedevisi olanlardır…

Karpuz ile bir genetik yakınlıkları olmadığı halde dışı yeşil, içi kırmızı olanlardır…

***

Yani demem o ki, destek verdiği hükümetin yirmi yıldır yaptığı yanlış ve inat politikaları yüzünden her geçen gün fakirleşen, çalışan nüfusun yarıdan fazlası asgari ücrete talim eden, genci yarına dair hayal bile kuramayan, emeklisi evine ucuz ekmek götürebilmek için halk ekmek büfeleri önünde saatlerce kuyruk bekleyen insanlara tasarruf tedbiri olarak, kasaptan yüz liralık et almak yerine gidip bütün kuzu kestirmeyi tavsiye etti.

Bey efendi öyle yapıyormuş…

Kendisini bulunduğu makama taşıyan insanların açlık sınırının bir parmak üzerinde yaşam mücadelesi verdiğini ve insanların hava kararınca pazardan artık sebze topladığını bildiği halde bunu söyleyebildi. Aslında niyet kötü değil; ülkenin ekonomik kriz yaşadığı şu dönemde kendince tasarruf önerisinde bulunuyor ama toplum gerçeklerinin ve bu topluma nasıl yabancılaştığının da farkında değil…

Böylece, "Boynuz kulağı geçer" deyimi bir desti dolusu laf kalabalığı sayesinde bir kez daha anlam buldu…

***

Ne saraymış arkadaş!

Erişebilen, "nefis" diyor, erişemeyen, "murdar" …

Liboşlar, orta yolcular, her dönemin yağcıları ve yalayıcıları tamam da bizim kuzucu beyefendinin bile, "mevsimlik işçi" statüsüyle saraya girdiğinden beri yürüyüşü değişti. Adamın davası Türk Milleti sanıyorduk meğer kuzu milletiymiş; kuzuyu yedi milleti unuttu…

O yüzden kuzu etini, daha pahalı olduğu için ancak hali vakti yerinde olan insanların yiyebildiğini, fakirlerin ise imkân bulurlarsa dana eti veya eti sıyrılmış kemik almaya çalıştığını göremiyor. Kuzu eti yiyenler ile eti sıyrılmış dana kemiğine bile zor ulaşanlar arasındaki ekonomik uçurumu bile fark edemiyor. Çünkü öz hakiki gerçek AKP'lilerden daha yükseğe uçmuş bir vaziyette ve neredeyse Maria Antoinette'nin Türkiye şubeliğine aday olacak. O şekilde bütün kuzu veya dana alıp kesebilenlerin köyün ağası olduğunu, marabanın bunu hayal dahi edemediğini unutmuş.

Herkes destici pehlivan değil ki, bir oturuşta kuzuyu götürsün…

Bilmiyor ya da bilmek istemiyor ama ahali bir tavuğa yedi kişi giriyor; çöpe atılan ayakları alan insanlar biliyorum yahu! Bütün tavuk alabilen bile parmakla sayılabilecek kadar azaldı, memleket sathında…

Ama elbette son yıllarda girip çıktığı ortamlarda bütün kuzu, bütün dana, havuduyla deve ve hatta ülke komple götürülüyor…

Haliyle Türkiye ahalisini de, saray gettosundaki kazancı her türlü garantili ak müteahhitlerden, üç beş yerden maaş alan sözüm ona çok dindar siyaset simsarlarından, vatandaşa cennet olarak yoksulluğu tavsiye ederken kendisi oturduğu yerde Karun gibi zenginleşen tarikat şeyhlerinden, garibanın KPPS'de 91 puan alan pırıl pırıl ve yetenekli evladını, "mülakat" adlı kıl testeresinde doğrayarak yerine kendi embesil çocuğunu amir, memur, bürokrat, öğretim görevlisi yapan hayâsızlardan, bir makama gelince elinin ulaşabildiği her masaya aile efradı ve parti yandaşlarını oturtan ve bu sayede paraya para demeyip koltuk bazasından, ayakkabı kutusuna kadar Dolar istif yapan paragözlerden mürekkep sanıyor.

Belki artık, kendi destisi de kapağına denk, kulaklarının trompet çalışı ondan…

***

Ama biz, zorlama saray müziğine değil, öz kültürümüzün ürünü olan Türk Halk müziğine aşinayız…

Onun içindir ki, yüz- yüz elli yıl önceki besleme Osmanlı saray şairlerini bilmeyiz ve benimsemeyiz ama sekiz yüz yıl önceki Yunus'u asla unutmayız. Dört yüz yıl önce yaşamış olan Karacaoğlan, üç yüz yaşındaki Dadaloğlu baş tacımızdır…

Yani öyle her sıkıştıklarında ortaya attıkları, "Beyaz Türkleri", "Cilalı Türkleri" bilmeyiz; işimiz de olmaz…

Biz, Karabudun'uz..

Biz, pazar günleri öğleden sonra rahmetli Hikmet Şimşek yönetiminde zorla dayatılan, "Pazar Konseri" saatinde televizyonu kapatıp çocuklarına naylon leğende sırayla haftalık banyo yaptıran annelerin çocuklarıyız. Ve şimdi, kafamızda hep bir hatırası olan o meşhur banyo tasını sandığa vuracağımız günü bekliyoruz…

***

Kime konuşuyorum ki arkadaş!

Sarayın okunmuş suyundan içerek başka bir evrene akmış olan adamların, kasaptan yüz liralık avuç içi kadar et alarak doyumsuzlukta zirve yapmış olan iştihalarının teskin olacağını düşünmek saçma zaten. Elbette yerine ve mevsimine göre bazen kuzu kesecekler bazen dana.

Tabi sen koyunlukta ve sığırlıkta ısrar ettikçe…

11.01.2022 

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

​KUZU, KUZU MEEEEEE...!!!
GÜÇLÜ BİR ÇIKIŞ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin