“Türkiye Selçuklu Devleti’nde Kumaşın Farklı Kullanımına Dair”

Kumaş, yün, keten, ipek ve pamuk gibi malzemelerden dokunan her türlü materyale verilen genel bir isimdir. İnsan vücudunun örtünme, korunma ve güvenlik ihtiyacını sağladığı için geçmişten günümüze insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır.

Yeme, içme, barınma kadar insan bedeni açısından elzem olan bu malzemenin sosyal, ekonomik, siyasal ve askerî hayattaki kullanımlarının yanı sıra kaynaklarda en çok geçen isimleri üzerinde durmaya çalışacağız.

Kumaşın matem alâmeti olarak kullanılması:

Beyaz renk, Türkiye Selçuklu Devleti'nde Abbasi hilafetine (750-1258) olan bağlılığı yansıtması bakımından matem rengi idi. Bu nedenle yas törenlerinde sultanlar beyaz atlas giyerlerdi. Meselâ, babası I. Alâeddîn Keykubad'ın vefatından (1237) sonra sultan ilan edilen II. Gıyaseddîn Keyhüsrev (1237-1246), ertesi gün taziye törenine katılarak beyaz atlas giymiş, bütün emirler ve askerler de elbiselerinin üzerine gaşiye adı verilen beyaz örtüler çekmişti. Ahmet Eflâkî'nin verdiği bilgiye göre de, Konya'da matemliler hindibârî'den hazırlanan bir elbise giyerlerdi.

Bunun yanında bazı önemli günlerde süsleme amaçlı olarak minarelere kumaş bağlanmasının yanı sıra bazen de matemi yansıtmak için siyah kumaş bağlanırdı. Meselâ, Gazan Han ölünce (1304) minarelere siyah bezler asılmıştır.

Süsleme Olarak Kullanılması:

Sultan I. İzzeddîn Keykavus'un ölümünün (1220) ardından kardeşi I. Alâeddîn Keykubad tahta çıkmak için tutuklu bulunduğu Malatya'dan hareket edip önce Sivas'a oradan Kayseri'ye ve daha sonra da Konya'ya hareket ederek şehre geldiğinde halk yeni sultanı karşılamak için kalenini şerefelerini her türlü yıldızlı ve ipekli kumaşlar ile süslemişti.

Mevlana Celâleddîn'in çocukları Baheddîn Velet (7 yaşında) ile Alâeddîn (6 yaşında) Karahisar-ı Devle'de Kale Muhafızı Gevhertaş tarafından sünnet ettirilmiş ve düğün yapılmıştı. Bu tören sırasında yine bütün kale nefis kumaşlar ve silahlarla baştan aşağı süslenmişti.

Sultan I. Alâeddîn Keykubad (1220-1237) zamanında Suğdak ele geçirilip tüccarların şikâyeti karşılandıktan sonra kılınacak ilk Cuma namazı için her renkte kıymetli kumaşlarla donanmış (adeta ilkbahar gibi süslenmiş) bir minber yapılmıştı.

Hediye ve Rüşvet Olarak Kullanılması:

Sultan Rükneddîn II. Süleyman Şah (1196-1204), kendisini öven Zahireddîn Faryabî'nin "nur" redifiyle yazdığı kasideyi okuyunca bu ünlü İranlı şaire altın işlemeli, atlas, pamuklu, sakilatun Attabî, kumaşlarından oluşan elli takım elbiseyi hediye etmişti.

Anonim Selçukname'nin kaydına göre ise Fahreddîn Kazvînî (1283) Konya'ya gelince şehrin uluları, onu ziyarete giderken elbiselik kumaş, bal mumu ve kuzu hediye götürdülerse de o kabul etmemiştir.

Sultan III. Alâeddîn Keykubad (1298-1302)'ın Osman Bey'e gönderdiği hediyeler arasında Diba-yi Rumî (Selçuklu Dibası) de yer almaktaydı ve bu kumaş adının Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla kadar kullanıldığı bilinmektedir.

Kronolojik olarak Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra Anadolu'ya gelmiş olsa da adı geçen devletin uzantıları ya da devamı niteliğindeki beyliklerin hâkimiyeti sırasında bölgeye gelen İbn Battûta, İzmir'e vardığında oranın hâkimi olan Umur Bey kendisine "kemha" denilen bir tür ipekli kumaştan yapılma iki kat elbise verirken Şeyh İzzeddîn'e de meleff (İtalyanların Amalfi şehrinden alınan bir ad), Mer'azz, Kudusî ve Kemha cinsinden top top kumaş hediye ettiği bilgisini vermektedir. Yine İbn Battûta, Bergama hakkında bilgi verirken buranın hâkiminin kendisine "kudusî"'den yapılmış bir elbise takdim ettiğini, Ayasluk (Selçuk)'tan bahsederken de bölgenin hâkimi olan Aydınoğlu Muhammed'in oğlu Hıdır Bek'in kendisine "nah" adı verilen sırma işlemeli, ipek elbise hediye ettiğini kaydetmektedir.

Günümüzde olduğu gibi geçmişte de bazen bir işin gerçekleşmesi, itaat ya da bağlılık sağlamak için de hediye, başka bir ifade ile rüşvet verilirdi. Meselâ, konuyla ilgili olarak İbn Bîbî'deki şu örneği verebiliriz; Türkiye Selçuklu Devlet erkânı tarafından İstanbul'da bir çeşit sürgünde bulunan I. Gıyaseddîn'i ikinci kez saltanata davet ile görevlendirilen Hacib Zekeriya durumu tebliğ edip, Keyhüsrev'in Konya'ya ilerlemesini sağladıktan sonra sultanın çocuklarını beklemek üzere İznik Rum Devleti (1204-1261) sınırları içinde kalmıştı. Çocukların da bir an önce babalarının yanına gidebilmelerini sağlamak için Hacib Zekeriya'nın İznik Rum Devleti görevlilerine topraklar, kıymetli Rum kumaşları vaat ettiği bilinmektedir. Yine I. Alâeddîn Keykubad (1220-1237) babasının ölümünün ardından saltanat için isyan ettiğinde Pervane Zahîreddîn ile ittifak edip Kardeşi I. İzzeddîn (1211-1220)'e karşı harekete geçmişti. Ancak bu ittifak dağılınca Alâeddîn'in hizmetinden ayrılan Pervane Zahîreddîn İli, Niğde'ye çekilmişti. Zahireddîn İli, şehrin ileri gelenleri ve halkını itaat altına almak için evlerine ve saraylarına altın keseleri ve kumaş parçaları saçmıştı.

Bir Çeşit Vergi Olarak Anlaşma Maddelerinde Yer Alması:

Bizans İmparatoru III. Aleksios (1195-1203) ile II. Kılıç Arslan (1155-1192)'ın Ankara ve Çankırı bölgelerinin hâkimi olan oğlu Muhiddîn Mesud arasındaki barış görüşmeleri devam ederken, Muhiddîn derhal 500 gümüş para, daha sonra da yıllık 300 gümüş para ve 7 kapılı Thebes şehrinden sağlanan ipek dokumadan 40 elbiselik ipekli kumaş hediye edilirse barış yapmayı kabul edeceğini belirtiyordu.

Sultan I. Gıyaseddîn Keyhüsrev ile ağabeyi Rükneddîn II. Süleyman Şah arasındaki taht mücadelesi sırasında (1196) zor durumda kalan Konya halkı ise Rükneddîn II. Süleyman Şah'a kuşatmayı kaldırması halinde nal-baha ve tazminat vergisi (cebr-i ihracatî) olarak paranın, çeşitli hayvanlar, ayrıca her renkten 300 İstanbulî atlas kumaş, 200 kad (boy) altın işlemeli (zerbafî) elbise, yine her renkte 3.000 gez çuha, her türden 10.000 arşın keten vermeyi teklif etmişlerdi.

Simon De Saint Quentin'in tarih belirtmediği, ama muhtemelen Kösedağ Savaşı (1243) ardından Moğollar ile yapılan anlaşmayı kast ederek verdiği bilgiye göre; "Tatarlar Türklerle anlaşma başlattılar ve o zaman Türkler 300 beygir kırmızı ipek kumaş ve başka değerli kumaşlar" vereceklerdi. 1258 yılında Erzincan'da İlhanlılara verilmek üzere 2.000 top altın telli kumaşın dokunduğu ve vezirine (İlhanlı) de çatma kumaşlar hediye edildiği bilinmektedir.

Sultan II. İzzeddîn Keykavus (1246-1262) ve Rükneddîn IV. Kılıç Arslan arasındaki bitip tükenmeyen taht mücadeleleri sonucunda Hülagu, 1259 yılında Anadolu'yu iki kardeş arasında pay edince ödenmesi gereken yıllık vergiyi de yeniden belirlemişti. Buna göre; yılda yirmi tümen (200.000 dinar veya 2.000.000 dirhem) para, beş yüz at, beş yüz deve ve elli bin koyunun yanı sıra 500 parça nah ve kemha-yi Antalî (Antalya kemhası), 3.000 kıt'a dime-yi zer-kûb (altın işlemeli dime) kumaş ödenecekti.

Anadolu'da Moğollara karşı duyulan hoşnutsuzluğun neticesinde, Pervane Muineddîn ve Sahip Fahreddîn'in Sultan Rükneddîn IV. Kılıç Arslan'ın kızı Selçuk Hatunu gelin olarak İlhanlı sarayına götürmek üzere ülkeden ayrılmasının ardından Hatiroğlu isyanı patlak vermiş (1276) ve kendilerine yardım için Baybars'ın Elbistan'a ulaşmasının ardından isyancılar nüzül ve saçı resmi için vilayetlere fermanlar ve misaller göndererek bir miktar nakit ve bir miktar kumaş hazırlanmasını istemişlerdi.

Siyasî ve Ticarî Hayata olan etkisi:

Bilindiği üzere kumaşın ham maddelerinden biri olan ipek, Ortaçağ tarihine ve ticaretine damgasını vuran en önemli materyaldir. Bu kadar talep gören bir malın ticaretini yapan tüccarlar dönemin ekonomisinde ve siyasî olaylarında da etkili oluyorlardı. Meselâ, I. Alâeddîn Keykubad tarafından feth edilen Alaiyye/Alanya Kalesi (1221-22) Dizdarı, Kıbrıslı kumaş tüccarlarıyla (bezzâz) bir olup sultana karşı sadakatsizlikte bulunmuştur. Kıbrıslı tüccarların bu duruma müdahale etmesinin en önemli sebebi daha önce kendi kontrollerinde olan Güney Anadolu'daki Antalya/Satalia ve Alaiyye/Alanya/Calanaros limanlarının, Batı Akdeniz ve dolayısıyla da Avrupa (özellikle Katolik Avrupa) ticaretinin adeta bel kemiğini oluşturmasıdır. Özellikle Antalya'nın fethinden sonra Anadolu'daki ticareti canlandırmak için Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev'den itibaren Selçuklu sultanlarının Venedik ve Cenevizli tüccarlara karşı gümrük vergilerini indirmesi bölge ticaretini daha da canlandırmıştır. Muhtemelen bu nedenledir ki Antalya limanına kumaş kırpıcısı olmadığı halde belirli renkte ve yarı kırpılmış olarak Chalons, Nabonne, Perpignon, Lombardiya kumaşları gelmekteydi. I. Alâeddîn Keykubad'ın Alaiyye'nin fethinden sonra özel imtiyazların yanı sıra gümrük indirimi konusunda aynı uygulamayı devam ettirmesi bölgede ticaret yapan Kıbrıslı kumaş tüccarlarını oldukça zora soktuğu kanaatindeyiz.

Bunların dışında Selçuklulara bağlı tüccarlar Sinop'dan gemiye binip Kırım sahillerindeki Suğdak limanında karaya çıktıklarında ticarî eşya olarak yanlarında pamuklular ve ipekliler yer almaktaydı. Yine Anadolu'dan İstanbul ve Avrupa'ya ihraç edilen kumaşlar arasında ipek önemli bir yer tutmaktaydı. Bu ürünlerin bir kısmı Diyarbekir ve Siirt'den karşılanırken bir kısmı da Alaşehir (Philadelpia)'de üretilmekteydi. Özellikle Tebriz'de alıcısının olduğu bilinen Suf-i Sivas (Sivas sof)'ın İran ve Bağdad'a kadar satışı yapılmaktaydı. Sakız adasındaki Cenevizliler, Balat pazarındaki Küçük Asya'nın çeşitli doğal ürünlerini (Safran, susam, bal, balmumu, meşe mazısı, şam üzümleri, Kütahya şapı gibi…) Mısır'a satıp karşılığında başta kumaş olmak üzere sabun, kalay, kurşun alıp Balat pazarında satmaktaydılar. İtalyanlar, Anadolu'da Flandra çuhalarını satın alacak müşteri bulabilirken yine Doğu Avrupa'dan keten, Bağdad'tan da İzmir'e ipek, atlas ve işlemeli kumaşlar geliyordu.

İlhanlı hâkimiyetinin Türkiye Selçuklu Devleti üzerinde iyice hissedildiği zamanlarda kumaşın zaman zaman alış verişlerde para yerine kullanıldığı da olmuştur. Çünkü İlhanlı sınırları içinde birçok sultanın parası geçerli idi ve bu durum alış-verişte problem oluşturabiliyordu. Alış verişte para yerine geçecek kadar zamanında önemli bir ticarî meta olan kumaş bazen gasp edilip yağmalanıyordu da. Meselâ, Kösedağ mağlubiyeti ve ardından yaşanan taht kavgaları nedeniyle Türkiye Selçuklu Devleti'nin iyice zayıflaması üzerine Anadolu'daki Moğol hâkimiyeti de iyice artmaya başlayınca halk yönetime karşı sık sık isyan etmeye başlamıştı. İşte 1276 yılında çıkan uç Türkmen isyanları sırasında Antalya'dan gelen bir kervana baskın düzenlenmiş ve Konya'lı tacir Hoca Mecdeddîn'e aid 50.000 dirhem değerindeki kıymetli kumaş gasp edilmişti. Yapılan şikâyet ve Mevlana'nın da araya girmesi ile uç Türkmen Beylerinden Mehmed Bey tarafından tüccarın zararı karşılanmıştır.

Sonuç:

Matemden süslemeye, hediyeyeden vergiye, siyasetten ticarette ki kullanımına dair yukarıda verdiğimiz bilgiler ile üzerinde yaşadığımız toprakları bize kazandıran Türkiye Selçuklu Devleti'nin kültürel, sosyal ve ekonomik hayatına ışık tutmaya çalıştık.

Ek: Dönemin Kaynaklarında Çeşitli Vesileler İle Geçen Kumaş İsimleri:

Alaca: Pamuklu ve İpekli alaca olmak üzere ikiye ayrılır ve kadın erkek giysisinde daha çok kullanılmaktadır.

Atlas: Daha çok bayan giyimine kullanılan ipekten dokunan sertçe ve parlak bir kumaştır.

Attabî: Bağdad'ın Attab mahallesinde dokunduğu için bu adı alan çizgili bir kumaş.

Bogası: Isparta, Eğridir, Uluborlu, Burdur civarında üretilen ince pamuklu dokuma.

Bokeran/Bukran, Bugan: Muhtemelen adı Buhara şehrinden gelmekte olup, ince pamuktan üretilen sert bir kumaştır. Muş, Mardin, Erzincan yöresinde üretilen bir kumaştır. Marco Polo'ya göre dünyanın en iyi bokeranları Erzincan'da üretilirdi. Çünkü bu insanlar işin ustasıdır. Daha sonraları astar olarak kullanılan kaba bir kumaşa da bu ad verilmiştir

Çatma: Eski bir Türk kumaşının adıdır. Genelde nakışlı ve sağlam dokunmuş, kabartma çiçekli, ipek kadifeye denir.

Çuha: Daha çok erkek giyiminde kullanılan, yünden dokunan dayanıklı, havlı bir kumaş cinsidir.

Diba: Altın ya da gümüş tellerle süslenmiş iri çiçek desenleri ile sık ve kalın dokunmuş ipekli ve renkli kalın atlas ya da tafta türünden değerli bir kumaştır.

Dimi: Verevine ve gayet sık dokunmuş, kalın pamuklu bir dokuma olup, Venedik kumaşı olarak bilinir (Gemicilerin içdonu ve gömlekleri dimiden olurdu).

Erzencâî: İbn Battûta'nın verdiği bilgiye göre Erzincan'da dokunan bir kumaş cinsi.

Gezi: İpek ve İpekle karışık hareli bir kumaş cinsi.

Hind Kumaşı: Krem renginde pişmiş ipekle dokunmuş, bürümcüğe benzer bir kumaştır. Hindibârî: Ahmet Eflâkî'nin eserinde geçen ve ferace yapımında kullanılan bir kumaş cinsidir.

İpek: İpek ipliğiyle dokunmuş kumaşlara denir.

Kemha: Aslı Kemhab olup Farsça'da havı az, renkli ipek kumaş manasındadır. Kadifeye yakın olup altın, gümüş veya parlak tellerle bezenmiş olarak da dokunurdu.

Kudusî: Aba gibi sert bir kumaş.

Kutnu: İpek ve pamuk karışımından enine yollu, kaba ve kalın dokunan bir kumaştır.

Ladikî/Dûngûzlî (Denizli); Ladik'de dokunan altın işlemeli pamuklu elbiselik kumaşa verilen isimdir. İbn Battûta Ladik'de gördüğü bu kumaş için dünyada eşi benzeri yok demektedir.

Nah: Sırma işlemeli, ipek elbise için kullanılır.

Sof Kumaşı: Tifttik yününden ve keçi kılından (Sof-i Sivasî, Sofî- Ankaraî)dokunan kumaş.

Zerbeft: Atkısı ve çözgüsü altın sırmadan olan ve zerbâf veya zerbaft da denir. Ağır ve pahalı bir kumaş olup sultanlara takdim edilirdi.


BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Eflaki; Menâkıbü'l-Arifin, Türkçe çev., Tahsin Yazıcı, Ariflerin Menkıbeleri, İstanbul 1989; Taneri, Aydın Türkiye Selçuklluları Kültür Hayatı, Konya 1977.

Aksarayî, Müsâmeretü'l-Ahbâr, Türkçe çev., Mürsel Öztürk, TTK, Ankara 2000.

Anonim Selçukname, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III, Yay. ve Ter. F. Nafiz Uzluk, Ankara 1952.

Cahen, C.; Osmanlılardan Önce Anadolu, Türkçe çev. Erol Üyepazarcı, İstanbul 2000.

Demir, Mustafa ; Türkiye Selçukluları ve Beylikler Devrinde Sivas Şehri, EÜSBE Tarih Anabilim Dalı, Doktora tezi, İzmir 1996.

Erdem, İlhan; "Türkiye Selçuklu-İlhanlı İktisadî, Ticarî İlişkileri ve Sonuçları", A.Ü.D.C.F. Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 33, Ankara 2003

Heyd, W.; Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, Türkçe çev. Enver Ziya Karal, TTK Ankara 1975.

İbn Battûta; İbn Battûta Seyahatnâmesi, I-II, Çeviri, İnceleme ve Notlar: A. Sait Aykut, YKY, İstanbul 2000.

İbn Bîbî, el-Evamirü'l-Alaiyye fi'l-Umûri'l-Alaiyye, Yay. Adnan Erzi, TTK, Ankara 1956, Türkçe çev., M. Öztürk, el Evamirü'l- Alaiye Fil-Umuril-Ala'iye (Selçuk Name), I, KBY, Ankara 1996.

Kaymaz, N.; Pervene Muineddîn Süleyman, Ankara 1970.

Kazvini, Hamdullah; Nüzhetü'l-Kulûb, nşr. G. Strage, Leiden 1993.

Kofoğlu, Sait; Hamitoğulları, TTK Ankara 2006.

Marco Polo, Dünyanın Hikaye Edilişi Harikalar Kitabı I, Çev. Işık Ergüden İstanbul 2003.

Merçil, E.; "Gaşiye ve Selçuklular'da Kullanışına Dair Bazı Örnekler", Yusuf Hikmet Bayur'a Armağan, Ankara 1985.

Niketas Khoniates, Niketas Khoniates'in Historia'sı 1195-1206, Türkçe çev., Işın Demirkent, İstanbul 2004.

Öden, Zerrin Günal; Karası Beyliği, TTK, Ankara 1999.

Özen, M. E.; "Türkçe'de Kumaş Adları", İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı 33.

Özgüdenli, O. Gazi; Gazan Han ve Reformları (694/1295-703/1204), M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi, İstanbul 2000.

Salman, F. "Başlangıcından Türkiye Selçuklularına Kadar Türkler'de Tekstil Ve Dokuma Sanatı", Türkler, IV.

Simon De Saint Quentin; Bir Keşiş'in Anılarında Tatarlar ve Anadolu, 1245-48, Antalya 2006.

Turan, O. ; "Selçuklular Zamanında Sivas Şehri", AÜDTCFD, IX, Sayı 4, Ankara 1951.

Tez, Zeki: Tekstil ve Giyim Kuşamın Kültürel Tarihi, İstanbul 2008.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor'u Zeyli (1136-1162), Türkçe çev., Hrant D. Andreasyan, TTK, Ankara 1987. 

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Çıkmaz Sokak (Oy Nazlım)
SUSMAYA DEVAM MI EDECEKSİNİZ

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin