COCA-COLA'DAN YUNANİSTAN SINIRINA KADAR

inbound7020817040292277772

Katil İsrail

Coca-Cola diye diye halkı gaza getirmişlerdi. Vatandaş sokağa, caddeye, meydanlara fırlayıp isyan etmişti! Bebekler ölüyor, hiç mi vicdanın sızlamıyor ey Terörist İsrail? Dayan Filistin, dayanın yavrular, çocuklar; Allah'ın gazabı büyük olacak diyenlerin dümenden tavrı ortalığı kasıp kavurmuştu. Ateistimiz bile camiye gider olmuştu, dua edeyim, belki çocuklar kurtulur temennisiyle toplumumuzda geniş çaplı bir infial yaratılmıştı. Deist, agnostik, ateist, dindar kim varsa halkın içinde, kan ağlıyordu. Ne gelirse elden yapmaya razıydık, uykularımız bölündüğü için uykusuz, mat, duvar gibi suratlarla günlerce düşünceli düşünceli dolaşıyor, harap bitap düşüyorduk. Dualarla çözemediğimiz, öfkemizin tavan yaptığı o günlerde başka yollar denemeli, başka bir şeyler yapmalıydık!

İcat icat icat!

Bulmuştuk, yeni bir terimdi bulduğumuz, adeta biz yaratmıştık bu terimi!

Bulduk bulduk bulduk: Boykot boykot boykot!

Evet, boykot edecektik! Kimilerimiz hüzünlü öyküleri, şiirlerinin arasına boykotu sokacak, sosyal medyayı İsrail düşmanı yurttaş ordusu hâline getirecektik! Nedense hep ramazana, kutsal günlerimize rastlıyordu böyle olaylar. Diyelim ki bir Müslüman Fransa'da ramazandan üç ay önce öldürüldü. Hemen takvime bakıp o tarih için özel, dini bir günümüz var mı diye seferber oluyorduk. Biz muhalif de olsak ne kadar eleştirel de hareket etsek kutsi gerçeklerimize son derece saygılıydık. Fakat bizden gibi görünen yalancı takımlar tarafından dinimiz üzerinden istismar ediliyorduk. Sosyal medyanın fake, diğer adıyla troll hesapları ânında manşet değerinde başlıklar bulup paylaşıyordu. Afganistan'da otuz sene önce öldürülen bir çocuğun fotoğrafını Filistin'de öldürüldü diye yutturuyorlardı. İran'da bomba patlıyordu, Filistin havaya uçuruldu diyorlardı. Eğer saflıktaki çıtamızı biraz daha yükseltseydik Çinli, Koreli, Japon çocukları dahi Filistinli gibi göstereceklerdi bize! Az kalsın o noktaya gelmiştik, kıl payı atlattık senin anlayacağın!
Sahte, üçkağıtçı, madrabaz sosyal medya hesaplarından mevcut siyasi hükümet politikası güdenlerin oyunlarıyla ramazan akşamlarında punduna getiriliyor, gözyaşlarına boğuluyorduk! Haydi Müslüman, ne duruyorsun çıksın sesin dedikleri ân sloganlar üretiyor, nefret saçıyorduk İsrail'e! Arada bir ABD diyenlerimiz de oluyordu yanlışlıkla. Tam iftar vakti, boykotumuzun adını koyuyor: "Ayran iç, kola içme!" diyorduk! Artık millileşmiş, kendi helâl içkimizden kuvvet almaya başlamıştık. Misal ben şiir yazıyordum, Feysbuk sayfamdaki beş yüz kişinin yarısından çoğu yorumlar yapıyor, yapılan yorumların sonuna ağlayan göz emojileri koyuyordu. Etkileniyordum; yalan yok, yüreğim parçalanıyordu. Cidden öldürülüyordu masum çocuklar, buna yürek dayanmaz derecesinde acı olaylar yaşanıyordu Gazze'de; fakat olayın siyasi hükümet ve destekçileri tarafından politik bir yönü ifade ettiğini sezemiyor yahut sezsek de ifade edemiyorduk...

Top sesi gelir gelmez okunan iftar ezanıyla orucumuzu açıyor, milli içkimize sarılıyorduk. Gazze'nin bombalandığı, her bölgemizde İsrail'in Filistin'e zulmünün lanetlendiği o dönemde iftara davet edildiyseniz bilirsiniz yasakları? Ne yapacağız, ne içeceğiz? Ayran ayran da nereye kadar ayran? Yok mu bizim ürettiğimiz başka bir şey?

Le Cola: Asla olmaz!
Cola Turka: Gazı yerli, özü yabancı! Asla olmaz!
Coca-Cola: Tersten oku...yok yok, harfleri ters çevirip tersten oku, bak ne çıkıyor ortaya! Gazze'ye bak Gazze'ye! Asla olmaz!
Fanta: Coca-Cola'nın sarı olanı, neyini anlamıyorsun!? Asla olmaz!
Ayran: İster tersten oku, ister düzden, sonuç hep milli çıkacaktır! Elbette olur!

El ele vermişiz, diz dize gelmişiz, tek yumruk olmuşuz; Gazze'de öldürülenlerin yasını katlanarak yaşıyoruz! Nasıl içeriz Cola-Cola?
Biliyorum İsrail'in malı değil, edindiğim bilgiler, araştırmalar ve o günlerde Cola-Cola şirketinin sosyal medya saldırılarına karşı yaptığı açıklama da beni destekliyordu; ama ne çâre?Gazze'de öldürülmüş bir çocuğun fotoğrafı ansızın paylaşılınca susmak zorunda kalıyorduk. Çocuk tabutta, tabut omuzlarda, Kur'an okunuyor, salalar veriliyor; gel de aş bariyerleri hadi!?
Coca-Cola'nın dondurucu, soğutucu her türlü dolabı esnaf tarafından dışarıya atılıyor, Coca- Colalar seyyar bir tuvalete oluk oluk akıtılıyorken, gel de yaz bir şeyler hadi!? Tam yazacağım, doğrulara parmak basacağım, öldürülen bir çocuğun fotoğrafı ve tabutu paylaşılıyordu! Haydi gel de yık duvarları!

Coca Cola Şirketi açıklamıştı:

"Coca-Cola şirketi, 128 yıl önce ABD'de kurulmuş olan, % 100'ü halka açık uluslararası bir şirket konumundadır ve dünya coğrafyasında çok çeşitli ekonomik, siyasi ve dini rejimlerden oluşan birbirinden farklı 206 ülkede faaliyetlerini yürütmektedir. Şirketimizin herhangi bir ülkeyi, hükümeti, herhangi bir ülkenin politikalarını, siyasi ya da dini inancı desteklemesi söz konusu değildir. Bu çerçevede Coca-Cola'nın gelirinin İsrail'e aktarıldığı iddiası da tamamen gerçek dışıdır.
Coca-Cola Filistin'deki 3. en büyük işveren, 5. en büyük yatırımcıdır.
Coca-Cola şirketi 1998 yılından bu yana Filistin'de faaliyet göstermektedir.
Coca-Cola'nın Filistin'de 3 fabrikası, biri Gazze'de olmak üzere 7 satış ve dağıtım merkezi bulunmaktadır.
Coca-Cola, 350 Filistinliye iş olanağı sağlamakta, Coca-Cola faaliyetleriyle ilişkili yan sektörlerden ise 3,500 aile geçimini sağlamaktadır."

Açık açık diyordu ki: Bu ürün, bizim ürünümüzdür! Hiçbir yönetimin, ülkenin(yani İsrail'in) siyasi, dini, iktisadi sahadaki gücüne hizmet etmemektedir. Biz yaptık, biz sattık ve milyonlarca insana da ekmek, aş veriyoruz. Daha ne diyecekti?

Seversin sevmezsin, içersin içmezsin; o senin kendi sağlığın, iştahın, arzularının tercihidir!

O zamanlar iyi avladılar vatandaşı. Bu siyasi iktidar ve yandaşları, sosyal medya destekçileri, trolleri nereye el atmışsa neye omuzdaşlık etmişse orada ya bir çıban belirmiş ya bir irin patlamıştır. Oklar dönmüş dolaşmış halkın samimi inancı, duygusu, insanlığına saplanmış; halk kısmen ya da resmen zarar görmüştür.

...

Rabia işareti yaptılar: baş parmak aşağıda, dört parmak yukarıda; güya haksızlığa, zulme direnen, masumun yanında duran insan profili çizdiler. Nerede Müslüman bir kimlik zeval görmüşse idari güçleriyle sözümona orada yer aldılar. Mursi'nin ölümüne evlerinden cenaze çıkmışçasına üzüldüler. Her daim yaptıkları gibi sosyal medyayı etkiledi, baskı altına aldı, aylarca Mursi fotoğrafları paylaştı, ağladı sızladılar. İlahiler okundu, dualar edildi vesaire. Ne geçti elimize? El âlemin ülkesindeki herhangi bir kavga, iktidar değişikliği veya ölümle sonuçlanan olaya kederlenip gösterdiğimiz insanlığın, maddi yardımın bizlere vefa yönüyle hiçbir yansıması gerçekleşti mi? Sahi, biz bunlara neden gerek duyuyoruz ki!?

...

Tatil yapıyorlardı, aralarından hiçbir şey geç(e)miyor, sız(a)mıyordu: kara kedi, su...
Pat diye değişti sahne! Dostum Esad'ın ardından geride sadece Esed kalmıştı. Dönüşüyordu Doktor Esad'ın adı! Allah'tan Kafiyeyi bozmadan ilerlemeleri mümkün olmadı da "Esad" "Esed" olarak kaldı.
Esad, Esed'e dönüşünce eski güzârgahtan gitmek anlamsız olacağı için şeriatçı Müslüman Kardeşler'in safında yer almak icap etti! ABD kontağı çevirdi, bizimkiler gaza bastı. Pata küte pata küte giderken hop dedi Ortadoğu: Müslüman Müslüman'a kol kanat germeli! Alın size taptaze gencecik bir nüfus! Şimdilik 4 milyonla idare edin, devamı mutlaka gelecek! Seksen iki milyondan bahsediyoruz ya, hangi seksen ikidir bu? Bence 90'ı geçmiştir!
Görünürde 4 milyon Suriyeli aslan kardeşimiz sağ salim geldi mi bize? Geldi. Rahat, huzurlu yaşadı mı? Yaşadı. Peki, siyasi iktidar ve destekçileri ne yaptı? Gene aynı şeyleri: Belgeseller çekildi mülteci adı altında, hükümet yalakası bazı yazarların makale ve kitap konusu oldular. Sosyal medyada aynı yoksulluk, hüzün, yalnızlık, fakirlik naraları atıldı. Yuvalarından koptular, kimsesiz kaldılar falan derken 40 milyar dolarımız heba edildi.
Belgeseller çekiliyordu sığınmacıların müşkül durumlarına, diz dövüyordu kimileri, başını yastığa koyduğunda uyku tutmayanların sayısı artıyordu güya. Ne oldu şimdi? Para suyunu çekince açtın Avrupa kapılarını, sürdün Suriyeli kardeşlerimizi Yunanistan sınırına! Hani sizin kitabınızda Müslümanlık, özveri, vicdan, sadakat idi mühim olan, hani sonuna kadar yedirip içirecektiniz kardeşlerimizi, söylesenize ne oldu size böyle?

.

Bu kadarla biter mi? Daha nice ayrıntı var bu siyasi iktidarın elini atıp mahvettiği, nereye döndüyse döndüğü yeri perişan ettiği, kendi halkını kahrettiği, yalnızlaştırıp çürüttüğü, halkının düşünceleri, düşlerine hasmane yaklaştığı, psikolojilerini bozduğu...

Mikrofon tutuluyor İç Anadolu'ya, Ege'ye, Akdeniz'e, Doğu'ya, Marmara'ya, Karadeniz'e; yirmisindeki gençlere soruluyor "iş güç ne durumda?" Gençler kan ağlıyor, gelsin devlet büyükleri evimize baksın, baksın da görsün yoksulluğu; sigara 20 lira olmuş(İçen içiyor, sağlık muhabbeti ayrı bir içeriktir) otlakçılık yapacak konuma geldik diyor ve ekliyor gençler: biz kendi ülkemizde soyguncu işverenin çarkında doğranıp gidiyoruz, ucuza Suriyeli çalıştırıyorlar...

Ben 15 ay askerlik yaptım, boş beleş Suriyeliler ülkemin sefasını sürsün diye mi diyorlar... Yazık değil mi bu genç insanlara? Bu genç insanları işsizliğe, yoksulluğa sürükledikçe suçlu ve cezaevi sayısını artırmıyor mu devlet? Bu genç insanların ülke sevgilerini şükürle, açlıkla sınamaya mı kalkıyor devlet? Sayın Cumhurbaşkanı'mız bu gençlerin zoraki buldukları işle, aldıkları asgari ücretle(2324 lira) ile kirada oturup geçinebilirse ekonomide doktora yaptığı hâlde hayatında bir kez ağzından iktisat, geçim derdi çıkmayan Devlet Bahçeli 2324 lira ile kirada oturup geçinebilirse o çâresiz gençleri şükrü, evdeki iktisadı bilmiyorlar diyerek suçlayacağımıza söz veriyorum. Bir gün soğukta yatmadan bir gün pejmürde elbise giymeden ayağında yırtık ayakkabı ile kilometrelerce yürümeden villalardan baş vererek konforlu deri koltuklardan gövdenizi kaldırarak bu halkın ne vaziyette olduğunu anlamanız mümkün mü? Size soruyorum Devlet Bey! Siz yaşamınız boyunca hiçbir şeye ciddi bir mesuliyetle üzüldünüz mü? Size soruyorum Devlet Bey size! İktisatta doktora yapanlar bu ülkenin ekonomisini, açını yoksulunu belge belge, bölge bölge en iyi bilme unvanına sahip kişiler değiller mi? Sosyal medyadan devlet yönetilmez, sosyal medyadan parti yönetilmez diyerek ateş püskürdüğünüz konuşmalarınızı takip eden duyarlı, çağdaş, okumuş bu insanlara haksız sitemlerde bulunmak ne kadar doğru? Sosya medya deyip geçtiniz, oysa bütün bu anlattıklarımda sosyal medyanın devleti ve partileri değiştirebilecek güçlü bir etkisinin olduğu apaçıktır!

Gayri birçok bölgede yurttaşın ortak sözüdür, söyleyip yazıyı tamamlamak gerek!

Sandıktan çıktıklarına bakmayın!
Yirmi senedir bu ülkeyi yönetiyorlar, hangi sütleri katran çıkmadı ki!?

.

Engin Yeşilyurt

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

BİZ DEĞİŞMEYİZ
Gönül Ver

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin