​DEVLETİN BİLDİĞİNİ VATANDAŞTAN SAKLAMIYORUM

Allah'ın bildiğini kuldan, Devlet'in bildiğini vatandaştan saklamamak lazım.

17 yaşımdayken ailemin, akrabalarımın, bir arkadaşımın, bir tanıdığımın telkinleriyle değil, kitaplardan okuyarak, araştırarak Türk milletine iyiyi, güzeli getirecek en doğru fikir olarak benimsediğim Türk milliyetçiliğinden 16 senedir sapmadım, vazgeçmedim.

Bu süre içerisinde 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar, istisnasız bir şekilde benim görüşlerime en yakın hissettiğim, Türk milliyetçiliğini temeline koymuş olan MHP'ye oy verdim. Yine bu süreçte oy vermekten de doğan hakkım ve Türk milliyetçiliğinin temelinde yer alan demokrasi anlayışım gereği bu parti içerisinde birçok şeye muhalefet ettim. Tekrar oy vermemeye karar vermiş olduğum bu partide bir değişim rüzgarı estiğinde destekledim ama olmadı ve bağlarımı tamamen koparmış oldum.

En başta söylediğim gibi 17 yaşımda tanıştığım ve 33 yaşıma kadar onlarca yazar ve kitaptan okuyup araştırdığım, şahsen de yaşamaya çalıştığım Türk milliyetçiliğinin insan sevgisine, millet egemenliğine, sadece çoğunluğun istediklerinin olduğu değil bütün milletin dikkate alındığı bir demokrasiye, düşünce ve bunu beyan özgürlüğüne, "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünde kendisini bulan devletin insana, millete hizmet için olduğu anlayışına, "adalet mülkün temelidir" vecizesiyle özetlenen adalet-devlet ilişkisine dayandığına inanıyorum.
Bu bakımdan şu anda Türkiye'de beni %100'lük bir isabetle temsil ve tatmin edecek bir parti mevcut değil. (Belki bu durum hiçbir zaman, hiçbir siyasi ortamda, hiçbir parti ve hiçbir kişi için de mümkün değildir.) Bunu söylememin sebebi "sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi"ndendir. Yani bu vakitten sonra hiçbir kişi ve partiye sorgusuz sualsiz bağlanacak, hatta oy verecek bile değilim.

Bu sebeplerden dolayı artık siyasete mesafeli, çok zor ikna edilen bir seçmen olarak hayatıma devam etmek niyetindeydim fakat önce Başkanlık Sistemi Referandumu, şimdi de Baskın Genel Seçim ile kendimi İbrahim'in ateşine su götüren karınca misali de olsa taraf olmak, safımı belli etmek zorunda hissettim.

Gerek yukarıda tanımlamış olduğum Türk milliyetçiliği fikriyatına sahip bir vatandaş, gerekse de ihtisas alanı sosyoloji olan biri olarak toplumda gördüğüm kutuplaşma ve siyasilerde gördüğüm kontrol edilmezliğin demokrasiye, milletin birliğine ve de devletin bekasına büyük zararlar vereceğini düşündüğümden dolayı bir karar aldım. Hem kendisi hem yola çıktığı kişilerin söylemlerine en çok güvendiğim, Türkiye'ye demokrasi ve adalet adına, kadınların ve gençlerin sesini duyurma adına çok şey katacağını düşündüğüm, seçilirse parlamenter demokrasiye döneceği sözünü veren, türlü hakaret ve iftiralara uğrayarak engellenmeye çalışan ve son olarak da kendisine imza verecek olanların bile tehdit edildiği Sayın Meral Akşener'e Cumhurbaşkanlığı Adaylığı için imza vereceğim.

Sonuç ne olur bilemiyorum ama biliyorum ki Meral Akşener kazanırsa da kaybederse de ilerleyen yıllarda bir çocuğum, bir torunum olursa ve "baba/dede sen o zaman ne yaptın?" diye sorarsa gururla verebilecek bir cevabım olacak. 

Akşener kaybeder, tehdit ettikleri gibi suçlamalarla bir şeyler yapmaya kalkarlar falan umrumda değil. Çocuk ve torunlarımı da geçtim, kendi vicdanım rahat olmadıktan sonra, ağzını açamaz, hareket edemez bir insanlar yığını içerisinde silik biri olduktan sonra yaşamanın ne anlamı var.

Unutmayalım ki: "Medeniyet yolunun taşlarını sadece cesurlar döşer."

Ve yine unutmayalım ki: "Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz."

Ve de son olarak: "Zafer, "zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise "başaracağım" diye başlayarak sonunda "başardım" diyenindir."

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Vazgeçmişler Ülkem Senden
GENELEV VE CEMAAT

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin