"Emrediyorum Komutanım"

inbound8893508171077230619

Bu yazı, kendini az çok bilinçli gören Türk milliyetçisi bir gencin, askerlik vazifesi boyunca askeriyede gördüğü eksiklikleri, aksaklıkları gösterme, Türk ulusunun en hayati kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha faydalı hale getirilmesi için gerekli gördüğü görüşleri tartışma yazısıdır. Tabi daha bu giriş cümlesi okuyucuların akıllarında "yahu bu kadar devlet görevlisi, emekli general ve genelkurmay başkanlığı dururken bu iş, kendini az çok bilinçli gören, askerliği er olarak yapmış, onbaşı bile olamamış bir Türk milliyetçisi gence mi kaldı" diye bir soruya neden olabilir. Komutanlar, generaller, devlet görevleri mevkileri gereği orduya yükseklerden baktıkları için çoğu ayrıntıyı göremeyebilirler. Bir Türk eri olarak bu ayrıntıları ele almak benim, Türklüğe olan borcumdur.

Yedi yıllık başarısız bir üniversite yaşantısı sonrası ailemin yanına dönünce hiç yoktan askerlik vazifemi yerine getireyim diyerek, başvurumu yaptım. 27 günü Amasya'da acemi birliği, 145 günü Kıbrıs'ta usta birliği olmak üzere 172 günlük askerlik görevini yerine getirdim. Tüm angaryasına rağmen askerliğin en faydalı yanı sıradan bir Türk gencinin gezmek için dahi gitmeyeceği yerlere zorunlu olarak gönderilmesiyle yurdunu tanıması ve sivil yaşamında karşılaşma olanağı düşük yurttaşlarıyla tanışmasıdır. Salgın nedeniyle gittiğim yerleri göremesem de tanıştığım herkes ile iletişim kurdum ve çoğuyla uzun uzun sohbet ettim. Onları daha iyi tanıyabilmek için çeşit çeşit sorular sordum.

Askerde iletişim kurduğum herkes, askerlik zorunlu olmasaydı veya bedelli ücreti yük olmasaydı askerlik yapmazdım görüşündeydi. Türkiye'de askerlik, devletin yurttaşına zorla dayattığı bir yükümlülüktür. Erler, yemin törenindeki yemini de önemsemiyorlar. Yurttaşlık göreviymiş, yurdun korunmasıymış, atalara ve gelecek kuşaklara borçmuş, üniformanın şerefi, silah taşımanın onuru filan erler için hiç duymadıkları bir dildeki şarkıya benziyor. Erler gönülsüz oldukları kadar bilgisizler. Üniversite mezunu erler bile insanlık, millet, devlet, toplum, din gibi belli başlı konularda dahi en temel bilgilerden yoksunlar. Çevrelerinden duyduklarıyla yaşıyorlar. Bilgisiz oldukları derecede ilgisizler. Türkiye'de neler oluyor, Kıbrıs'ta neler oluyor, bölgede neler oluyor, dünyada neler oluyor diye hiçbir ilgileri bulunmuyor. Bir asker (23 yaşındaydı) "Ben bir yıl önceye kadar Doğu Perinçek'i, Doğu Beyazıt gibi Doğu Anadolu'da bir yer ismi zannediyordum" demişti. Bunların yanı sıra ciddiyetsiz, şahsiyetsiz, zevzek, gerzek, seviyesiz ve seciyesizler. Aptal aptal şakalar, en iğrencinden cinsel konuşmalar, tacizlerini ve sapıklıklarını ballandırarak anlatmalar, yasaklanması gereken en iğrenç ve rezil şarkıları son ses açıp, eşlik etmeler, ağza alınmayacak küfürler, art niyetli düşünmeler, insanları mağdur etmek için çaba içerisine girmeler, küçük hesaplar peşinde koşmalar, işten kaçmalar, sorumsuzluklar ve daha neler neler. Bununla birlikte bu insanımsılar, yemek yemekten, beden temizliğinden, tuvalet adabından, ortak alanda yaşamanın gerekliliğinden bile bihaberler. Gördüğüm erlerin büyük çoğunluğu böyleydi. Görmediklerim de aşağı yukarı böyledir. İşte "Mehmetçik" diye kutsadığımız tipik bir Türk erinin görünümü budur. Bu erlerin hepsi daha askere gelmeden oy kullandılar. Millî irade, sağduyulu seçmen kitleleri... Bu yaştan sonra eğitilmesi gayet zor olan bu yüzbinlerce Homo Anatoliacus, üç beş yıl içinde evlenerek aile kuracak ve üçer, beşer üreyecek. Bu böyle devir daim edecek.

Peki ordu bu işgalden nasıl kurtulur? Öncelikle Türk ordusu er olarak asgarileşmelidir. Yani askeriye, titiz bir çalışmayla Türkiye için gerekli er sayısını belirlemelidir (200 bin, 250 bin filan). Ardından vicdani ret yasallaşmalı, yalnızca askerlik yapmak isteyen erkek ve kadın yurttaşlar askere alınmalıdır. Askerlik yeniden 12 aya çıkarılmalıdır. Askerlik yapmak isteyen er sayısı, TSK'nin gerekli gördüğü er sayının altında kalırsa ihtiyaç duyulan asker ihtiyacı, bir önceki dönemden sağlanmalıdır. Askerlik vazifesini tamamladığı halde askeriyede kalmak isteyen askerlerle öncelik terör ile mücadele olmak üzere ihtiyaç görülen alanlar için on yıllığına sözleşme yapılmalıdır. Böylelikle gönüllü, bilinçli, zinde, ustalaşmış, manevra kabiliyeti yüksek bir ordu yaratılmalıdır. Ordunun elinde bulunan uçsuz bucaksız askeri alanlar askeriyenin elinden alınarak satılmalı, askerler için barınma, beslenme, giyinme ve diğer ihtiyaçlara harcanan paralar israftan kurtarılmalıdır.

Komutanlar arasında da askeri okuldan gelmemiş olanlar hemen belli oluyor. Dış görünüşleri, davranış biçimleri, konuşma tarzları askeri terbiyeden yoksun olduklarını ilk bakışta gösteriyor. Bunun için sivilden komutan alımı kesinlikle durdurulmalıdır. Er, komutanının kendinden nitelikli olduğunu bilmelidir. Askeri okul görmüş astsubaylar genç yaşlarına rağmen rütbelerinin hakkını verebiliyorlar. Gayet ciddi, sert, disiplinli, atılgan ve şevkliler. Konuşma imkanı bulduğum subaylar daha çok teğmenler ve üsteğmenlerdi. Bu subaylar boyları, yüz hatları, duruşları, şahsiyetleriyle ilk andan bir saygı uyandırıyorlar. Fakat görev şevkinden ve bilinç düzeyinden biraz uzak gibiler. Askeriyeyi bürokratik bir kariyer yeri görüyorlarmış havası hakim. Pek ülkülü değiller. Bunun için subay yetiştiren köklü askeri liselerin yeniden açılması, beden, bilgi ve terbiye bakımından yaşıtlarından ayrılan gençlerin daha 14 yaşında silahlı kuvvetler bünyesine alınarak nereden baksanız on yıl boyunca bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Askeri okulların eğitimi bir subayı entelektüel kılacak seviyede beşeri bilimlerle zenginleştirilmelidir. Ordu içindeki kadın subay sayısı ivedilikle arttırılmalıdır. Tabii er kadrosunda yaşanacak asgarileşme ile komuta kademesindeki şişkinlikte giderilmelidir. Başta askeri okul mezunu olmayan her komutanın görevden alınması, ehliyet ve liyakat gözetilerek ihtiyaç fazlası subayların ve generallerin tasfiyesi gerekmektedir. Astsubay ve subay maaşları düşürülmeli, komutanlara sağlanan çoğu ayrıcalık kaldırılmalıdır. Böylelikle komutanlık hayat garantisi, yağlı bir kapı düşüncesinden arındırılarak bu işi tüm olumsuzluklarına rağmen yapmaya can atan kişilere verilen bir yetki olmalıdır.

Türk tarihi boyunca ordu, her daim güçlü bir kurum olmuştur. Biz de ordunun güçlü bir kurum olmasından yanayız. Bunun için ordunun özerkleştirilmesini önemli görüyoruz. Ordu, savunma bakanlığından alınarak kendi bünyesinde bir yapıya kavuşturulmalıdır. Ordu içindeki atamalar, siviller tarafından değil komuta kademesince yürütülmelidir. Orduya memleket idaresinde daha geniş yetkiler verilmelidir. Ordu, çözülme süreci ve FETÖ sızması gibi durumlarda yürütme ve yasamaya tepki gösterebilmelidir. Bu ordunun şehitlerine antidemokratik de olsa bir borcudur. Türk ordusunun hantal, kalabalık, hurda görünümü giderilerek gönüllü, bilinçli, zinde, atak ve modern bir görünüme kavuşturulması gerekmektedir. Askeri alanlar daraltılmalı, asker sayısı düşürülmeli, zorunlu askerlik kaldırılmalı, kadınlar da askere alınmalı, askerlere sağlanan barınma, giyinme, beslenme ve benzeri nedenlerle yapılan israfların önüne geçilmeli, askeri eğitim görmemiş komutanlar görevden alınmalı, yeni komutanlar kadın sayısının arttırılmasıyla birlikte daha ergenlik döneminden en seçkinci ve disiplinli eğitim ile bilinçlendirilmeli, subaylara tanınan çoğu olanaklar aşığa çekilmelidir. Silahlı kuvvetlerden sağlanacak bu gelir ile ordunun ihtiyacı olan silahlar alınmalı ve istiklalimiz için gerekli görülen teknolojik ve bilişim yatırımları gerçekleştirilmelidir.

Biz mazisi ve zaferleri insanlığın karanlık çağlarından başlayarak bugüne gelen ve zamanla yaşayacak olan, harp sanatının en yetenekli sanatçılarını, askerlik ilminin en dahiyane mareşallerini, insanlık edebiyatının en nadide ve fevkalade kahramanlık şiirlerini yazan Türk ordusunda gönülsüzce nöbet tutan er, ay başını bekleyen komutan, emekliliğini gözleyen general, Türk mukaddesatı tacize veya tecavüze uğrarken emir komuta sivil idaredir diyen genelkurmay istemiyoruz. Biz nöbet kulesinde ecdadı ve şehitleriyle rabıta kuran, evinde huzur ve huşuyla nöbetteki evladına dua eden annenin duasını işiten erler, sivillerin tüm hukuksuzluğuna rağmen kutlu üniformasına yeniden kavuşabilmek için dişi bir bozkurt gibi boğuşan Songül Yakut gibi komutanlar, yaşadık yaşayacağımız kadar inancında olup "bulunduğum yeri vurun" emri verecek kadar gözü kara olan şehit Tümgeneral Aydoğan Aydın gibi generaller istiyoruz. Ve hepsi Türklüğe iman etmiş bu ordunun, gelecek yüzyılların teknolojisiyle donatılmasını talep ediyoruz.

Peki bu istekleri ve talepleri, Türk halkı benimsiyor mu? Tabii ki hayır. Siyasi partilerin böyle bir görüşü var mıdır? Yoktur. Olsa bile iktidar olabilirler mi? Zannetmiyorum. İktidar olsalar bile muhalefete, basına, bürokrasiye ve orduya rağmen bunu gerçekleştirebilirler mi? Mümkün gözükmüyor. Birtakım ıslah hamleleri yapabilirler ancak gereken yapısal dönüşümleri sağlayamazlar. Türkiye'nin herhangi bir meselesi etraflıca ele alındığında şu hakikat ortaya çıkmaktadır: Türkiye'nin köklü sosyal ve kurumsal sorunları tali kurucu iktidarlar ile değil ancak ve ancak asli kurucu iktidar ile çözüme kavuşturulabilir. Bir sonraki yazımda Türk devletinin yirmi birinci yüzyıla yorumlanması olacak asli kurucu iktidar ihtiyacını ele alacağım.

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

HAYALLERİMİZİ ÇALDILAR
Çatışma

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin