Ey Türk Milliyetçisi, o giden tabut; aslında senin umutlarındı.

Ülkücüler Bayındır Tıp Merkezi'nin önünde toplanmış... Azmi başkan, orada toplanan kalabalığı teskin etmeğe çalışıyor... Televizyonlardan gördüğümüz bu idi... Sonra vakit ilerledi, tekrar geldi ve orada bulunanların asla duymak istemeyeceği sözler döküldü ağzından...

13 yaşında bir çocuk için hiç de öyle kolay olmuyormuş aslında.​ Hani umutlarını yüklediğin adamın gidişiyle çökersin ya... Ulan 13 yaşında çocuk ne anlar? Anlıyorduk işte... Yalnızca ocakta pişenlerin anlayacağı şeydi bu aslında... Yaşın kaç olursa olsun, fark etmemişti... Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine fark etmiyordu... Çökmüştük...

Buz gibi bir havada Ankara ve karlar altında... Sokaklar tanımadığım milyonlarca insan doluydu... Koca koca adamlar, koca koca kadınlar ve bizler; hüngür hüngür ağlayarak kanlı canlı hiç görmediğimiz, elini öpemediğimiz Türk'ün son Başbuğu'nu ebedi aleme uğurluyorduk...

O'nu ilk gördüğümde Türk Bayrağına sarılı bir tabutta, Ülkücülerin omzunda idi... Gökkubbe "Başbuğlar Ölmez" nidasıyla inliyordu adeta... Zaten son görüşümde o gündü... 

Sanki kalkacakmış gibi; aslında geri de dönmeyecekmiş gibi... Omuzlarda öylece gidiyordu... Giderken de bir şeyler öğretiyordu... Adam gibi nasıl gidilir mesela... Ya da bir Başbuğ nasıl uğurlanır o gün öğrenmiştim... 

Gördüklerim, şahid olduklarım vardı...​ 

Kar ile abdest alınabildiğini ilk defa o gün görmüş ve öğrenmiştim... Hava buz gibi... Türk Milliyetçileri, Ülkücüler buz gibi Ankara soğuğunda... Soğuğun bir insana nasıl işlemediğini de o gün öğrenmiştim... Milyonlarca ülkücünün aynı hislerle bir araya nasıl gelip, birleştiğine kanlı canlı şahid olmuştum... 

Ben Başbuğu; kanlı canlı hiç göremedim... Tek gördüğüm al bayrağa sarılı tabutuydu... Ona dair, onunla ilgili tek hatırladığım "evlatlarım" diye seslendiği Ülkücülerin hep birden bağrı yana yana, hüngür hüngür ağladığıydı... 

Ben hala ordayım... 

O günden bu yanı geçen 19 yılda Başbugumu ilk ve son gördüğüm yerdeyim... 

Bugün geldiğimiz noktayı düşünüyorum da...
O tabut, Türk Milliyetçilerinin umutlarını da taşıyormuş aslında... 

O yüzdendir ki; ben hala o tabutun ardında, onca kalabalığın arasında yalpalaya yalpalaya yürümeğe çalışan çocuğum... Büyümemeğe ve umutlarımı diri tutmak, gömmemek adına hala 4 Nisan 1997'deyim... Başbuğlar Ölmez haykırışının zirvesindeyim... 

Başbuğlar Ölmez! 


Selcen KARAMANOĞLU
@Karamanoglu_

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

FIRAT'IN GİTTİĞİ GECE...
Cumhuriyet Ekonomisi (1950-1960)
 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin