By Mehmet Alp on Çarşamba, 12 Temmuz 2017
Category: Yaşam

TÜRK ASKERİ OLMASA...

Daha dün yıl dönümünü yaşadığımız Srebrenitsa Katliamı'nda olduğu gibi yaşlı, çocuk, kadın, hamile demeden öldürülen 8372 kişiden biri olmakla ve çocuğun tarafından 'küçük çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar?' sorusuyla senin arandaki tek güvencedir Türk askeri. 

Sana Mete Han'ın Ordusundan bahsetmeyeceğim. Çünkü tarih bilginin Osmanlı'dan ibaret olduğunun ve hatta kendine 'Osmanlı Torunu" demene rağmen 'Ecdad'ının soyundan en fazla 3-5 ismi tanıdığının ve onlar hakkında bildiğinin de doğrudan fazla yanlış olduğunun farkındayım.

Millet olmanın ne manaya geldiğini bilmediğini, bilmediğin gibi hiç umurunda olamadığını da zaten her fırsatta ifade ediyorsun. Ama takındığın tavırla, bu asker düşmanlığı ile bizzat kendi sefil varlığını tehlikeye attığının farkına varmalısın artık.

Eğer bu gün büyükannenin bir göğüsü bir gavur askerinin elinde, diğer göğüsü başka gavur askerinin elinde, anadan doğma resmi yoksa internette, bunu o nefret ettiğin Türk askerine borçlusun.

Sakallı, gümüş yüzüklü, bol kesim parlak kumaş pantolon, hakim yaka gömlekle, çakma Versace motifli türbanlı, makyajı eksiksiz helalinle 'Hey Onbeşli'nin kıvrak ritmine oynayabilmen, vatana kurban olsunlar diye ellerine kına yakılarak anaları tarafından cepheye uğurlanan on beş yaşında Türk askeri sayesinde.

Eğer Türk askerine söverken, hakaret ederken ve aşağılarken bunu Fransızca veya İngilizce değil Türkçe yapabiliyorsan, bu da Türk askerinin başarısı.

Belki bütün bunların önemi yok senin için, muhtemelen ne büyük ananın namusu umurundadır, ne konuştuğun dil. Vatan gibi bir kavramı önemsemediğini, senin için 'seccadeni serebildiğin' her yerin 'vatan' olduğunu da biliyoruz. Ama gerçekler öyle değil işte.

Daha dün yıl dönümünü yaşadığımız Srebrenitsa Katliamı'nda olduğu gibi yaşlı, çocuk, kadın, hamile demeden öldürülen 8372 kişiden biri olmakla ve çocuğun tarafından 'küçük çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar?' sorusuyla senin arandaki tek güvencedir Türk Askeri. 

Eğer bu gün hapishanede kamuflajlı bir sapık sürtüğün seni it gibi tasmaya bağladığı, başka erkeklerle cinsel ilişki taklidi yaptırdığı veya bağlı olan elin kolun ve gözlerin hariç anadan doğma resimlerin yoksa, bu Türk askerinin sayesinde. 

Bu vahşetler uluslar arası kamuoyunun hatta Birleşmiş Milletlerin gözü önünde yaşandı. Kimse 'ama o masumlar oraya seccadelerini seriyordu' demedi!

Çünkü Türk askerinin koruduğu vatanın olmazsa, seccadeni nereye sereceğine, hatta serip seremeyeceğine sen değil, elin gavuru karar verir.

Oysa sen ne yaptın?
Türk askerini, senelerce Güneydoğu'da esen terörün suçlusu ilan ettin. Gerek 'masum sivil halkı öldürüyorlar' diyerek aklın sıra hümanist takıldın, gerekse 'Paşalar nemalanıyor, ondan terör bitmiyor' dedin. 'Namaz kılan subayları ordudan atıyorlar' diyerek Türk Milleti'nin peygamber ocağını din düşmanı ilan ettin.

Sonra ne oldu?
Biten bir terör örgütüne hayat öpücüğü veren, yeniden canlanmasını ve yapılanmasını sağlayan 'açılım' senin bu sahte hümanizminin eseridir.

Uyduruk deliller ve iftiralarla Türk subaylarının zindanlara atılmasını yerlerine de 'dindar, namaz kılan paşaların' gelmesini sağladın. 

Peki terör bitti mi?
Hayır, Türk askeri hala her gün Güneydoğu'da şehit düşüyor.
Şimdi ben 'Acaba bu paşalarda mı terörden nemalanıyor?' desem, ne diyeceksin?
Bırak terörün bitmesini, yenisi peydahlandı başımıza. Suçsuz yere hapiste çürüyen paşaların yerine atananlar değil mi bir sene evvel az kalsın darbe yapan?

Onlarla göğüs göğüse çarpışan senin askerden ihraç ettiğin veya açığa aldığın ve hatta atılan iftiralar yüzünden yattıkları hapisten yeni çıkmış, senin deyiminle o 'dinsiz' subaylar değil miydi?
Ama o kadar derin ki Türk askerine kinin nefretin, bütün bu gerçekleri görmedin Köprü'de tek suçu emire itaat olan er ve erbaşlarını linç ederken.

Sen görmedin ama dünya gördü.
Ne kadar düşman varsa hepsi gördü.
Dünyanın en köklü en eski ordusunun korumaya mükellef oldukları tarafından ne hala düşürüldüğünü gördü.
Kışlaların önüne çekilen çöp kamyonlarını gördü.
Anıtkabir'i ziyaret ederken üstü aranan paşaları gördü.
En üst komutanı tarafından ziyaret edilirken bellerinde boş tabanca kılıfı takılı olan askerleri gördü.
Silah arkadaşları Katar'a Arap'ı korumaya giderken kışlalarında peş peşe zehirlenen binlerce Türk Askerini gördü.

Ve şimdi 15 Temmuz Destanı'nın afişini asıyorsun.
Afişte kahraman sensin, demokrasine sahip çıkarken.
Peki afişteki düşman kim?
Fetö'ye ait tek bir görüntü, tek bir kelam, simge, sembol var mı?
Yok.
Düşman Türk Askeri.

Vazifesi senin namusunu, canını, malını korumak olan ve gerekirse bunun için canını veren senin öz evlatlarına layık gördüğün muamele bu işte…

'Ben yapmadım' diyeceksin, değil mi?

O nöbeti tuttuğun demokrasi var ya, hani sen nöbetini tutarken hala devam eden OHAL ilan edilen demokrasi;
hani son referandumda 'Evet' oyu vererek 'koruduğunu' zannettiğin demokrasi…
O demokrasi böyle bir şey işte;
kimse 'Ben yapmadım' diyemiyor.

Belki bizzat sen yapmıyorsun ama sen meşrulaştırıyorsun.

Bu satırları buraya kadar okuduğunu düşünmüyorum, okuduysan da 'haklılık payı olabilir mi?' diye düşüneceğine büyük ihtimal bana sövüyorsundur.

Ama şunu unutma;
Ordu bizim ordumuz, asker bizim evlatlarımız.

İnşallah, hiç bir zaman 'Nerede bu Türk Askeri' deme ve bu satırlarımı hatırlama mecburiyetinde kalmazsın

Related Posts

Leave Comments