By Yahya HOÇUR on Çarşamba, 02 Mayıs 2018
Category: Yaşam

İBO'NUN GAZI

Yalanlar ve yalancılar o kadar çok karıştı ki birbirine, artık hangi söylenen yalandı, hangi söylenen doğruydu bilen yok.

Üç kuruşluk dünyevi çıkarları için dini ve milli değerlerimizi, ortak hassasiyetlerimizi katık yapıyorlar...

Elini sallasan yalana çarpıyor, kolunu sallasan yalancıya...

Kimsenin yüzü kızarmıyor; hemen her konuda nefes alır gibi, su içer gibi söylüyorlar yalanı...

Biz de, "Yav he he!" diyerek başımızı sallayıp geçiyoruz...

***

Türkücü, otobüsçü, otelci, çiğ köfteci, TV şovmeni, kadın dövücü, kısacası on parmağında on beş marifet bulunan İbrahim Tatlıses'in 1992 doğumlu oğlu İdo, Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'a Belediye Başkanı olduğu 1994 yılında henüz 2 aylıkmış. Nasıl bir yaş almaysa artık. Sanırım bir yılın "bir ay" olarak kabul edildiği başka bir gezegenin takvimini kullanıyorlar...

Şimdi diyeceksiniz, 1981 yılında açılan Metris Cezaevi'nde 1979 yılında yatmayı başarmış yiğitler, 1983'de açılan okulu 81'de bitirenler, Özal'ın İzmir'de 1987 yılında hizmete açtığı hava alanını bugün inşa edenler, doğmadan üçsene önce babasına mektup yazan çok yetenekli çocuklar varken niye İdo'nun gazını çıkarmaya uğraşıyorsun birader?

E, gazdan patlasın mı yavrucak?

***

Babasının anlattığına göre gaz, İDO üşümesin diye villaya bağlanmış ama benim gördüğüm kadarıyla milletvekili olabilmek için kendisi direk Tayyip Erdoğan'a bağlıyor...

Öyle ki, "Ak partiye gönlümü verdim, gerekirse kellemi de veririm" bile diyor...

10 dakikada hem de ayak üstü veriyor gazı...

Kellesi ne işe yarayacaksa artık; koskoca keleş mermisi içinde dolaştı dolaştı bir şey bulamayınca çıktı gitti...

Bu kendini her yönden tüketmiş ve toplumun nefretini kazanmaya başlamış bir adamın, "Reis beni meclise götür!" mesajıdır ama bilmem alındı mı?

Allah'tan Urfa'da Oxford yokmuş...

Milletin orasına koyma zevkini yandaş müteahhit arkadaşa tattırmazdı valla...

***

İlginçtir bu arkadaşın flütü'de yoktu, "Kaç para ulen bi flüt!" diye bağırmıştı meyhanede. O zamanlar yolu düşerdi meyhaneler üstüne...

Villası var, yakıtı yok...

Şöhreti var, ruhu yok...

***

Günlerdir, "Yav!  Arkadaş böyle adamlar milletvekili olup bizi mi yönetecek? Adamın villa alacak parası var ama soba kuracak aklı yok, el kadar çocuğu zatürree edecekmiş. Allah'tan reis yetişip kurtarmış yavrucağı. Bu şimdi kışın TBMM'de kombiyi bile reis açsın diye bekler, yoksa donarlar." şeklinde çok şeyler söylenmiş olduğu için tekrara girmeye gerek görmüyorum.

Hoş diğerlerinin vasıfları da tartışmalı ya neyse...

***

Ah ulan Be!

Yiğido'nun Keş Dağları'nda buz tutması, İdo'nun Boğaz'a nazır villada birazcık üşümesi kadar önemli değilmiş demek ki.

Çünkü, o gün düşen helikopterden telefon şarjları bitene kadar aramışlardı feryat figan...

Ağırdan aldılar, ayak sürüdüler; bulmaktan ziyade bulmamak için çırpındılar adeta...
Kendi imkanlarıyla gidip kurtarmak isteyen gönüllüleri de engellediler. "Yaşıyorlar, hastaneye kaldırıyoruz, her şey bizim kontrolümüzde" dediler.

Üç gün sonra karlar içinde donmuş bedenleri alıp, kontrollü bir şekilde önümüze koydular...

İdo'ya torpilli gaz bağlamışmış üşümesin diye.

Biz, o gün bugündür kontrollü bir şekilde donuyoruz...

***

Mevzuyu toparlayacak olursak, Jean Roastand adlı Fransız biyolog ve filozof, "Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız. Gezegenler arası yolculuklar gerçekleştireceğiz, ömrü uzatıp tüberküloz ve kanseri tedavi edeceğiz. Ama en düşük seviyeli kişiler tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz." derken parmağını, haritada bir kısrak başı gibi Avrupa'ya uzatan, üç tarafı denizler, dört tarafı düşmanlar ve her köşesi yalancılarla çevrili yerin üzerine koymuş gibi konuşmuş.

Yine Amerikalı bilim kurgu ve fantezi edebiyatının önde gelen yazarlarından olan, Ursula Kroeber Le Guin adlı teyze, "Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil, cahil olduklarını bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler" derken, sanki güzel ülkem Türkiye ve bizden bahsetmiş...

Ve bu hususta hiç de fantezi yapmamış...

2.5.2018

Related Posts

Leave Comments