By Mehmet Alp on Pazartesi, 27 Nisan 2020
Category: Yaşam

HOMOFOBİ LAİKLİĞE MEYDAN OKUMAK DEĞİLDİR

Kabul ediyorum; Başlığı bilerek kışkırtıcı seçtim.

Aslında bu konuyla alakadar hiç bir yorum yapmayacaktım, Çünkü amentüye iman etmiş bir müslümanım ve dini kimliğim haricinde de eşcinsellik tasvip ettiğim bir durum değil. Bunun yüzünden muhakkak hoş görüsüz olduğumu iddia edenler vardır, ama açıkça söyleyeyim, zerre kadar umrumda değil, kimse kimseden herkes beğenmesini ve her şeye anlayış göstermesini de bekleyemez. Kendimse doğru ve yanlışlarım vardır, ve bunlar doğrultusunda anlaşabileceklerimle beşeri münasebetimi sürdürürüm bunlara itirazı olana da mesafemi korurum. 

Ama az Barış Atagün arkadaşımın bu sitede yazdığı 'DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI LAIKLIĞE MEYDAN OKUNACAK MAKAM DEĞILDIR' yazısını görünce itiraz etmem gerektiğini düşünüyorum. Ve itirazımı dini kimliğin açısından değil, hukuk devletinin gerekliliğine inanan bir birey olarak ifade etmeye çalışacağım.

Diyanetin son yıllardaki yönetimini ve özellikle şu anki başkanını bir çok sebeplerden dolayı çok eleştirenlerden biriyim. Bu eleştirme sebeplerini yazmaya kalkarsam konu çok farklı yerlere varır. İster kullanılan makam araçları olsun, isterse katıksız bir Cumhuriyet düşmanına ölmeden önce gösterilen hürmet olsun, kısacası görevi siyasi görüşleri ne olursa olsun, ülkede yaşayan tüm müslüman vatandaşların dini vecibeleri ve ihtiyaçları ile ilgilenmek olan bir kurumun iktidarın oyuncağı haline getirildiği düşüncesindeyim.

Lakin Barış'ın yazısında bahsettiğin olayın 'Laikliğe Meydan okumak' ile alakası olmadığı kanaatindeyim.

Araştırabildiğim kadarıyla diyanet işlerinin söz konusu ifadesi şöyle: 

"Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim"

Şimdi; ''Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor.'' bu cümle doğru. Bunda dini açıdan eleştirilecek bir şey yok. İslamiyetin genel kabul görmüş hükmü böyle.

Eğer diyanetin bir çok başka konuda olduğu gibi bu konuda da iki yüzlü bir çizgisi olduğuna dair eleştiren olursa ona itirazım olmaz. Ama bu ifade başlı başına 'İslam' dini açısından yalanlanmaz.

''Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. '' Aynısı bu ifade için de geçerli. Ve gerek bir önceki ifadenin gerekse bunun sadece İslamiyet için değil bütün İbrahimî dinler için geçerli olduğunu biliyoruz.

''Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor.''

Bu ifade bilimsel açıdan tartışılır. Zira HIV'nin bulaşıcılık sebeplerinden birinin ama farklı cinsler ama eş cinsler arasında cinsel temas olduğu kesin. Mesela 90'lı yıllarda Türkiye'de patlayan AIDS vakalarının eşcinsellik yüzünden değil, dağılan Sovyetler Birliği sonrası Türkiye'ye akın eden ‚Nataşalar' ve özellikle hemcinslerimin bu konudaki zaafları yüzünden olduğunu yaşı yeten herkes hatırlayacaktır. Dolayısıyla, HIV'nın bulaşmaması için dini veya resmi nikah değil, monogami veya korunmak esastır. Evlilik içerisinde cinsel hayatın monogamiye (veya bazılarının din alayışına göre ‚sınırlı sayıda' eşliliğe) dayandığı varsayımıyla HIV bulaşması söz konusu olmaz. Her din adamının bu argümantasyonu kullanacağını biliyoruz ama dediğim gibi bilimsel bu kadar basitleştirilemez. Yani her zina yapana AIDS geçer veya AIDS sadece eşcinseller için söz konusudur diye bir şey yok.

''Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim'' Bu ifadede bence önemli olan nasıl bir mücadele. Söz sahibi din görevlisi olduğu için hukuki açıdan en azından yoruma açık ve netleştirilmesi gerekir. Burada 'mücadele' insanların kişisel can ve mal güvenliğini gasp etmekse, tabii ki hukuki açıdan sakıncalıdır, lakin kast edilen ifade 'çocuklarımızı dini ahlaka göre yetiştirelim veya ‚ahlaklı yaşayalım' ise, bunda da yadırganacak bir şey yok. Lakin tekrarlayayım, özellikle son yıllarda bu dini ahlak anlayışınında, özellikle diyanetin ve başka cemaat ve dini gurupların topluma lanse ettikleri tavır kesinlikle çok sorgulanması gerekir. Kaldı ki, bence aslında ‚ahlak' dinden de önce ve dinden bağımsız olarak, iki bacağın arasına hapsedilmeden değerlendirilmelidir. Aksi takdirde ahlaksız dindarların ne kadar kolay türeyebildiğini son yıllarda fazlasıyla gördüğümüzü düşünüyorum.

Yani Barış kusura bakmasın ama ben 'Layıklığa Meydan Okuma' diye bir şey görmüyorum. Eğer olaya bu açıdan yaklaşırsak o zaman İslamın ve hatta tüm İbrahimî dinler başta olmak üzere tüm inançların yasaklanması gerek, ki bu da insanların din hürriyetine aykırı bir tutumdur ve asla hukuk devleti ile bağdaşmaz. 

Seküler ve layık bir toplum ve devlette beşeri hukuk açısından herkesin homofobik olma hakkı vardır. Hiç kimse bireysel hayatında eşcinselliği benimseme veya hoş görme mecburiyetinde değildir. Aynı kimsenin siyah saçlıları, bıyıklıları, veya göbeklileri sevmek mecburiyetinde olmadığı gibi. Hukuki açıdan yasak olan ve olması gereken kişilerin bu homofobi veya kişisel tercihler yüzünden olumsuz ayrımcılığa uğraması veya haklarının gasp edilemesidir.

Dolayısıyla bence burada sakıncalı olan bir din kurumunun temsil ettiği dinin değerleri doğrultusunda açıklama yapması değil. Sakıncalı olan devletin bağımsız adalet doğrultusunda değil, bu veya başka değer ve inançlar doğrultusunda hukuktan uzaklaşmasıdır. Evet seküler bir devlette din işleri devlet işlerine karışmaz ve karışmamalıdır da. Lakin devletin görevi ise insanlar inançlarından bağımsız olarak aynı hürriyetleri sağlaması ve insanlarının inançlarına karışmamasıdır. Tabii ki bu inançlar ve uygulanmaları başka insanların hürriyet ve haklarını kısıtlamadıkları sürece. Hatta ve hatta, aslen diyanetin görevi kutuplaştırmak ve dışlamaktan ziyade günümüzün küresel medeni değer yarıları doğrultusunda olması gereken hukuk sistemi ile dini değer yargıları arasında köprü kurmak olmalıdır. Böyle bir görev algısına sahip olmadıkları benim açımdan bariz bellidir ve kesinlikle eleştiriye açıktır.

Tabii ki bu ince hatta çok ince bir sınırdır, ve dengeyi tutmak çok zordur. Ama tüm hürriyetçi, demokratik hukuk devletlerinin karşılaştıkları temel ve en büyük zorluk zaten kendi ilkeleri doğrultusunda kendilerini, yani hürriyetçi demokratik hukuk yapılarını koruyabilmeleridir.

Dolayısıyla ben Ankara ve İzmir Barolarının bu konuda tribünlere oynadığını ve bu davranışlarıyla seküler laik devlete faydadan çok zararları olduğu kanaatindeyim. Eğer mesele diyanet işlerine hukuki dava açmaksa, çok daha tutarlı ve geçerli sebepler olduğu kanaatindeyim. 

1981'den beri Almanya'dayım ve hiç bir eşcinselin katolik veya protestan kiliseye homofobi yüzünden dava açtığını görmedim. Benimsemezler, belki nefret ederler ama kalkıp da 'ilahi' iddasında olan bir kurumu kendi iç değer yargıları kapsamında beşeri hukukla yargılamayacak kadar akıllılardır.

Kişisel görüşümse;
Ben diyanet doğru yaptı, yanlış yaptı gibi bir değerlendirmede bulunmuyorum.
Başta da dedim, aslında hiç konuya girmek istemiyordum.
İddiam sedece orada bir LAİKLİĞE BEYDAN OKUMAK' olmaması.

Eğer mesele laikliğe meydan okumaksa, o ölen püsküllü Cumhuriyet ve Atatürk düşmanını resmi kimlikle ziyaret etmek çok daha büyük bir meydan okumaydı.

Related Posts

Leave Comments