By Pirali Çağrı Şensoy on Çarşamba, 26 Eylül 2018
Category: Yaşam

Ceza ve Benlikler

Dün akşam kitap maksadıyla evden kütüphaneye doğru yürüyordum. "Sağa dönülmez" tabelası olan bir yola trafiğin yoğunluğuna rağmen dönmeye çalışan bir kamyonet gördüm. Üstelik yol böyle dönüşlere imkân vermemek üzere (trafiğin akış yönüne doğru 30 derece ters istikamete doğru) tasarlanmıştı. Trafik birbirine girdi. Ben de "acaba sağa dönülmez tabelası yerine yerde kapan olsa aynı şeyi yapar mıydı" diye düşünerek şöyle bir tweet attım:

"Bir yere 'girilmez' tabelası koyarsanız bu görülmez. Ama 'kapan' koyarsanız hiçbir şoförün gözünden kaçmaz. İnsanlar mustakbel ve muhtemel cezadan değil anında cezadan korkuyorlar."

Biraz da okuduğum metinlerin[1] etkisiyle bu durum beni düşündürdü.

Görünen o ki, kişiler anında ceza görecekleri durumlarda hukuka aykırılık yapmaktan kaçınıyorlar. Göz göre göre kapandan geçmeye çalışan bir araba görmedim ben. Yine insanlar trafik polisinin anında ceza yazacağını bildiklerinden polisin yanında kırmızı ışıkta geçmezler. Ama EDS sistemi olan bir yolda polisin arkadan ceza yollayacağını bildikleri hâlde kırmızı ışıkta geçmek, hız limitini aşmak noktasında daha cesur olurlar. (Ordu'daki EDS cezalarını hatırlarsınız…[2]) Görülüyor ki cezanın anında verilmediği, daha sonra verileceği durumlarda kişiler hukuka aykırılık yapmaya daha yatkın, daha cesaretli oluyorlar.

Bu neden kaynaklanıyor? Çeşitli ihtimaller söylenebilir. Mesela gözden kaçacağını umut etmek akla ilk gelen. Fakat burada kanaatimce dikkat çekilmesi gereken nokta bu durumun trafik cezalarına has olmadığıdır. Örneğin hukuk düzenimizde icra inkâr tazminatı diye bir müessese var. Bu müessese -ayrıntısı bir kenara- kişilerin haksız icra takibi başlattıkları veya haksız olarak buna karşı durdukları bazı durumlarda karşı tarafa ödedikleri bir tazminattır. Bu tazminat, anlaşılacağı üzere, tarafların zaman kazanmak için başvurdukları dürüst olmayan davranışları engellemeye yönelik olarak getirilmiştir. Üstelik bu kazanılan zaman tarafa yalnız icra inkâr tazminatı olarak patlamıyor. Faizler, vekalet ücretleri, yargılama/icra masrafları gibi kalemlerle borç neredeyse ikiye katlanıyor. Burada da görülüyor ki, kişiler adî bir borcu bile ileriye atmak, zaman kazanmak istiyorlar. Bunu yalnızca durumu kötü olup bir yerden para bekleyenler yapmıyor. Taksitle satış da, cebinde parası olduğu hâlde taksit yapan kişi örneğinde görüleceği üzere, böyle bir insanî güdüden istifade ediyor.

Tam bu noktada ben, bu durumun, Schopenhauer'in insan öznesi üzerine yapmış olduğu analizlerle çözümlenebileceğine inanıyorum. Schopenhauer mealen şunları diyordu: İnsan öznesi anda yaşar. Bunun için yaşadığımız an hep mutsuzdur, kötüdür. Ancak bu an geçip de artık geçmiş olduğunda, biz de dönüp ardımıza baktığımızda yaşanılan ve mutsuz / kötü olan anı mutlulukla ve iyilikle yâd ederiz. Bu nostalji duygusudur. İşte, Schopenhauer bu durumun geçmişe baktığımızda orada artık özne olan bir ben kalmadığından, yani oradaki benin "onu algılayan yani özne olan ben" için bir obje hâline gelmesinden kaynaklandığını söylüyor. Ben kimim? Ben şu an algılayan benim. Algılamayan bir ben düşünülemez. Algımı yönelttiğim ben artık algılayamayan, salt algılanan bir ben hâline gelir. Geçmiş tasavvurumuzda yer alan ben böyle bir bendir. Tıpkı bunun gibi gelecek tasarılarımızda yer alan ben de öznesi olmayan, sırf objeden ibaret bir bendir.

Girişte ifade edilen ve ortaya konulan sorunun sebebine dair bende oluşan çağrışım işte budur. Kişi suçu işleyip cezasını anında bulduğu durumda cezalandırılacak ben ile suçu işleyen ben aynı bendir. Dolayısıyla aynı olan o tek ben cezalandırılmak istemez ve bu sebeple hukuk düzeni dışına çıkmaktan kaçınır. Ancak cezanın daha sonra verileceği, yani suçu işleyen (anda yaşayan / süje olan) ben ile cezaya çarptırılacak olan (gelecekte yaşayan / obje olan) benin farklı olduğu durumda artık süje olan ben hukuk düzeni dışına çıkmaya daha cesaretlidir. Çünkü suçun cezasını yiyecek olan artık kendisi değil, bir başka bendir. Bu benin ileride kendisi olacak olması o an için önemli değildir. (Burada konuyu genişletmek adına şöyle bir hatırlatma notu yazmakla yetineyim: Süje olan benin, ileride bir sorun yaşamamak için yani obje olan gelecekteki beni korumak için hukuka aykırılık yapmaktan kaçınması ahlakî olarak ne anlama gelir? Süje olan benin kendisiyle andaş olan bir başka obje olan benliğe, yani bir başka insana kötülük gelmesin diye bir eylem yapması; ileride kendisi olacak diğer bir deyişle obje olan benin sıkıntı yaşamaması için bir eylem yapması ile eşit fiiller midir?)

NOT: Bu bilimsel bir inceleme, bilimsel bir veri değildir. En başta da ifade edildiği üzere tesadüfen karşılaşılan bir olayla, tesadüfen denk gelinen bir isim arasında zihnimin kurmuş olduğu doğru veya yanlış bir bağdaştırmadır. Bu itibarla yukarıdaki satırlara daha fazla itibar edilmemesi gerekir. Tüm yazılarım gibi bu da en başta kendime yazılmış bir hatırlatma notu ve zihnimdeki soyut fikri somutlaştırmak gayretidir. Yazının sosyal yönü zihinlerde bir soru işareti oluşturmak ve varsa benzer soru işaretlerine bir katkı sağlamaktan ibarettir.

26.09.2018

Trabzon – Pirali Çağrı ŞENSOY

[1] "Ömer Naci Soykan – Felsefe ve Dil & Wittgenstein Üzerine Bir Araştırma" kitabı ve "İlker Tepe - Düşman Ceza Hukukunu Anlamaya Çalışmak – I & II & III" blog yazıları

[2] http://www.ensonhaber.com/soylu-elektronik-radar-sistem-uygulamasi-kaldirildi-2016-09-09.html

Ceza ve Benlikler - Pirali'nin Defteri

Related Posts

Leave Comments