By Engin Yeşilyurt on Cumartesi, 10 Nisan 2021
Category: Yaşam

ACI REÇETE

Antidepresanı da insan üretiyor, satılması, kullanılmasını da...İyidir, kötüdür deyip kullanmayın uyarısı yapmak bize düşmez, fakat benim Acı Reçete filminden anladığım budur! Bir taraftan ilacı yazdılar bir taraftan da ilacını yazdıklarının kaderini. Acı Reçete'nin hikayesi böyle! Yazan da kullanan da insan be hocam!

Bir adım hep bir adım daha iyileşmeye doğru ilerlerken sanırım geri sardık adımlarımızı dedi. İnsan, helezonik boşluklardan doğrusal bir düzlemi baz alarak geçebilir mi, kıvrılmalı bir yerlerinden, büklüm büklüm olmalı, insanı helezonik düğümleri arasından içindeki boğuk sesleri parlatıp net bir algıya cevaz verecek biçimde nasıl salıverebiliriz dışarıya?

Duvarda çatlayan bir siluettir galiba, parelenip ufalandıktan kısa süre sonra birleşip bütünleşerek anatomik yapısıyla ruhuma nüfuz ediyor. Korkuyorum, çok katmanlı, katlanabilen, büzüşüp doğrulabilen, her kılığa, kılıfa uyabilen serzenişinden feci şekilde rahatsızlık duyabiliyorum. Gülüşlerimin çürüğünü kırık dallara astığım günden beri ne kök verdi ne yaprak doğa, kanıksadım ilk zamanlardaki beni, diri diri bir ölümü ısırdım paslı dişlerimin ölgün, pasaklı karanlığında, hoşça kal dedim kendime alışana değin. Öyle işte, bugün biraz daha az çürüyorum düne göre dedi.

En büyük hapishanedeyim: burası benim sükunet mabedim sanılıyor, aksine onlarca labirentle kaplı, hep bir yanılma ağının kıskacı altında, soğuk, rutubet kokulu, küflenmiş ifadelerle cebelleşmekteyim! Ne kadar da kötümser, karamsar, öyle değil mi? İyi şeyler düşünmeden kaynaşmadan iyi şeylerle ve bir araya gelmeden olmaz bu iş, içerideki kapalı kapı açılmaz! Kapıyı açarak çıkmalıyım, dar köşelerde, kaskatı duvarlarda sıkışmadan hiç değilse özgürlüğün baş verdiği yerde lehimlenmeliyim hayatın metaline, demirden de olsa çelikten de olsa insanımsı yankılar duymalı, duyumsamalıyım olan biteni. Böylesine körü körüne ilerlemenin adı, sanı olur mu, olsa da bir işe yarar mı? 

Düşünmeden de var olduğumun ayırdına varıp örneğin bir şeylere dokunup soruyorum:

Hey Feyzullah, bak bu filmin içinde tuhaf insanlar var, gece kalkıp yüksek sesle müzik dinleyip dans eden, komşularını uykusundan uyandıran acayip tiplerin tepinmeleri mevcut...Aldıkları, sözde bol su ile içtikleri antidepresan ilaçlardan olsa gerek. Olsa gerek falan değil mesele, düpedüz kendisi. Kadının kullandığı antidepresan ilaç neye mal oldu, görüyor musun? Uykusunda gezerken eşini öldürdü; gitti yattı, uyudu! Hey şist Feyzullah; bu işte bir gariplik var, valla gardaşım evren bir garip, Allah affetsin bizi, bilmiyorum sonumuz nöölcak?

Şimdi, ben bu filme bakarak ne söylerdim biliyor musun Feyzo Gardaş?

Ne söylerdin Seyfullah Abi, daha doğrusu Seyfo Abi?

Söylüyorum:

Bu dünyaya bir daha gelme şansım olsaydı kadın doğmayı isterdim. Bazı kadınlar gibi, halk arasında daha çok kız diyorlar şanına, evimin bir köşesinde oturur, sabahtan akşama değin sahte aşk dizi filmleri izler, tek sayfa kitap okumadan helâlimi bekler, nasılsa Allah'ın kapital dünyaya müdahale etmediğini bilerek nasibimi kullarda arar, zengin bir kocaya gider, iliğine değin sömürür, yerdim adamı, hahaha. Ama okuyan, araştıran, işinin peşinde koşan, seçilen değil, seçen olan başarılı kadınlar gibi gecemi, gündüzüme, gündüzümü de geceme katıp mutsuz(!) bir evlilik yaşamazdım...Yalan mı?

Ve ben kadın kimliğimden pişmanken erkek doğup babadan kalma büyük bir servetle hayatımı sürdürmeyi öyle çok isterdim ki, ah ah Feyzo! 

Gel şehre, sıfırdan başla, paranı kazan, kazandın da ne oldu? Bunu da araya sıkıştırayım, boşta kalmasın! Eee yaşın dayanmış 30'a, yetmedi 35'e, o da yetmedi 40'a, 45'e... eee haniko düdüko, teybiko çalıştırdınko, nerede yuvako, huzuriko, niye yokiko? Ne yuva ne düzen, elde var para, huzur komşuda, git de al, hadi!

Biliyorum, uluların ulusu Tanrı'mızın dünya ile bir alıp veremediği, dünyaya dair de bir hesabı yok; insan evladı kendi yapar, kendi bulur; Yüce Allah'ımıza havale etmek de faydasız! Misal Tanrı'mızın Dolar'la, Amerika'yla, İngiltere'yle ne işi olur! Yapan insan, bozan insan, öldüren, psikolojisini bozan, psikolojiyle oynayan, sosyolojik yapıyı çürüten, gazetelerin üçüncü sayfasının tek mucidi insan değil mi? O halde Büyük Allah'ımızın dünya ile ne işi olabilir? Zira "O" karışmıyordur, bence karışmayacaktır da! Bizler iyi yaşayarak sağlam psikolojilere sahip şahıslar olarak vicdanımız, içimizdeki temiz adaletle yola çıkıp devam etmeliyiz ki, leşe dönüşen yerküre yaşanılır olsun dedi Erkek.

Şimdi bırakalım kadını, erkeği bir kenara da topluca bakalım insanlığı negatif etkiye maruz bırakan derin külfete, köklü kasvete, ne dersin Feyzo?

Bakalım Abi, bakalım da hangi veriye tam manasıyla güvenip bir şeylerin altını çizebiliriz? Netliğin olmadığı yerde flulaşmak kaçınılmaz değil midir? Yine de bakalım, bakıp neyi görebileceğimizi çok merak ediyorum.
.
.
.

Antidepresan kullanımı her geçen gün artmakta diyen uzmanlar, verdikleri oranlarla başta ülkemiz, sonra dünyanın korkulu rüyası olmaya devam ediyorlar. 2016 yılında 33 milyon, 688 bin, 755 antidepresan satışı gerçekleşti, mübarek ekmek su gibi satılıyor. Her geçen yıl oranlar kimi kaynaklara göre yüzde 27, yüzde 9,5 gibi değişken değerler taşıyabilmektedir, fakat gerçek olan bir şey var Feyzo: oran sürekli artmakta, Dolar'ın TL karşısındaki artışı gibi düşün. Hep artan taraf gözetilmeyi gerekli kılıyor, azalan taraf değil. Neden arttığına dair yapılan yorumlar alttaki sebeplerin yoğunluğundaki gidişata bağlanabilmektedir çoğunlukla. Bir ülkede antidepresan kullanımının artmasının iyi bir şey olduğunu söyleyemeyiz, keza buradaki artma eylemi pozitif bir eylem gibi algılansa da ardında olumsuz bir tablo mevcuttur. Bütün itici oran ve tablolara rağmen son yıllarda yapılan araştırmalara göre dünya mutlu insan sıralamasında ülkemiz 200 ülke arasında 75 ila 80 aralığında yer almaktadır. Her şeye rağmen orta mutluluk düzeyine sahibiz. Gelişmekte olan ülke piramidi ile paralel bir çizgide olduğumuzu belirtebilirim. Antidepresanların sağaltıcı, kişiyi eski hâline dönüştürme durumuyla ilgili hususlar tartışmamızın konusu olmadığı için konuyu bu yönleriyle es geçmeliyiz. Benim burada kafamı karıştıran ve sormak istediğim bir sual var Feyzo: suçlu kim? Antidepresan yazan, hastasına kullanmasını söyleyen psikiyatrist mi, yoksa hastanın kendisi mi? Hastayı bu hâle getiren çevresel etmenler mi, yoksa doktoru antidepresan yazmaya zorlayan kimyasal beklentiler mi?

Bence Seyfo Abi, hadisenin müsebbibi ilacı yazan, yazdıran değil, insanların insana ilaç yazdıracak bir dünya var etmeleridir. Ne doktor suçlu ne hasta!

Kadın, uykusunda yürüyüp kocasını öldürmüş, doğru! Antidepresanın yan etkilerinden bahsedilmiş, olmadık şeyler yaşanmış diyorsun. Ama Acı Reçete, Acı Reçete'de başrol oynayan Dr. Jonathan Banks öyle demiyor. Ruhsal problemleri olduğunu inandırmakta ustalığını konuşturan Emily Taylor'ın Dr. Victoria Siebert ile kadın kadına bir ilişki yaşaması ve Victoria karakterinin kendisine(Emiliy) aşık olmasından ötürü Emiliy Taylor'a kocası Martin Taylor'ı öldürmesi şeklinde bir talimat verdiğini düşünüyorum...

Acı Reçete filmi bir yandan antidepresan kullanımının yan etkilerinin büyük vakalara neden olabileceğini belirtirken bir yandan da bazı insanların antidepresanı kalkan olarak kullanıp "rüyamda oldu ne olduysa ben yapmadım, bilmiyorum" deyip işin içinden çıkabilmesini de dayatıyor kanımca. Adı üstünde Acı Reçete! Filmden anladığım gizemin çözülüşü sanırım burada saklı...

Dönüp hayat filmimizi en başa sararsak şunu söyleyebilir miyiz? Ne yapıyorsa insan yapıyor, hem suçlu hem güçlü, hem güçsüz hem suçlu! Bölen, dağıtan, kötüye yoran, kötüleyen, tıkanıklığa yol açan, bozguna uğratan, dünyayı bir kaosun içine sürükleyen de insan...

Antidepresanı da insan üretiyor, satılması, kullanılmasını da...İyidir, kötüdür deyip kullanmayın uyarısı yapmak bize düşmez, fakat benim Acı Reçete filminden anladığım budur! Bir taraftan ilacı yazdılar bir taraftan da ilacını yazdıklarının kaderini. Acı Reçete'nin hikayesi böyle! Yazan da kullanan da insan be hocam!

Engin Yeşilyurt
9 Nisan 2021

Related Posts

Leave Comments