By Fatih Akıcı on Cumartesi, 18 Mayıs 2019
Category: Tarih

Laçın'a, Şuşa'ya, Kırım'a, Mikail Müşfig'e ve Hafızamıza Dair

"Kapıya kölge düştü
Ele bildim yar geldi"

Mayıs ayı; Malazgirt, Mohaç, Büyük Taarruz gibi zaferlerin kaydedildiği Ağustos'un tam aksine, Türk milletinin mağlubiyet, sürgün ve hüzün aylarından biridir. Balkanlar'da sokak çetelerine karşı yaşadığımız utanç verici hezimetlerin ardından "Avrupa Türkiyesi"nden ve Girit'ten çekilişimiz 1913'ün Mayıs'ındadır. Tarihimizin gördüğü sayılı alçaklıklardan Kabakçı Mustafa isyanı 1807'nin Mayıs'ında gerçekleşmiştir. Mayıs ayı, Kafkaslar için de hüzün vaktidir: Dünyanın en mert ve adil şahsiyetlerinden olan İmam Şamil'in mağlubiyeti neticesinde yaşanan büyük Çerkes sürgün ve soykırımı 1864'ün; gaddar ve zalim Kırım-Tatar sürgünü 1944'ün; canımızdan bir canın koptuğu Laçın işgali ise 1992'nin Mayıs'ında gerçekleşmişti. "Kilâb-ı zulme kalan nâzende sahrâlar", Kuzey Kafkasya'mız, Kırım'ımız, Avrupa Türkiye'miz ve Karabağ'ımız, hatıralarımızda el ele vererek kalbimize hüzünle düşüyor bugün.

Mehmet Akif'in ifadesiyle, "bir yüreğin kârı olmayan" bunca elemin arasından ancak biri hakkında olacak bu yazım. Karabağ vatanımızın Laçın bucağı hakkında.

"Bahçaların barı (meyvesi) gül,
Yarı gonca, yarı gül,
Geç açıldın, tez soldun,
Olmayaydın barı gül,

Ay Laçın, can Laçın,
Men sene gurban Laçın..."

1900'ler başında da büyük katliamlar yaşamış olan Karabağ'a ve Laçın'a yazılmış bir ağıttır, yukarıda sözlerini verdiğim eser. Bu ağıdı mırıldanırken, aklımıza, güzel bir insanın, yürek burkan bir şehidin, Mikail Müşfig'in Gece Düşüncesi isimli fevkalade şiiri gelir. 1944'te vatan Kırım'ı çiğneyen Stalin'in kırdığı bir gül olan Müşfig, şehadete vardığında henüz otuz yaşını tatmamış, felekten kâm almamıştı. Şehit şair, Gece Düşüncesi şiirinde, "Ay Laçın" ağıdına duygulu bir atıfta bulunmuştu:

"Her ulduz bir sarı gül
Yarı gonca, yarı gül"

Müşfig, zulüm ve ölüm makinesinin önüne katıp katlettiği milyonların trajedisini, iki satıra sığdırmıştır:

"Bize bu nazlı alem görünerdi karanlık
Gözel yaşamasaydık, gözel çarpışmasaydık"

Bu mısraları insanlığa bir yüksek ahlak mirası olarak bırakıp, o yüksek ahlakı bizzat yaşayarak; güzel yaşayıp güzel çarpışarak, 1938 yılının karlı bir Ocak sabahında, beyazı bulutları ağartan Sibirya'nın bir köşesinde apaydınlık bir Cennet'in yollarını adımlayarak göğe yükseldi Mikail Müşfig. O, bugün gök ehlinin en yakışıklılarındandır.

***

Bir gün, güzel yaşamayıp güzel çarpışmayanları, yani Balkan hezimetimizin, utancımızın müsebbiplerini de yazacağım. Onlar hem toprağın hem de kalplerimizin en kara yerinde yatacaklardır.

***

Tarihler 1990'lı yılları gösterirken kara tarihi karalar bağlamakla geçen Karabağ, bir kez daha kanlı düşman ellerini boğazında hissediyordu. Müşfig'in:

"Yene o bağ olaydı
Sevdalar ölkesinde
O söğüt kölgesinde"

mısralarında hayal ettiği bağ kurumak, sevdalar ülkesi de yok olmak üzereydi. Zaten söğütler de gölgesizdi artık. Zalime bir gölgelik ferah nefes vermemek için söğütler kendi dallarını kesmişti...

Bu satırların yazarının:

"Müşfig'in yadındaki bağ azad olsun
Bahtiyar olsun zaman, çağ azad olsun
Vagif'in yurdu Karabağ azad olsun
Hür olur o gün Turan, Azerbaycan'ım"

mısralarında bahsettiği bağ, işte Müşfig'in yad ettiği, o gölgesiz söğütlerin bağıdır.

***

Vahşi bir rüzgarın günlerce sallayıp en sonunda dalından düşürdüğü birer nazenin yaprak gibi düştü Türk illeri...

26 Şubat 92'de Hocalı
8 Mayıs 92'de Şuşa
18 Mayıs 92'de Laçın
23 Haziran 93'te Ağdam

ve daha nicelerini asırlar önce değil, daha dün, çoğumuz çocukken veya gençken kaybettik. Daha dün... Hepimiz gördük bu cinayeti, biz gördük, gözlerimiz şahit, kulaklarımız şahit, hiçbir şey yapmayan ellerimiz şahit... Daha dün...

***

Bugün 18 Mayıs 2019. Yirmi yedi yıldır Şuşa, Hocalı, Laçın bizsiz; biz de yirmi yedi yıldır onlarsızız... Vatan topraklarımızın hüzünlü hayaliyle vatan aşığı şairlerimizi bir başka okuyor, ağıtlarımızı bir başka mırıldanıyoruz. Hasret kalbimizi yakıyor.

En çok da... En çok da unutmanın ve unutulmanın ağıdı yüreklerimizi yakıyor. Ağdam'a "Bana ne" diyen, Şuşa'yı bilmeyen, Laçın'a hasret çekmeyen hafızasız, dertsiz, meselesiz Türkiyeli ve Azerbaycanlı nesillerin trajedisi, vatanımızı yitirmekten daha dehşetli bir yara olarak kalbimizin tam ortasında kanıyor.

Korkarım ki yarın Bakü'yü kaybetsek, Ankara'yı, İstanbul'u kanlı kafire versek, bu özbeöz Türk şehirlerinin zihinlerimizdeki ömürleri birkaç yıl olacak. Manastır gibi, Selanik gibi, Kerkük gibi, Karabağ gibi, Halep gibi, Bahçesaray gibi, Şuşa gibi, Laçın gibi, Ağdam gibi onları da hafızasızlık ve basiretsizlik kuyularımıza fırlatıp arkamızı döneceğiz...

***

Müşfig'e, güzel yaşayanlara, güzel çarpışanlara, vatan topraklarımıza; en çok da unutmayanlara selam olsun!

Related Posts

Leave Comments