By Emine Uyumaz on Cumartesi, 04 Ağustos 2018
Category: Tarih

İPEK YOLU VE BİZANS

İlkçağdan başlayarak tarihte önemli bir yer tutan ipek yolu özellikle ortaçağa ekonomik, siyasî ve kültürel anlamda damgasını vurmuştur. Adı geçen yol zaman- zaman farklı kollara ayrılsa da ana güzergâh olarak Çin'den başlayıp Orta-Asya ve İran üzerinden Mezopotamya'ya oradan da Akdeniz kıyısındaki Antakya vasıtasıyla Avrupa'ya kadaruzanmaktadır.

Yaklaşık bin yıl kadar hüküm süren ve modern araştırmacıların adlandırmasına göre Bizans ismini taşıyan Doğu Roma devleti ipek yolunun Anadolu, Akdeniz, Avrupa bağlantısının ekonomik ve askerî kontrolü için tarih sahnesinde mücadele etmiştir. Kuruluşundan itibaren Bizans'ı bu konuda en çok uğraştıran güçlerin başındaSasani İmparatorlu (224- 651) gelmektedir. Çünkü adı geçen devletin hâkimiyet sahası İran, Irak, Ermenistan, Kafkaslar, Doğu Anadolu, Suriye'nin bir kısmı Pakistan, Afganistan, Orta Asya ve Arabistan'dı. Hatta II. Hürmüz (590–628) zamanında Mısır, Ürdün, Filistin ve Lübnan da bir süreliğine imparatorluğun sınırlarına dâhil olmuştur. Özellikle de doğudan gelen malların depolanıp Avrupa'ya dağıtımında önemli bir üs konumunda olan Suriye'nin bir kısmının Bizans'a bir kısmının Sasaniler'e ait olması yine benzer bir durumun Doğu Karadeniz'den Kırım'a ulaşmak için Bizans'ın doğusunda yer alan Ermenistan ve Kafkaslar içinde geçerli olması taraflar arasında ki mücadeleyi daha da arttırmaktaydı.

Çin'den ipek ithal etme konusunda sahip olduğu topraklar nedeniyle daha şanslı konumda olan Sasaniler'e, kara yolunun dışında Hint Okyanusu'ndan da deniz yoluileİran Körfezi'ndeki limanlara(özellikle Taprobane /Seylan'dan) mallar gelmekte idi.Bölgeye gelen bu emtianın kontrolü de İranlı/Sasani tüccarların elinde idi ve özelliklesavaş zamanı ya da iki taraf arasında çeşitli nedenlerden dolayı gerginlik olduğunda İran ipek ticaretine ambargo koyuyordu. Bu durum hem Bizans'ı iç tüketimin ihtiyaçlarını temin etmekte hem de Akdeniz ticaretini kontrolleri altında tutan Grek tüccarları zor duruma sokuyordu.

Bunun içindir ki Erken Bizans/Geç Roma (325- 610)döneminin en önemli imparatorlarından biri olanI. Justinianus (527- 565) tahta çıkar çıkmazipek başta olmak üzere diğer emtianın hem güvenli hem de aracısız olarak doğrudan Çin ve Hindistan'dan temini için arayışa geçti. Diğer taraftan da ülke içindeki ipek ticaretinin kontrolü için tedbirler almıştı.

Justinianus'un en büyük hedefi doğu ile batıyı Ortodoks inancında birleştirip Roma İmparatorluğunu tekrar eski ihtişamına kavuşturmaktı.Bunun için de Roma'nın yitirdiği toprakları geri alması ve doğunun zenginliğinin en iyi şekilde batıya akmasıgerekiyordu.Bunu gerçekleştirebilmesi için dedoğudan gelen ürünlerin temini için Sasanileri olabildiğince devre dışıbırakarak doğrudan Çin ile olan ticaretinde Kırım Yarım Adası'ndaki Khersones, Kerç, Doğu Karadeniz ve Kafkalar'daki Lazika limanlarını daha yoğun kullanması gerekiyordu. Bu nedenle de bahsi geçen bölgede Sasaniler'i durdurması ve bölgenin kontrolünü ele geçirmesi gerekmekteydi. Çünkü Sasani Kralı I. Kavad (488-531) 498 yılındaEftalit/Akhunlar'dan aldığı destek ile Bizans'a karşı İmparator I. Anastasios (491-518) zamanında saldırıya geçmiş ve 502 de o zaman Ermenistan sınırları içinde yer alan Theodosiopolis/Erzurum'u, 503'de Dicle üzerindeki Amid/Diyarbekir'ı ele geçirdi. Sasaniler 525 yılında da Lazika'daki isyanları bastırıp İberiya/Gürcistan'ı yeniden ele geçirmişti. Onun içindir ki İmparator I.Justinianus tahta çıkar çıkmaz 527- 532 yılları arasında Lazika bölgesinden Arabistan çölüne kadar olan bütün İran sınırına sefer düzenlediği gibi Tuna sınırının güvenliği için Kırım Yarımadası'ndan Bizans'a karşı saldırıya geçenlere karşı askeri harekât başlatmıştı. Fakat I. Kavad 530 yılında Mirranes Firuz'un emrinde bir orduyu önemli Bizans hudut şehirlerinden olan Dara (Mardin) üzerine göndermişti. Bu Sasani ordusunu Bizans'ın büyük komutanlarından Belisarius durdurmaya çalıştı. Hatta ilk başlarda galip durumda idi fakat Nisibis (Nusaybin) yakınlarında (531) peş peşe yenilgi aldı.

İmparator Justinianus bir an önce büyük hedefini gerçekleştirmek istiyor bunun için de bitmek bilmeyen Sasani-Bizans askerî harekâtına 532 yılında son veripdiplomasiye yöneldi ve I. Kavad'ın yerine geçen oğlu I. Hüsrev Anuşirvan (531- 579)'a yüklü miktarda haraç ödemek suretiyle "SONSUZ BARIŞ"antlaşması imzaladı.

Justinianus diğer taraftan da Hint Okyanusunu Kızıl Deniz üzerinden emniyete alarak deniz ticaretini kuvvetlendirmeye çalışıyordu. Çünkü Karadeniz kıyılarından İç Asya'ya giden kara yolunun aşılması güç ve tehlikeli idi. Bu konuda kendisine destek olması için Habeş Devleti ile de temasa geçmişti. Ancak ne Bizans ne de Habeşliler Hint Okyanus'undaki Sasani hâkimiyetini kırmayı başaramıyordu.

Justinianus'un faaliyetlerini takip eden ve onun Akdeniz'deki hâkimiyeti ele geçirmek için yaptıklarını gören Sasani Kralı I. Hüsrev 540 yılında tek taraflı olarak "Sonsuz Barış" antlaşmasını bozdu. Önce Fırat'ın batı kıyısını takip ederek Dara'yadaha sonra da Antakya'ya saldırdı ve şehri adeta yerle bir etti. Belisarios'un bütün çabalarına rağmen Sasani kuvvetleri Suriye'yi yakıp yıkmışlar ve kendilerine Akdeniz'e kadar ulaşmalarını sağlayacak bir yol açtıkları gibi Kuzey'de Ermenia ve İberia'yı tahrip etmeye başlamışlar ve güneyde de Malatya'ya kadar dayanmışlardı. İmparator Justianus ise Hüsrevi "Sonsuz Barış" anlaşmasının devamı için ikna etmeye çalışsa da ancak yıllık haracın yükseltilmesi şartıyla geçici barış anlaşmaları ile yetinmek zorunda kalıyordu.

İmparator Justinianus Sasaniler'in Malatya'yı da yağmalamasına karşı da bir şey yapamayınca yıllık bin kilo (yani bir ton) altın vergi vermek suretiyle 562 yılında İran ile yeni bir ateşkes antlaşması imzalamak zorunda kaldı. 50 yıl geçerliliği olan bu anlaşmaya göre:

1) Bizans büyük bir haraç vereceği gibi İran sınırları içindeHristiyanlık propagandası da yapmayacaktı.

2) İki taraf vassalları da anlaşmanın getirdiği yükümlülük ve kazançlarından yararlanacaktı.

3) Konumuz açısından bu anlaşmanın en önemli maddesi iki taraf arasındaki sınırların yaklaşık 20 yıl süren savaştan önceki durumunda kalacak olmasıdır.

Buna göre Bizans'ın tek kazancı uzun süredir aralarında sürtüşmeye neden olan Doğu Karadeniz'deki Lazika (Kolkhis/Batum)'yı Sasaniler'in terk edecek olmasıydı. Ancak bu anlaşmadan bir süre sonra Sasani-Göktürk ittifakının bozulmasıyla Bizans Karadeniz'in kuzeyinden doğrudan Asya ile bağlantılı İpek ticareti yapmanın yolunu bulacaktır. Göktürkler ile Sasaniler arasında anlaşmazlığın çıkmasının nedeni ise Hüsrev'in Eftalitler'in ortadan kalkmasından sonra yapılan taksimatla yetinmeyip Maveraünnehr'in tamamına hâkim olmak istemesi (Özellilkle Merv ve Nişabur) ve Akdeniz ile Bizans limanlarına yapılan ipek sevkıyatına engel olmasıydı.

Durumun çözülmesi için gönderilen Göktürk elçilerine peş peşe iyi muamele edilmediği gibi zehirlenerek öldürüldükleri halde İran'ın sıcağına dayanamadıkları için öldüler şeklinde bir açıklama yapılması ilişkileri iyice gerdi. Bu sırada sınırları Hazar Denizi'ne kadar uzanan İstemi Yabgu (552–576) da kendisine yeni müttefik arama yoluna gitti.

Öteden beri Soğudlu tüccarlar Bizans ile Sasaniler'in arasının iyi olmadığını bildikleri için Bizans ile yapılacak bir ittifakın Sasaniler'i ne kadar zor duruma düşüreceğini çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle 567 yılında Göktürkler adına Soğudlu tücarların başkanını (Maniak ?) önderliğinde bir elçilik heyeti Hazar Denizi'nin kuzeyi, Kafkasya üzerinden Konstantinapolis'e gönderildi ve İmparator II. Justinus (565- 578) tarafından gayet iyi karşılandı.Taraflar arasında yapılan ticari ve siyasi anlaşma şartlarının onaylanması için Bizans Prefectus Pretorioper Orientum/Doğu işleriyle ilgili imparatorluk müşaviri Zemarkos eşliğindeki heyeti 569 Ağustos başlarında Göktürk Devletine gönderdi. Türk elçilerle birlikte yola çıkan bu grup Karadeniz'i, Kafkaslar'ı, Hazar Denizi'ni ve Aral Gölü arasında Talas Nehri boyunca Tanrı Dağları'nı aşarak Ak-Dağ/Altın Dağ'da bulunan İstemi Yabgu'nun yanına geldiler.

Bu ittifak sayesinde Bizans İpek Yolu ticaretinde hem kendi ihtiyaçları hem de Avrupa ayağının bağlantısı için ezeli rakibi Sasaniler'e karşı Türkler ile müttefik oldu. Ancak ilerleyen yıllarda bu yeni müttefikin Bizans'a getirisinden çok götürüsü olacaktır.

Nitekim İmparator II. Justinus bir parça yeni müttefikine de güvenerek Sasaniler'in kontrolündeki Ermenistan'da çıkan isyanlardan yararlanmak istedi ve Lazika sınırlarının güvenliği için Sasaniler'e ödemesi gereken yıllık vergiyi ödemeyince iki taraf arasında 571 yılından itibaren mücadeleler tekrar başladı. Yine hezimete uğrayan taraf Bizans'tı ve akli dengesini yitiren İmparator II. Justinus'un yerine İmparatoriçe Sophia yıllık 45.000 altınödemeyi kabul ederek Sasaniler ile anlaşmak zorunda kaldı.

Diğer taraftan Bizans'ın müttefiki olan İstemi Yabgu 576 yılında ölmüş 578 yılında da II. Justinus'un yerine Tiberius (578- 582) tahta geçmişti. Yeni imparator görünürde İstemi Yabgu'nun cenaze törenine katılması için Valentinos başkanlığında bir elçilik heyetini görevlendirmişti. Fakat Bizans'ın gerçek isteği İstemi Yabgu zamanında imzalanan askerî ve ticari imtiyazları yenilemekti.Ancak Aral Gölü yakınlarında Türk-Şad tarafından karşılan ve sorguya çekilen (Göktürkler'in kızdığı Avarlar'a Bizans'ın destek olması, Göktürk elçilerinin Kafkasya'nın tehlikeli yollarından götürülmeleri gibi konularla ilgili) elçilik heyeti bu defa umduğunu bulamamıştı.

Nitekim yas törenin ardından Bizans elçileri daha Türk Şad'ın yanından ayrılmamışken Bizans için son derece önemli olan Kırım'daki Bosporos/Kereç'in Göktürkler'in eline geçtiği haberi gelmişti (Bundan sonra Bizans ipek ticarini Tuna ağzına kaydırdı).

Yeni müttefiki ile de işleri pek yolunda gitmeyen Bizans, Sasani cephesinde ki tehlikeden 582 yılında tahta çıkan Mavrikos (582- 602) sayesinde kurtulabildi. Mavrikos Sasaniler'in iç işlerine karışarak I. Hüsrev'in ölümünün (579) ardından torunlarından tahta çıkmasına yardım ettiği II. Hüsrev Perviz ile Dara dâhil Doğu Anadolu ( Aras Nehri'nden Van Gölü'nün güneyine çizilen hattın batısını)'yu geri alan ve yıllık vergininiptalini de kapsayan bir anlaşma imzaladı (591). Böylece Bizans uzun bir süreden sonra ilk defa İpek Yolu'nun Akdeniz ayağının kontrolünde Sasanilere karşı üstün duruma geçmişti. Ancak bu durum Mavrikos'un ölümüne kadar devam etti (602). Çünkü diğer taraftan Göktürkler Bizans ile yaptıkları anlaşmanın ardından rakipleri Sasaniler'in Kafkaslar ve Ermenistan'daki hâkimiyetini zora sokmaya başlamışlardı. Türkler'e karşı zor durumda kalan Sasaniler'de Bizans'a karşı saldırılarına hız vermeye başladı. Bir taraftan Slavlar'a ve Avarlar'a destek olarak Bizans'ı Balkanlar'da yıpratırken diğer taraftan da 612'de Antakya'ya hâkim oldu. Ardından 614'da Kudüs'e, 619'da Mısır'a hâkim olarak İpek Yolu'nun Akdeniz ayağının kontrolünde Sasaniler tekrar ezici bir şekilde üstün hale geldi.

610 yılında Bizans tahtına çıkan Heraklios (610- 641) bu Sasani akınını durdurabilmek için Hazarlar'dan aldığı destek ile 622 İlkbaharında Kafkasya üzerinden Sasaniler'e saldırıya geçti. 625'de Ermenistan'a girdi ve 627 yılında Dicle kıyısındaki Ninova harabeleri yakınında Hristiyan Arap kabilesi Gassaniler'in yardımı ile Sasanileri ağır bir yenilgiye uğrattı ve Sasaniler tarafından daha önceden zapt edilen Armenia, "Roma Mezopotamyası", Suriye, Filistin ile Mısır'ı geri alan bir anlaşma (628) imzaladı. Böylece uzun bir aradan sonra İpek Yolu ticaretinin Akdeniz bölgesindeki kontrolünü Bizans tekrar ele geçirdiği gibi Lazika sınırlarının güvenliğini de sağlamayı başarmıştı. Ancak bu rahatlama fazla uzun sürmedi ve Sasaniler'in yerine bu defa daha büyük bir tehlike olarak Müslüman Araplar ortaya çıktı.

Daha büyük tehlike diyoruz çünkü Bizans İpek Yolu hâkimiyeti için Sasaniler'e karşı ne kadar zor durumda kalırsa kalsın Suriye'den kalıcı bir şekilde çekilmek zorunda kalmamıştı. Fakat Halife Ebubekir (632- 634) zamanında Bizans ordusu ile Müslüman Arap ordusu 634 yılında Ecnâdin Savaşındakarşı karşıya gelmiş ve yenilen taraf Bizans olmuştu. Bu yenilgi Dımaşk (Şam)'ın kapılarını Müslümanlara açmış ve 25 Şubat 635'teMerc'us-Sufferda tekrar karşılaşan Müslüman ordusuna Bizans ikinci kez yenilince bu defa Suriye ile Filistin'in yolu Müslümanlara açıldı. 20 Ağustos 636 Yermuk Savaşıile Suriye resmen Bizans'ın elinden çıktı (Herakleios Suriye'yi terk ederken Belâzurî'nin kaydettiğine göre: "Ey Suriye elveda! Düşman için şimdi burası ne mükemmel bir ülke olacaktır!" demiştir.).637 yılında ise Halife Hz. Ömer Kudüsü patrikten teslim aldı. 639'da tüm Suriye ve Filistin Müslümanların eline geçti.

Aynı yıl Amr İbnü'l As Mısır'ın fethine girişmiş ve II. Konstans (641–668) zamanında önce İskenderiye elden çıktı. 642 yılında Mısır'ın tamamında 643'de iseTrablus da kontrol Müslümanlar'ın eline geçti. Bunu peş peşe deniz seferleri (649 Kıbrıs, 654 yılında Rodos, 655 Antalya) ve Kafkaslar ile Anadolu'nun içlerine hatta Konstantinopolis'e kadar düzenlenen seferler takip etti.Diğer taraftan ise Kuzey İpek Yolu ile Kafkaslar'a kadar gelen malların Avrupa'ya dağıtımında önemli bir üs olan Kırım Yarımadası ise Khersones (Kerson) limanı hariç Hazarlar (VII-X. yy.)'ın kontrolüne geçmişti. Zaman-zaman Hazar-Bizans ittifakları oluşsa da bu teşebbüsler hiçbir zaman Bizans'ı gerçek anlamda rahatlatmayıp geçici çözümlere vesile olacaktır.

Bizans'ın kuruluşundan itibaren İpek Yolu üzerindeki hâkimiyetini(Hem Akdeniz hem Karadeniz'de)ilk defa bu kadar yitirmiş olmasına rağmen tarih sahnesinden silinmeyişinin en önemli nedenleriarasında bizce Anadolu'ya olan hâkimiyeti ile I. Justinianus (527- 565)'un saltanatının ilk çeyreğinden itibaren ipek böceği yumurtasının Bizans'a getirilmesi ve ipek üretimine hız verilmesidir.Bizans içinde bulunduğu bu zor durumdan ancak Abbasi Hilafeti (750- 1258)' nin gerilemeye başladığı sırada tahta çıkan Makedonya Hanedanlığı (867- 1056)'nın başarılı hükümdarları sayesinde kurtulacaktır.

İmparator II. Basilios (976- 1025) zamanında Bizans en geniş sınırlarına ulaştığı gibi İpek Yolu ticaretinin Akdeniz'deki hâkimiyetini de kontrolü altına almıştı. Fakat XI. Yüzyılın oralarından itibaren güçler dengesinde meydana gelen yeni değişikliklerden Bizans etkilenmeye başladı. Çünkü imparatorluğa yükseliş dönemini yaşatan Makedonya Hanedanlığının yerine gelen SOYLU MEMURLAR (1025–1081) dönemi idarecileri selefleri kadar başarılı değillerdi. Özellikle II. Basilieos'un gerek kuzey ipek ticaret yolunun güveliği gerekse Slav akınlarına karşı sınırları koruya bilmek ve Kafkaslar ile İberya/Gürcistan'ı emniyet altında tutabilmek uğruna Ermenistan topraklarında garnizonluk oluşturma projesinin tamamlanmamasının faturası Bizans için çok ağır olacaktır.Çünkü II. Basilieos bu projeyi gerçekleştirmek için Ermenistan prenslerinin topraklarına el koyup onları zorunlu olarak Kilikya bölgesine göçe zorlamıştı. Sınırlardaki bu nüfus kaybı ve askeri garnizonlukların yeterli olmayışı 1045 Gence, 1049 Pasinlerve 1071 MalazgirtZaferi'nin ardından Anadolu'nun kapılarını Türkler'e(Selçuklular'a) açtı.

Bilindiği üzere bundan sonra oldukça kısa süre zarfında Anadolu Bizans'ın elinden çıktı ve Suriye'den sonra Bizans'ı asıl Bizans yapan ana toprak parçasının kaybı imparatorluğu hızla çöküşe götürdü. Hele-hele Müslüman Türkler'den kurtulmak için I. Aleksieos Komnenos (1081- 1118)'un Papa II. Urban'dan yardım istemesi ile başlayan Haçlı Seferleri sonucu Bizans iyice zor duruma düştü. Çünkü Avrupa bu sayede (Haçlı Seferleri) doğunun zenginliğine Kudüs başta olmak üzere Urfa'da Antakya'da Trablus'da kurduğu siyasi yönetimler sayesinde doğrudan ulaşma yolunu buldu. Ayrıca Norman tehlikesine karşılık İmparator I. Aleksieos Komnenos'un Venedikler'e tanıdığı ticari imtiyazlar/kapitilasyon (daha sonraları bu hakları öteki İtalyan şehir devletleri Cenevizliler, Pizalılar da elde edecek) Bizans'ın gün geçtikçe küçülmesine zemin hazırlayacaktır. Her ne kadar İmparator I. Aleksios KomnenosÇin ve Akdeniz arasındaki ilişkileriyeniden canlandırmakve kendisini zorlayan Türklere karşı Çin ile ittifak oluşturmak için 1091yılında Song hanedanlığınaelçi göndermişolsa da bundan olumlu bir netice elde edemedi.

Bundan sonra Bizans adeta İtalyan Şehir devletleri arasında piyon haline geldi. Nitekim adları geçen bu şehir devletleri Bizans'tan elde ettikleri imtiyazları yitirmemek için birbirleri ile de mücadele etmeye başladı. Bu nedenle Venedikliler 1204 yılında Bizans'ı ortadan kaldırmak üzere düzenlenen IV. Haçlı Seferi'nin finansmanını karşılamıştır.Ayrıca XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Orta Asya içlerinden başlayıp Selçuklu hâkimiyetindeki Anadolu dâhil İpek Yolu'nun geçtiği bütün İran coğrafyasını etkileyen Moğol istilası ile durum tamamen değiştir. Nitekim1261'de İznik Rum İmparatoru VIII. Mikhail Palaiologos (1259–1282), Latinler'den İstanbul'u geri almayı başardıktan sonra imparatorluğu canlandırmak için çaba sarf etse de Bizans bir daha gerçek anlamda kendini toparlayamadı. Zira 1453'de Fatih Sultan Mehmed tarafından feth edildiğinde İstanbul ile sınırlı bir şehir devleti olarak tarih sahnesinden silinmiştir. 

KAYNAKÇA​

Related Posts

Leave Comments