By Mehmet Alp on Salı, 08 Ocak 2019
Category: Tarih

HİTLER'İ KANDIRAN ADAM

"Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur."

İsmet İnönü

Bu okuyacağınız gerçek hikaye bir memleketin kurtuluşu üzerine olmadığı gibi, kendini başkaları veya toplumun refahı için feda eden bir kahramanın hikayesi de değil.

Bu hikaye ahlaksız, soğukkanlı, küstah bir şerefsiz 'anti-kahramanın' hikayesi.

Bu hikaye sahtekarlığı kendine hayat tarzı olarak benimsemiş, 1938 yılında, o zamana kadar dünyanın gördüğü en acımasız ve canavar diktatörlerinden biri olan Adolf Hitler'e gücünün doruğundayken şantaj yapacak kadar 'cesur' bir (daha uygun bir tanımlama bulamadığım için affınıza sığınarak yazıyorum) puştun hikayesi.

Ve belki de hikayeyi anlatmaya değer kılan en önemli husus ise, bu herifin bütün yaptıklarından sonra hayatta kalmayı başarmış ve hatta Hitler'den 15 yıl sonra 1960'ta hayata veda etmiş olması.

Bu hikaye Thomas Mann'ı Felix Krull isimli romanının aynı isimli baş figürüne esinlenmesini sağlamış olan Kurt G. W. Lüdecke'nin hikayesi.

Ağzı çok iyi laf yapan, ayıp namına hiç bir şey tanımayan, istediğinde çok cazibeli ve sevecen olabilen ve muhakkak ki bir çok kişiden çok daha zeki olan Lüdecke 1890 yılında doğmuş.

Lüdecke'nin babası fabrika müdürüymüş ve 1907 yılında, Lüdecke 17 yaşındayken, uzun bir hastalık sonrası ölmüş. Babanın hastalığı ailenin tüm servetini tüketmiş. Dolayısıyla Lüdecke beş parasız kendi başının çaresine bakma mecburiyetinde kalmış.

Almanya, Fransa, İtalya, Kuzey Amerika ve İngiltere'de bulunmuş. Lüdecke hakkında polis sicilinde ilk resmi kayıt 1911 senesinde tutulmuş. Bu sicile Lüdecke 'Ne idüğü belirsiz' kadınlar ve eşcinsellerle irtibatta olan ve parasını 'yaşlı adamlara cinsel hizmet karşılığı' kazanan biri olarak geçmiş ama sicil tutulmasına rağmen mahkemeye çıkarılmadan serbest bırakılmış.

Bu olaydan kısa zaman sonra Lüdecke hakkında tekrar sicil tutulmuşi bu sefer kayıtlara Lüdecke'nin 'tembel ve suç işlemeye meyilli, zengin kadınlarla tanışan ve onlara şantaj yapan biri olduğu, bu kadınlarla sürdürdüğü ilişki esnasında da para aldığı ama bu paranın hediye mi, yoksa cinsel hizmet karşılığı mı verildiğinin belirlenemeyeceği' bildirilmiş.

Ayağında olan ufak bir sakatlık yüzünden Lüdecke 1. Dünya Savaşında cephede değil karargahta görev almış ve 1917'de tamamen askeriyeden çıkarılmış. Buna rağmen hayatı boyunca herkese, Hitler'e de, savaşa deniz subayı olarak katıldığını anlatmış.

Savaş bittikten sonra 1919'da Almanya'da yasaklanan uçakları satmak için Latin Amerika'ya gitmiş. Tek bir uçak satamamasına rağmen, 1920'de çalıştığı şirketi, uçakları temin edemedikleri iddiasıyla mahkemeye vermiş ve o dönemin parası ile 150 bin Reichsmark tazminat kazanmış (O dönem 150 bin Reichsmark bir fabrika işçisinin 40 yıllık maaşı demekti) ve paranın bir kısmını İsivçre'de USD olarak depolamış.

1921'de Münih'e gelerek daha bir sene önce yeni kurulmuş olan NSDAP partisine üye olmuş ve partiye dış ülkeler konusunda bilgi ve hizmetini sunmuş. Partinin genel başkanı sadece Almanca bildiğinden (onu da Avusturya aksanı ile konuştuğundan) bu teklifi değerlendirmiş ve uluslar arası ilişkilerde 'derin tecrübe sahibi olan (!)' bu 'uzmanı(!)' dış politika konusunda 'baş danışman' olarak kabul etmiş.

1923'de değişik sebeplerden ötürü Lüdecke'nin evinde arama yapıldığında kendisinin o dönem Nazilere gerçekten yakınlığını kanıtlayan bazı evraklar ve reklam malzemesi bulunsa da, Lüdecke'nin 11 yıl sonra bir mektubunda iddia ettiği gibi SS'in uniformalarını ve silahlarını onun temin ettiğini kanıtlayan bir delil bulunmamakta.

Eylül 1923'de Hitler dış politika baş danışmanını Mussolini ile temasa geçmesi için görevlendirmiş ve Lüdecke temas kurmak için Roma'ya gitmiş. Roma'da Alman diplomatların dikkatini çeken ve Berlin'e giden bir çok raporun konusu olan Lüdecke Hitler'in başarısız ihtilalinden sonra tekrar Münih'e dönmüş.

Münih'e dönünce kendinden 25 yaş büyük ve bir profesörle evli bir kadınla yasak ilişki yaşamış ve bu ilişki esnasında kadını kandırarak aile mücevherlerinin büyük bir kısmını dolandırdığı için ilk defa mahkemede 200 Reichsmark veya 10 gün hapis cezasına çarptırılmış.

Cezayı ödememek için ABD'ye kaçmış. Kaçış esnasında gemide bir başka Alman'dan ödünç para almış ve gemi ABD'de demir alır almaz adama parasını ödemeden kaçmış.

ABD'de bulunan Alman cemaatine kendisini NSDAP'nin yurtdışı temsilcisi olarak tanıtmış, Yahudi düşmanı konuşmalar yapmış, sohbet ve toplantılar düzenlemiş ve 'dava için bağış toplamış'. Toplantı ve sohbetler bittikten sonra bağış paraları ile kaybolmuş ve ardında ödenmemiş salon, otel ve lokanta hesapları bırakmış.

Alman cemaatinde herkesi çarptığı için ABD'de artık güvenirliğini kaybeden Lüdecke Hitler Reichsşansölyesi olur olmaz Almanya'ya geri dönmüş ve döner dönmez bizzat Hermann Göring'in emri ile tutuklanmış.

Nasıl becerdiğini kimse bilemez ama bu tutuklanmadan çok kısa süre sonra serbest kalmayı başarmış. Ama bu hürriyet aynı tutuklanması gibi uzun sürmemiş ve bir kaç hafta sonra tekrar tutuklanmış ve bu sefer normal bir hapishaneye değil, doğrudan Nazi toplama kampına gönderilmiş.

Lüdecke belki de hayatının en büyük üç kağıdını kampın kumandanı olan Werner Schäfer'i, Nazilerin baş ideologlarından biri sayılan ve o dönem Reichsdışişleri bakanı olan Alfred Rosenberg'le acil görüşmesi gerektiğine inandırarak başarmış. Werner Schäfer Lüdecke'nin yanında bir askerle o dönem Berlin'in Adlon Hotel binasında bulunan dışişleri bakanlığına gitmesine müsaade etmiş ve tabii ki Rosenberg Berlin'de Lüdecke'yi kabul etmemiş. 

Rosenberg tarafından kabul edilmeyen Lüdecke 35 km uzaklıkta Oranienburg'ta olan toplama kampına geri dönmesi gerekirken bu sefer yanında bekçiliğini yapan askeri bir gece daha Berlin'de kalmaya ve ertesi gün Rosenberg'in kesin onunla görüşeceğine ikna etmeyi başarmış. Ama ertesi gün ne Rosenberg'le görüşme gerçekleşmiş, ne de toplama kampına geri dönülmüş, çünkü Lüdecke Berlin'de kaldıkları gece Fransa'ya kaçmayı başarmış.

1934 yılının senesinde Fransa'dan ABD'ye geçmiş. Ama artık ABD'de de tanındığı için pek kimseyi kandıramayacağını anlayınca 'I knew Hitler', yani "Hitler'i tanıyordum" isimli kitabını yazmaya başlamış. Kitapta bir çok zaman mübalağa ile NSDAP'de tanıştığı kişileri ve yaşadığı olayları kaleme almış.

Lüdecke Almanya'yı Mart 1934'te terk etmiş olmasına rağmen kendisini 'Kanlı Temizlik' diye bilinen, yani Hitler'in kendine muhalif 200 SA yöneticisini temizlettiği olaydan son anda kurtulabilen biri olarak tanıtmış ve kitabının pazarlamasını da böyle yapmış. Bu pazarlamaya rağmen kitabının satışı umduğu gibi gerçekleşmeyince Lüdecke Washington'da Alman elçiliğine bir mektup yazarak kitabın tüm haklarını 'kayda değer bir meblağ karşılığı' satabileceğini, eğer alınmazsa kitabın başka dillerde de yayımlanmasını sağlayacağını ifade etmiş, yani resmen Hitler'e şantaj yapmış. 

Ama Hitler Lüdecke'nin şantaj yapmaya alışkın olduğu kadınlar gibi davranmamış, hatta konuyla alakadar hiç bir karar vermemiş. Hitler karar vermeyince dönemin Reichsdışişleribakanı von Ribbentrop olayı takip etmeme kararı almış.

Şantajı başarılı olmayan Lüdecke ABD vatandaşlığına baş vurmuş ama ABD bulunduğu esnada beyan ettiği Yahudi düşmanı görüşleri ve Almanya'da adi bir suç yüzünden yargılandığı için vatandaşlık başvurusu reddedilmiş. ABD bu esnada Alman vatandaşlığından da çıkarılan Lüdecke'nin 1948'e kadar ABD'de barınmasına müsaade etmiş ve ancak savaştan sonra Lüdecke'yi Almanya'ya geri göndermiş.

Hitler Lüdecke'nin şantajını kabul etmemiş olmasına rağmen kitap İngilizce hariç hiç bir dilde yayımlanmamış. Lüdecke 1960'ta ölene kadar hayatını Chiemsee'nin kenarında bulunan Prien kasabasında geçirmiş.

Yazının başında da belirttiğim gibi Lüdecke kesinlikle bir kahraman değil, bir anti-kahramandır. Ama o dönem, o şartlarda böyle bir hayat yaşayan, Nazi toplama kampının kumandanını kandırarak kaçmayı başaran ve Hitler'e şantaj yapabilecek kadar küstah ve soğuk kanlı olan birinin hikayesinin ilginç olduğunu düşündüğüm için kaleme aldım.

Elbette her hikayeden bir 'kıssadan hisse' çıkacak diye bir şart yok, ama bunda illa kıssadan hisse arayanlar için bence şunu demek mümkün:

İsterse dünyanın en zalim diktatörü olsun, onu bile aldatacak, kandıracak biri her zaman çıkar.

Related Posts

Leave Comments