ANNELİK VE DOĞUM 


Aynı mahallelerde doğduğumuz kadar farklı illerde, coğrafyalarda da dünyaya geldik. Farklı illerin, coğrafyaların insanlarına farklı iller, farklı coğrafyalar birbirlerinden bağımsız kültürel değerler bahşetti. Kimimiz dağ başlarında yoksulluğun sert rüzgâr ve yağmurlarla harmanlandığı engin sahalarda, yalçın yamaçlarda yaşama gözlerini açtı kimimiz kentlerin taşrasında, merkezinde imkânın, ulaşımın, dilediğini elde edebilmenin fırsatını tadabilen mekânlarda...Bizleri farklılıklarımızdan ayırıp aynı paydada birleştiren, ninnilerin işitildiği kundak ve beşiklerimiz oldu. Kundak ve beşiklerimizle tanıştığımızda hissettiğimiz ayrılığın sahibini; kendinden bir parçayı, rahminden çıkıp gelen en kıymetli değerini koruyup kollayan, okşayan, emziren, baş ucumuzda duran canda bulduk. O can bizlerin annesiydi. O can, şimdi doğanların da annesidir. İnsanlığın başlangıcından beri doğurandır ana, dünyayı analar doğurdu gerçeğimizden hareketle annenin ne de büyük bir hizmetin, üretimin farkındalığını taşıdığına tevil getirsek de yetersiz kalır. Var olabilme serüvenimizi, yaşam çizgimizi ortaya çıkaran annelerimize "sadece doğurdun" demek dahi kendi başına güçlü bir işlevin sınırlarını çizebilmektedir. Doğuran anne, doğumla doğurduğu nefesle birlikte yeni bir bünyenin yükü altına girerek kendi yapısı düzeyinde gürbüz bir dönüşümle baş başa kalabilmektedir. Anneliği ön plana çıkaran doğum, annelik refleksini perçinlerken onun aynı zamanda bir kadın olduğu doğrusunu ne seviyede soyutlar sorusu fıtrattan fıtrata değişiklik gösterebilir. Yine de o bir yanıyla anne bir yanıyla kadındır. Kadın annenin bu vakitten sonra sahiplendiği vazgeçilmez dengeyi doğurganlığı ile duyumsadığı ağırlık sağlayacaktır. Araya girmek isteyen her bir yabancı adım, annelik içgüdüsü tarafından çetin blokajlarla durdurulacaktır. Himaye eden, himaye ettiğini tehlikelerden korumaya inançlı annenin annelik duygusu, kadınlık duygusundan daha bağımsız ve cesur davranacaktır. Bütün bu haklı serzenişler, gerekli eylemsel süreklilikler annenin dönüşümle sağladığı yeni hüviyetinin yapıtaşlarını oluşturmaktadır. "Ama, fakat, lâkin" deyip devam ettiğimizde şimdiye değin yapılan tanımlar, anneye özgü fiili durumlar; bir bedenin fiziki ölçülerle kurduğu bağı var etmektedir. Oysaki annenin annelikle kuracağı kadim, sağlıklı bağın bedenden, öyleki madde bazlı şekilden kalbi duraklara intikalini gerektirmektedir. Günümüzün tüketimci atılganlığında görkemin, parlatıcı örgünün dejenere edici yönü ne var ki yalnızca çocuk sahibi olmanın yüzeyselliğini belirginleştirmektedir. Böylesi bir ahvâl, annenin içeriye açılması muhtemel derin kapılarını sığlaştırmaktadır. Modern düzende sıklaşan yapay, ticari kurgunun motifleri; ruhsal manayı soldurarak mat bir kalp sertliğinde dışı cilalı, parlak annelikler doğurmuştur.


MERAK EDİYORUM İNSANIN İÇİ NASIL BİR YERDİR


Kişiye dair görünmeyen derinlikleri, kült ve arketipleri yalnızca bir kalıbın görünen yüzüyle tanımlamak yıllar boyu içinde boğuştuğumuz engeller olarak karşımıza çıkmıştır. Bilim her ne kadar farklı harsların yüzeyine ait enformasyonları işlemeyi denediyse de görünürle görünür olmayan arasında ülkelerden ülkelere bir yığın inanış, ritüel farklılığının doğumunu durduramamıştır. Bir şeye karşı genel kabulün varlığı o şeyi bilimsel sahada kalıcı, geçerli ve etkin kılarken görünmeyene karşı görünür olan bilimin yanılma payının azda nitelik bulması bizlere itiraz edilemez gerçekleri sunmuştur. Oysa nice incelik alanının salt bilimle açıklanmasının mümkün olmadığı deneyimlerle doludur dünya. İçe doğru yayılım gösteren bazı eğilimlerde bilimin ne derece yoksun kaldığını tecrübe edebilen yaşamlar mevcuttur. Tekdüze yaklaşımların halkasından kurtulamayan algı, fonksiyon ve somut girişimler ki, maddi doğruları servis eden sayısızca verinin boşlukta kaldığı, esas hatlarıyla sorunlara, yıkımlara çâre olamayan bir çağ ve zamana gelip çatmıştır.
Dünya, uluslararası hesaplar özden kopuk kabuksu yönelimiyle dijitalin merkezinde her şeye en kısa sürede ulaşımı sağlarken insanın kendine ulaşımını süratle engellemektedir. Senelerce sırf meydanda olanın, ele avuca gelenin nicelik, netlik vasfıyla hareket eden global atak, ne var ki Batı biliminin çok yakın tarihe kadar kırılmaz, aşılmaz yüzüyle hesaplaşma gücümüzü kırmıştır. Çok yakın tarihten itibaren Batı'da da kâlbileşme yolunda sert çeperin delinip aşıldığı uygulamalar kişinin ruhani kimliğine yönelmiş bulunsa da dışa yönelik kökleşmiş katılıkların etkisi sürüp gitmektedir...
Varlığı tanımlamak için maddesel boyuttan büsbütün sıyrılamayan mevcut devinimler; varlığa dönük eksiklikler bırakmış, farazi çıkarımların pek de ötesine geçememiştir. Biçimsel ağırlığı ile resmedilen yatay veya dikey oluşumlarda adeta pürüzsüz bir duvarın yüzeyinden kazınıp çıkan interaktif düzlemlerin hayatın işgalinde vücut bulduğunu söyleyebiliriz. Düşüncenin saydamlığını bulandıran, herhangi bir külfeti gidermede bile çözümsüz kalabilen modern ilişkiler; yığınla psikolojik çıkmazın etkisiyle toplumsal hareketin kimyasını bozabilmektedir. Her ân, birazdan, yarın mutlu edecek görüntüsü veren, yaldızlı koridorlarında sıkışıp kaldığımız günümüzün oyalayıcı, aldatıcı vaatleriyle kuşatılmış olmanın sanırım herkes farkında? Vaatleri gerçekleşir gibi olup gerçekleşmeyen, nihai huzur katmanına erişemeyip kimlik bunalımlarıyla kendini aramaktan vazgeçen insandaki sosyal kaygıların edilgenliğini görebildiğimizi düşünüyorum.

...

NEDEN "KENDİNE DOĞMAK"


Eskisi gibi değiliz öyle değil mi?
Hangi basamakta, hangi mahzeni karanlığın pençeleri altındayız?
Soruyorum, çünkü karmaşık suallerin burgacında hissediyorum benliğimi bazen. Soruyorum, evet evet yeniden soruyorum: Yoksa eskiden de ne durumda olduğumuzun farkında mı değildik? Eski ve yeni!
Nasıl karşıtlıktır bu? Çok mu farklılaştı dünya, görüş alanlarımız, bakışlarımız?
Biliyorum, klişeler de sıkboğaz eder oldu bizi; ne desen haklısın demek istiyorum sana! Nasıl bir düğümle bağlanmışsa yüreklerimiz gayri çözülmüyor, çözülmüyor hiçbir düğüm!

Değişkenler, güncel şaşaalar, adrenalin yaratan türlü türlü dinamikler; çağımızın uğradığı içsel çöküntüyü gizleyemiyor. Günün ânlık doyumsuz ihtiyaçlara cevaz veren hareketliliği ve hızıyla manevi seyrin örselenişi anne kadın, annelik gibi değerleri de olumsuzluğun kıskacına almaktadır.
Bir anne için "sadece doğurdu" diyerek annelik üzerine görünür bir tanım yapmak yeterli gözükebilse de annenin kendini yaşayabilmesi ereğiyle statik durumların dışına çıkıp kendine, kendi içine yönelebilmesi elzemdir.

"Kendine Doğmak" bir kadının anne olma fotoğrafını kalbinde, kalbinin uçsuz evreninde görebilmesi, yavrusunu gördüğü özgünlükler eliyle sevmesi, yavrusuna göğsünü verip emzirmesidir.

"Kendine Doğmak" öylece bırakayım, nasılsa büyür, ne bıraktık da doğada büyümedi demek değildir...
Bakımsız tarlalar, eşelenmemiş bahçeler; kendi haline bırakılmış yerler sessizliği, ıssızlaştığı kadar yabani otlar, ısırgan otları ve dikenlere teslim olmuştur! Bir anne, bir kadın; anneliğini, anneliğine ilgili gibi duran ilgisiz modern çağın sentetik şefkat dokusuyla değil; insani, vicdani, sağduyulu, pırıl pırıl akan suların kudretiyle kendi nefsine, ruhuna sirayet ederek koklamalı beslemeli, giydirmeli.
Psikolojisiyle sağlam anneliklerin özden alacağı ilham; rahimdeki bebeğin oluşumunu aklayıp paklayarak kendine doğabilen kadının sevgisini içeren sadeliği, bereketi çoğaltabilmektedir. Kendine doğan kadın, anne; farkına vardığı mucizelerin etkisiyle mutlu kadın, mutlu anne olarak kendi içiyle kendi kalbiyle barışık yaşamayı başarabilen kadındır, annedir.

"Kendine Doğmak"; yalnızca kadınların, annelerin okuması adına hazine değerindeki kavramların, cümlelerin yer aldığı eser olmaması yanında doğuran 'anne kadını' tanımak, kendi içine davet edebilmek için erkeklerin de itina ile okuması gereken son derece dürüst, sadık bir eserdir.

"Kendine Doğmak" seçen, gören, dokunan, detaylarını konuşturan, gizil imtiyazını bulup imtiyazıyla büyülenen samimi esrarın anlamı ve adıdır.

"Kadın anne" okuyucusu isen kendine doğduğun gün gerçek doğumun nuruyla aydınlanacak, karanlığın örtüsünü kaldıran kuvvetin sihriyle arınıp devleşeceksin.
Erkek okuyucu isen kendine doğan kadının doğum ânını saadetin ışıkları altında görecek, gölgelerin ürkütücü siyahından kurtulacaksın.

Ben gördüm kendine doğan kadını! İşte burada, okumayı sevenlere tavsiye edebileceğim bu kitapta: "Kendine Doğmak"ta!
.

Engin Yeşilyurt
1 Mart 2020
Saat: 20.50 - 23.45