By RAMAZAN AKPINAR on Salı, 19 Ekim 2021
Category: Yaşam

İNSAN OLMAK

Tanrı her türlü canlı yaratmış.

Öyleyse, Dünyanın bütün nimetlerinden de her canlının bir şekilde yararlanma hakkı vardır.
Çünkü nimetleri yaratan da Tanrı olduğuna göre, her canlının onlardan faydalanacağı varsayılır.

Peki gerçek yaşamda öyle mi oluyor?
Hayır!
Özellikle Eğitim, Kültür ve Sanat alanlarında gelişememiş toplumlarda İnsan kılığındaki Canlılar, bütün Evrenin sahibi olarak kendilerini görmekte, başka canlılara, hayvanlara veya fırsatını bulduğunda da kendisi gibi sığ bir anlayışa sahip olmadıkları için diğer insanlara işkence edebilmekte, öldürebilmekte veya onları aşağılamaktadırlar.
Hukuk ve Adaletten uzaklaşarak onların haklarını yemekte, bir türlü de doymamaktadırlar.

Bu Canlı Türleri, renksiz, kokusuz ve İnsanlığa faydalı olma konusunda etkisiz elemanlar olduklarından, kendilerini toplumda ön plana çıkaracak herhangi bir meziyetleri de olmayınca, kendilerini geliştirmek için çalışmak yerine; duydukları aşağılık komplekslerini kamufle etmek, olamadığı ve başaramadığı şeylerin acısını çıkarmak, adeta bunların intikamını almak için genellikle Dini Tarikat, Cemaat veya benzeri oluşumlara dahil olarak, "Sürü Hareketlerinin Koruma, Kollama ve İtme Güçleri" sayesinde bir yerlere gelmeyi, toplumda ön plana çıkmayı tercih ederler.
Ve üzülerek belirteyim ki, çoğunlukla da bunu başarırlar.

Ben, bu şekilde rüyasında bile göremeyeceği, hak etmediği yerlere ge(tiri)len bir sürü 5 paralık canlı biliyorum!
Bunların çoğu Cehaletlerini, Vicdansızlıklarını, Ahlaksızlıklarını, Kinlerini ve diğer olumsuz karakterlerini taktıkları Maskenin arkasına saklayarak, kamufle ederek yaşarlar.
Genellikle korkak, silik ve omurgasızdırlar!
Bu nedenlerle de, güçleri olmayınca Bukelamun gibi her zemine, ortama, sisteme ve mekana uyarlar!
Daha doğrusu, "Uymuş" gibi yaparlar, her deliğe girerler.
Haklı ya da haksız olmasına bakmaksızın hep güçlünün yanında yer alırlar.
Fakaaat, hasbelkader bir güç elde ederler ya da bir makama gelirlerse ve hele bir de arkalarına Devlet Gücünü alırlarsa, işte o zaman onlardan korkun!
Artık kendilerini gizleme gereği duymadan, geldikleri yeri özümseyecek maya ve karakterleri olmadığı için kendilerini adeta Tanrı adına yetkili görerek icraatlar yaparlar.
İstediklerini ihya eder, istemediklerinin de katline ferman verirler!
Bir süre sonra eğer bu güce tapan yalakaların pohpohlamaları da başlarsa, bu sefer kendilerini yetkili görmeyi bırakıp, haşa Tanrı zannederler!
İnsanlara tepeden bakmak, hakaretler yağdırmak, onları kendilerinin kulu-kölesi gibi görmek, ..vb. davranışlar sergilemeye başlarlar.
Sonra bu bağımlılık yaratır ve Güç Sarhoşluğu başlar!
Öyle ya, İnsan illa ki içki içerek sarhoş olmaz!
Kendisini Güçlü hissettiği zaman da Güç Sarhoşluğu yaşar.
Peki insan alkol ile Sarhoş olunca ne olur?
Kendi Beyni ile komut verme yetisini, yani İradesini kaybeder!
İşte Güç Sarhoşluğunda da aynen bu olur!
İradesini kaybedince, bu sefer ona o gücü verenin kulu-kölesi olur, ona itaat eder!
Adeta Kapısının Köpeği gibi!
Ve o gücü kaybetmemek için her şeyini feda eder!
Maddi ve Manevi neyi varsa feda eder.
Eğer biraz kırıntısı varsa, Onur, Erdem, Ahlak gibi değerleri bu uğurda paspas yapar!
Sadece kendisininkini de değil!
Sorumlu olduklarının veya Yönettikleri insanların her şeylerini de!

Artık bizlere kötü gelen her türlü davranış onun için hiç bir şey ifade etmez!
Hırsızlık, Arsızlık, Yolsuzluk, Rüşvet, İtibarsızlık, ..vb. değerleri önemsemez hale gelir.
Ar Damarı diyecek olsanız, o artık "Kar Damarı" diye anlar!
Bu Tür Canlıların sayıları Dünyada oldukça fazladır.
Bu Türlerin bizdekilerini bir sürü örneklerle somut olarak da anlatabilirim ama gerek yok.
Düşünen herkes biliyor, görüyor, okuyor, yazıyor zaten!

Yalnız, şunu belirtmem lazım ki, bunların sayılarındaki Aslan Payı asırlardır hep İslam Dininin hüküm sürdüğü Coğrafyalara düşmüştür.

"Burası Çok Önemli" diye nedenlerini burada açıklayacak değilim!
Ama bu Konunun tarihsel gelişiminin incelenmesi, tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir.
Ve bazı Soruların sorulması gerekir.

Ben birkaç tanesini sorayım;
Neden en iyi otomobilleri üretip Dünyanın her tarafına satan Almanya'yı yöneten Hıristiyan birisi gidip sıradan araçlara biniyor, özel market alışverişini kendisi yapıyor da, kendisini Müslüman olarak gören kişiler, halkı aç, susuz ve işsiz gezerken, bir yerde boncuk görmüş gibi en pahalı ve lüks araçlara, uçaklara biniyor ve şatafatlı mekanlarda zevk-ü sefa içinde yaşıyorlar?

Neden çevrelerinde binlerce hizmetçi, koruma, yaltakçı, şaklabana gerek duyuyorlar?

Neden ellerine bir güç-yetki geçince hemen bunları, adaletli kullanmak yerine, eş-dost ve akrabanın lehine kullanıyorlar?

Neden her çıkarları için kullandıkları Dinin emrettiği doğru şeyleri uygulamıyorlar?

Neden bir Hıristiyan çocuğu küçücük köpek yavrusunun kuyruğunu kulağını kesmiyor da Müslüman olduğunu söyleyenlerin çocukları bu iğrençlikleri yapıyor?

Neden bir Hıristiyan, Bayramda komşusunu ziyarete gelen Misafir Ailenin küçücük Kız çocuğunu kaçırıp tecavüz etmiyor ve başını taşla ezerek öldürmüyor da, bu şerefsizlikler Müslüman(!) insanların ülkelerinde gerçekleşiyor?
Bunlar olmadı mı ülkemizde?

Sadece yönetenler, siyasetçiler değil, her kesimde aynı kültürün, daha doğrusu kültürsüzlüğün, çapulculuğun, basitliğin, lümpenliğin, ..vb. yansımalarını görebilir, karşılaştırabiliriz.

Neden bizim üniversitelerimizde bir akademik kariyer yapmak için tepeden tırnağa Siyasetin, Rektörün, Dekanın ya da Prof. hocasının hizmetçisi gibi davransın çocuk?

Neden iyi bir futbolcu büyük bir kulübe transfer olmak için futboluna değil de torpiline, menajerine, medyasına güvensin?

Bir Futbol Takımına ya da Milli Takıma Teknik Direktör olmak için neden bir Tarikatın veya Siyasetin desteği gereksin?

Neden bir Kamu Kurumunda liyakate göre değil de Cemaat veya Tarikatına göre atama yapılsın?
...vb.
Binlerce soru.
Sor sor bitmez,
Yaz yaz bitmez.
Ben yazarım da uzun yazıları herkes okumaz!
Bu nedenle kısa keseyim.

Sonuç olarak, başlığa dönüyorum;
İnsan Olmak lazım! diyorum.

Tanrının İnsan olarak yarattığı bizler, öbür tarafa giderken de İnsan olarak gitmeliyiz!

Rahmetli Neşet ERTAŞ'ın dediği gibi;
İnsan doğan İnsan olarak ölebilsin!..
Bugün ne olursanız olun, önemi yoktur.
Dün ne idim?
Bugün ne oldum?
Yarın ne olacağım?
Sorularının hepsini düşünerek yaşamak lazımdır!

İnsan olursanız, kimseye de tepeden bakmaz, hor görmez, hakir görmez, aşağılamazsınız zaten!

Mesela Ben hayatımda bugüne kadar gittiğim hiç bir Kafe, Kahvehane, Lokanta ve benzeri yerlerde hizmet eden emekçileri "Garsoon!" diyerek çağırmamışımdır!
Buraya bakabilir misiniz? diye çağırmışım, ya da Bana doğru baktığında işaretle gelmesini rica etmişimdir.
Çünkü onun yaptığı iş de en az diğer meslek gruplarının yaptıkları kadar saygıyı hak eder!
Bazıları garipseyebilir, basit gelebilir ama Bence bu bir İnsani davranıştır.

Kaldı ki, sıcak ateşin karşısında feleği şaşmış, üç kuruşa akşama kadar çalışan bir insana, üstelik de yüzü sana dönük değilken "Dönerci!" diye bağırmak, Bana hiç uymaz!
Kimseye uymaz!
Unvanınız Vali, Kaymakam hatta Bakan, CB bile olsa buna hakkınız yok!
Devletten aldığınız Gücünüz olabilir ama Hakkınız yok!
Ben önce İnsan olarak selam veririm, kolay gelsin derim, sonra ne diyeceksem onu derim.

Tanrı Türkiye'yi ve iyi insanları korusun!

Herkese Selamlar.

19.10.2021 - Ramazan Akpınar

Related Posts

Leave Comments